Fakirler ve Zenginler: Neden Kimse Mutlu ve Huzurlu Değil?

Derya YILDIRIM

Dünya bugün her zamankinden daha büyük bir çelişki yaşıyor: Teknolojinin zirveye çıktığı, kaynakların geçmişe kıyasla daha bol olduğu bir dönemde, insanlar daha az mutlu, daha az huzurlu ve bereketten uzak bir hayat sürüyor. Bu yalnızca fakirlerin değil, zenginlerin de ortak sorunu. Ne fakir olan elde edemediklerinin üzüntüsünden kurtulabiliyor ne de zengin olan sahip olduklarının tadını çıkarabiliyor. Peki, bu neden böyle?
Fakirler: İhtiyaçların Ötesine Uzanan Hayal Kırıklığı
Fakirlik, yalnızca ekonomik bir yoksunluk değildir; aynı zamanda sosyal eşitsizlikten ve adaletsizlikten kaynaklanan bir hayal kırıklığıdır. Bugünün fakir insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayamamakla değil, aynı zamanda toplumun sürekli dayattığı standartlara ulaşamamakla da mücadele ediyor.
Televizyon ekranlarından, sosyal medyadan ve reklamlardan yayılan mesajlar, insanlara “senin daha fazlasına ihtiyacın var” diye fısıldıyor. Fakir bir insan, sadece ekmeğini kazanma mücadelesi vermiyor; aynı zamanda “niye benim de bir arabam yok, niye tatillere gidemiyorum” sorularıyla boğuşuyor. Böyle bir ortamda huzur bulmak imkânsız hale geliyor.
Bir diğer sorun ise adaletsizlik hissi. Fakir insanlar, çalıştıkça daha iyi bir yaşam standardına ulaşacaklarına inanmıyor. Çünkü dünya düzeni, serveti genellikle zenginlerin lehine yeniden dağıtıyor. Bu durum, fakirlerin umutsuzluğa kapılmasına ve huzurunu kaybetmesine yol açıyor.
Zenginler: Tükenmeyen Bir Doyumsuzluk
Zenginlik, her zaman mutluluk getirmez. Bugünün zengin insanları da geçmişteki fakirlerden daha huzurlu değiller. Bunun en büyük nedeni, zenginliğin doyumsuzluğu beslemesi. Bir insan ne kadar çok şeye sahip olursa, o kadar fazlasını ister.
Bugün birçok zengin, sürekli daha fazla kazanma baskısı altında. Sahip olduklarını koruma telaşı, onları huzursuz bir hayatın içine sürüklüyor. Milyonlarca doları olan bir insan, servetini kaybetme korkusuyla milyonlarca fakirden daha mutsuz bir yaşam sürebiliyor.
Ayrıca zenginlerin büyük bir kısmı, toplumdan izole bir hayat sürüyor. Şatafatlı mal varlıkları onları diğer insanlardan koparıyor ve yalnızlıklarını artırıyor. Bir yandan tüketim çılgınlığının içine sürükleniyorlar, diğer yandan hiçbir şeyden tam anlamıyla keyif alamaz hale geliyorlar. Zenginlik, tatminsizlik döngüsünü tetikliyor.
Bereket Neden Yok Oldu?
Fakirler ve zenginler arasındaki bu ortak mutsuzluğun arkasında, bereket kavramının unutulmuş olması yatıyor. Bereket, yalnızca bolluk değil, aynı zamanda sahip olduklarının kıymetini bilme, paylaşma ve şükretme anlamına gelir. Bugünün dünyasında bu değerler giderek yok oldu:
1. Paylaşım Azaldı: Toplumlar artık daha bireysel. İnsanlar, sahip olduklarını paylaşmak yerine biriktirmeyi tercih ediyor. Oysa bereket, paylaştıkça artar.
2. Doyumsuzluk Yaygınlaştı: Reklamlar ve medya, insanlara sürekli “daha fazlasına ihtiyacın var” mesajı veriyor. Bu, zengin için de fakir için de bir tatminsizlik ve huzursuzluk yaratıyor.
3. Değerler Değişti: Eskiden insanlar, aile bağlarına, komşuluk ilişkilerine ve toplumsal dayanışmaya daha fazla önem verirdi. Şimdi ise bireysellik ve tüketim odaklı bir hayat anlayışı hâkim. Bu da bereketi öldüren en büyük etkenlerden biri.
Peki, Çözüm Ne?
Fakirlerin ve zenginlerin huzuru, bereketi yeniden hayatlarına dahil etmelerine bağlıdır. Bereketi geri kazanmak için bireyler, toplumlar ve hatta devletler düzeyinde bazı adımlar atılabilir:
1. İnsan Merkezli Bir Toplum: İnsanlar arasındaki eşitsizlik yalnızca maddi bir sorun değildir. Fakirler, zenginlerin gösterişine maruz bırakılmadan, onurlu bir hayat sürebilmeli. Adaletin sağlandığı bir toplum, herkesin huzurunu artırır.
2. Daha Az Tüketim, Daha Çok Paylaşım: Hem fakirler hem de zenginler, tüketim çılgınlığına karşı direnç göstermeli. İnsanların gerçek ihtiyaçlarına odaklanması, paylaşım kültürünü artırabilir.
3. Tatmin Olmayı Öğrenmek: Tatmin, mutluluğun en önemli anahtarıdır. İnsanlar, sahip olduklarıyla yetinmeyi ve şükretmeyi yeniden öğrenmeli. Tatmin duygusu olmadan ne fakir ne zengin huzur bulabilir.
4. Dayanışma ve Toplumsal Bağlar: Bereket, toplumsal dayanışmayla büyür. Fakirlerin ihtiyaçlarını gidermek, sadece ekonomik yardım değil, aynı zamanda insani bir bağ kurmayı gerektirir. Toplumsal bağlar güçlendikçe huzur artar.
5. Kapitalist Sisteme Karşı Sorgulayıcı Bir Tavır: Bugünün ekonomik düzeni, açgözlülük üzerine kurulu. Bu düzenin bireyleri nasıl şekillendirdiğini fark etmek, bireysel ve toplumsal düzeyde bir dönüşümün başlangıcı olabilir.
Son Söz: Huzur, Paylaşmakla Başlar
Dünyanın bugün yaşadığı huzursuzluk, insanların birbirinden uzaklaşması ve bereket anlayışını kaybetmesiyle doğmuştur. Fakirlik, sadece bir ekonomik durum değil; aynı zamanda toplumun yoksulları dışlamasıyla ilgilidir. Zenginlik ise yalnızca servet biriktirmek değil; o servetin huzur getirmemesiyle ilgilidir.
Fakir ve zengin arasındaki uçurum, yalnızca parayla kapanmaz. Huzurun ve bereketin yeniden hayatımıza girmesi için paylaşmayı, tatmini ve dayanışmayı yeniden öğrenmeliyiz. Çünkü hiçbir servet, huzurun yerini tutamaz ve hiçbir yoksulluk, dayanışmayla çözülemeyecek kadar derin değildir.
Unutmayalım: Bereket, yalnızca elde olanın miktarında değil, onun kıymetini bilmekte ve paylaşmaktaki sırdadır.