Saçlarına Aklar Düşmüş Dediler…

Rafet ULUTÜRK
Bir sabah uyandığında aynadaki yansımanda
ilk kez fark edersin: bir beyaz tel, belki iki, belki de daha fazlası… O an gelir aklına, yaşanmışlıkların biriktirdiği sessiz tanıklar oldukları. Saçlarına aklar düşmüş dediler… Ama kim bilir, bu beyazlıklar hangi mücadelelerin, hangi gözyaşlarının ve hangi kahkahaların izlerini taşıyor?

Her beyaz tel, bir yolculuğun izidir. Belki de gençliğinin o coşkulu günlerinden kalan izlerdir; doğruyu ve yanlışı öğrenirken ödediğin bedellerin yansımasıdır. Öyle bir noktaya gelirsin ki, artık sadece yaşadıkların değil, onlardan ne öğrendiğin önem kazanır. O beyaz teller sana fısıldar: “Her şey boşa gitmedi. Her yara, seni bugün olduğun insan yaptı.”

Bazı beyazlar vardır ki, bir türlü silemediğin acıların ve hüzünlerin yansımasıdır. Kaybettiklerin, geride bıraktıkların, dönüp bakınca içini burkan o pişmanlıklar… Ama yine de bu beyazlar, sana dayanıklılığını hatırlatır. Her düştüğünde nasıl kalktığını, her yıkıldığında nasıl yeniden başladığını… Çünkü acı, en büyük öğretmenlerden biridir. Gecenin en karanlık anında bile sabahın ışığını getiren şey, işte bu dayanma gücüdür.

En ağır beyazlar ise, sevdiğinin açtığı yaralardan gelir. Güvendiğin omuz, bir gün seni taşımayı bıraktığında o beyazları taşırsın. Kimi zaman bir dostun ihanetinde, kimi zaman bir aşkın hayal kırıklığında, o yük omzunda bir beyaz tel olarak yerini alır. Sevdiğin yaraladığında, sadece kalbin değil, saçların da bunun ağırlığını taşır. Ama yine de bu beyazlar, sana insan olmanın karmaşıklığını ve sevginin ne kadar kıymetli olduğunu öğretir.

Ve bazen bu beyazlar, sadece yaş almanın değil, hikâyeler biriktirmenin de sembolüdür. Geçmişini düşündüğünde, her bir teli bir sayfa gibi çevirirsin. Boşuna harcanan zamanlar mı? Belki öyle, ama o zamanlar olmasaydı bugünkü bakış açını kazanabilir miydin? Pişmanlıklar mı? Evet, ama pişmanlıklar seni olgunlaştıran taşlardır. Sevginin, dostluğun ve aile bağlarının değerini daha iyi anlamanı sağlar.

Aslında saçlarına düşen aklar, hayatının birer nişanesidir. Bu nişanlar, zamanın sadece seni eskittiğini değil, aynı zamanda seni dönüştürdüğünü ve bilgeleştirdiğini de gösterir. Beyaz teller, hayata karşı verdiğin savaşların kazançlarını sessizce kutlayan birer madalyadır.

Bu yüzden aklara hüzünle değil, minnetle bakmalı. Çünkü onlar sadece geçen yılların değil, kazanılan tecrübelerin, verilen mücadelelerin ve atlatılan fırtınaların bir özetidir. Her beyaz tel, yaşamın bir başka yüzüdür; acıyla, mutlulukla, kayıpla ve yeniden kazanılan umutlarla şekillenmiş bir hikâyenin anlatıcısıdır.

Ve en güzeli, beyazlarla birlikte insanın hayata daha derin, daha anlamlı bir şekilde bakmayı öğrenmesidir. Çünkü hayat sadece gençlikle değil, o beyazlarla beraber kazanılan bilgelikle de güzeldir. Saçlarına aklar düşmüş dediler… Ben ise onlara “hayatın bana hediye ettiği tecrübelerin sessiz tanıkları” diyorum.