Türk-İslam Ahlakı: Dünyanın Huzuru İçin Bir Yol Haritası

Murat ULUTÜRK

Tarih boyunca insanlık, huzur ve adalet arayışında sayısız medeniyetin yönetimini ve felsefesini deneyimlemiştir. Ancak tarih kitaplarında sıkça vurgulanan ve bugün hala özlemle anılan bir dönem vardır ki, bu dönem Türk-İslam ahlakının şekillendirdiği yıllardır.
Türkler, İslam ile şereflendikleri andan itibaren, sadece kendi toplumlarına değil, dünyaya da barış ve adalet getiren bir medeniyet inşa etmişlerdir. Bu medeniyet, 3 kıtaya yayılan bir hakimiyet ile insanlığa “hakikat”i sunmuş, “adalet”i sağlamış ve “huzur”u hissettirmiştir.

Türkler ve İslam: Huzurun Başlangıcı
Türkler, İslam’la tanıştıktan sonra, bu dinin özündeki barış, kardeşlik ve adalet prensiplerini kendi köklü devlet gelenekleriyle harmanlamışlardır. Selçuklular ve Osmanlılar gibi devletler, İslam ahlakını pratik bir yönetim anlayışı haline getirerek dünya üzerinde benzersiz bir huzur dönemi başlatmışlardır. Bu devletler, adaletin sadece kendi vatandaşlarına değil, hâkimiyetleri altındaki tüm milletlere eşit şekilde dağıtıldığı bir yönetim anlayışı benimsemişlerdir.
Özellikle Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl boyunca farklı dinlere, dillere ve kültürlere mensup toplulukları tek bir bayrak altında huzur içinde bir arada tutmayı başarmıştır.
Avrupa’nın en karışık dönemlerinde Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar uzanan geniş coğrafyada barış ortamı tesis edilmiştir. Bu, sadece askeri güçle değil, Türk-İslam ahlakının getirdiği hoşgörü, adalet ve insana saygı anlayışıyla mümkün olmuştur.

Dünyanın Huzuru ve Adalet Özlemi
Bugün dünya, çeşitli krizlerin, savaşların ve adaletsizliklerin gölgesinde yaşamaktadır.
Modern zamanların en büyük sorunlarından biri, barış ve huzurun kaybolmuş olmasıdır.
Ancak tarihe baktığımızda, bu huzurun ve barışın bir dönem nasıl sağlandığını görebiliriz.
İnsanlığın Türk-İslam medeniyetiyle tanıştığı o yıllar, sadece Müslüman topluluklar için değil, Hristiyanlar, Yahudiler ve diğer tüm inanç grupları için de adaletin tesis edildiği bir dönemi temsil eder.
Şimdi, Türk-İslam ahlakını anlamak ve bu ahlakı yeniden hayata geçirmek, sadece Müslüman milletlerin değil, tüm insanlığın ortak amacı olmalıdır.
Çünkü barış, belirli bir milletin ya da dinin tekelinde değil, tüm insanlığın ortak değeridir. Ve Türk-İslam ahlakı, bu değerleri tarih boyunca temsil etmiş, yaşatmış ve yaymıştır.

Türk-İslam Ahlakıyla Geleceğe
Türk-İslam ahlakının temel prensipleri olan adalet, hoşgörü, merhamet ve insan onuruna saygı, bugünün karmaşık dünyasında yol gösterici olabilir.
Bu ahlak, gücün değil adaletin hâkim olduğu bir düzeni işaret eder. Savaşın değil barışın, ayrışmanın değil birliğin, nefretin değil sevginin hâkim olduğu bir dünya, ancak bu değerlerle mümkündür.
Bugün Türk milleti ve İslam dünyası, geçmişinden aldığı ilhamla geleceğe ışık tutabilir.
Dünyanın huzura, mutluluğa ve barışa olan özlemini gidermek için Türk-İslam ahlakını yeniden yükseltmek bir zorunluluktur.
Bu ahlak, sadece geçmişte değil, bugün de insanlık için kurtarıcı bir yol haritası sunmaktadır.

Sonuç
Türk-İslam ahlakı, geçmişte olduğu gibi bugün de insanlığın özlediği barış ve huzur düzenini tesis edebilecek bir rehberdir. Bu ahlak, tarih boyunca medeniyetlerin temel direği olmuş ve insanlığa en zor zamanlarda umut vermiştir. Şimdi bu mirası yeniden canlandırmak, Türk milletinin ve İslam dünyasının en önemli görevi olmalıdır. Çünkü dünyanın ihtiyacı olan adalet ve barış, Türk-İslam ahlakının özüyle mümkündür.