Küçük Çıkarlar, Büyük Korkular
Gülten RAYİMOĞLU
Hayatın her alanında karşımıza çıkan bir gerçek var: İnsanların çoğu, kısa vadeli kazançları için uzun vadeli değerleri feda etmeye meyillidir. Oysa bu tür küçük çıkarlar, genellikle büyük korkuların temelini oluşturur.
Bu durumu bireylerden toplumlara, hatta devletlere kadar pek çok seviyede gözlemlemek mümkün. Bir birey, küçük bir menfaat uğruna arkadaşını incitir. Bir kurum, kısa vadeli kazanç için çalışanını zor durumda bırakır. Bir devlet ise günü kurtarma politikalarıyla halkının geleceğini tehlikeye atar. Ancak bu tür küçük hesapların peşine düşmenin ardında genellikle daha büyük bir gerçek saklıdır: Korku.
İnsanlar neden küçük çıkarların peşine düşer? Cevap basit: Kaybetme korkusu. Daha büyük bir gelecek inşa etmenin belirsizliği karşısında, avuçlarının içindeki küçük kazançlar daha güvenli görünür. Ancak bu yaklaşım, tıpkı bir çark gibi insanı içinden çıkılmaz bir döngüye sürükler. Sürekli olarak küçük kazançlar için mücadele eden bir insan ya da toplum, büyük risklerden ve fırsatlardan uzak durur. Bu, bir anlamda gelişimin önüne set çeker.
Oysa tarihi değiştiren, dünyayı ileriye taşıyan, bireysel ya da toplumsal başarıyı getiren şey, korkularla yüzleşme cesareti olmuştur. Büyük hedeflere ulaşmak için kısa vadeli çıkarların feda edilmesi gerektiği gerçeği, bizi daha cesur ve vizyoner kılabilir. Ama bu cesaret, güçlü bir özgüven ve sağlam bir vizyon gerektirir.
Bir birey, kendi küçük çıkarlarını bir kenara bırakıp daha geniş bir perspektif edinebilir mi? Bir toplum, günü kurtarmak yerine geleceği inşa etmeye odaklanabilir mi? Bu soruların cevabı, önce kendimizi sorgulamaktan geçer. Bizi korkutan ne? Kaybetme korkusu mu, yoksa deneme cesaretinden yoksun oluşumuz mu?
Unutmayalım ki bir ağacı büyüten şey, sadece toprağın yüzeyine yayılmış kökler değil; derinlere inen ve orada yaşam için mücadele eden köklerdir. Küçük çıkarlar, yüzeyde kalmaya çalışan bir zihniyetin ürünüdür. Büyük hedeflere ulaşmanın yolu ise korkularla yüzleşmek ve daha derinlere inmeye cesaret etmekten geçer.
Sonuç olarak, küçük çıkarların bizi esir almasına izin verdiğimiz sürece, büyük korkularımızdan kurtulamayız. Cesaret ve vizyonla hareket ettiğimizde ise hem birey hem de toplum olarak gerçek bir dönüşüm yaşayabiliriz. Belki de bu yüzden, bir sonraki adımda şunu sormak lazım: Bu küçük çıkar uğruna kaybettiklerim gerçekten buna değer mi?
Büyük hedeflere cesaretle yürüyenler için cevap oldukça açık: Hayır.