Bereketi Unutan Toplumlar: Yok Oluşa Giden Yol

Gülten RAYİMOĞLU

Tarih boyunca büyük medeniyetler yükselip düşmüş, güçlü toplumlar bir zaman sonra tarihin tozlu sayfalarına karışmıştır. Peki, bir toplumun çöküşünün ardında ne yatar? Çoğu zaman bu sorunun cevabı ekonomik zorluklar, savaşlar veya doğal afetler olarak görülür. Ancak göz ardı edilen ve belki de en önemli nedenlerden biri, bereket anlayışının kaybedilmesidir. Bereketi unutan topluluklar, uzun vadede yalnızca kaynaklarını değil, kültürlerini, dayanışmalarını ve yaşam enerjilerini de kaybederler.
Bereketin Anlamı: Sadece Bolluk Değil
Bereket, yalnızca bolluk ya da zenginlik anlamına gelmez. Bereket, elde olanın kıymetini bilmek, onu doğru kullanmak ve paylaşmak demektir. Bir toplum, bereket anlayışıyla hareket ettiği sürece kaynaklarını israf etmez, dayanışma ruhunu korur ve doğayla uyum içinde yaşar. Bereket, aslında bir denge ilkesidir. Bu denge bozulduğunda, toplumlar önce ahlaki, sonra maddi çöküşe sürüklenir.

Bereketi Kaybeden Toplumların Ortak Özellikleri

1. İsraf Kültürü: Bereketin en büyük düşmanı israftır. Toplumlar ellerindekinin kıymetini bilmediği, kaynaklarını tüketirken doğaya ve insanlığa zarar vermeyi umursamadığı anda bereket kaybolur. Bugün modern dünyada, tüketim çılgınlığı nedeniyle üretilen gıdanın büyük bir kısmı çöpe gidiyor. Oysa bu kaynaklar, daha eşit bir şekilde dağıtılsa açlık sorununu çözmek mümkün olurdu.

2. Paylaşımın Kaybolması: Bereket, paylaşmayla büyür. Ancak bireyselleşen toplumlarda paylaşma kültürü yerini rekabete bırakır. İnsanlar sadece kendi çıkarlarını düşünmeye başladığında, toplumsal bağlar zayıflar. Paylaşımın olmadığı bir toplumda, fakirlik artar ve zenginlik huzur getirmez.

3. Tatminsizlik: Bereket anlayışını kaybeden toplumlarda insanlar, sürekli daha fazlasını istemeye başlar. Sahip olduklarıyla yetinmek yerine, doymayan bir hırsla kaynaklarını tüketirler. Bu tatminsizlik duygusu, toplumları hem psikolojik hem de ekonomik olarak yıpratır.

4. Doğaya Saygısızlık: Bereketin önemli bir unsuru, doğayla uyum içinde yaşamaktır. Doğanın bir armağan olduğunu unutan toplumlar, onu sınırsız bir şekilde tüketmeye başlar. Ormanların yok edilmesi, su kaynaklarının tükenmesi ve iklim değişikliği, bereket anlayışının kaybolmasının küresel sonuçlarından sadece birkaçıdır.

Bereketi Kaybeden Toplumların Tarihi Örnekleri
Mezopotamya: Dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olan Mezopotamya, tarımın bereketiyle yükseldi. Ancak kaynakların aşırı tüketimi ve yanlış tarım yöntemleri toprağı çoraklaştırdı. Sonunda bereket kayboldu ve bu medeniyet çöküşe sürüklendi.
Roma İmparatorluğu: Roma’nın büyüklüğü, refahın ve bolluğun simgesiydi. Ancak israf, lüks düşkünlüğü ve paylaşımın azalması, toplumun ahlaki ve ekonomik çöküşüne yol açtı. Bereket anlayışını kaybeden Roma, sonunda tarih sahnesinden silindi.
Maya Uygarlığı: Maya toplumu, doğayla uyumlu bir yaşam sürdüğü dönemde zirveye ulaştı. Ancak doğal kaynakların aşırı tüketimi ve iklim değişiklikleri, bu uygarlığın sonunu getirdi.

Modern Dünyada Bereketin Kayboluşu
Bugün dünya, bereket anlayışını unutmanın bedelini ağır bir şekilde ödüyor. Kaynakların adaletsiz dağılımı, israf ve açgözlülük hem çevresel hem de toplumsal sorunları derinleştiriyor. Bir yanda obeziteyle mücadele eden toplumlar, diğer yanda açlık çeken milyonlar var. Bu çelişki, bereketin unutulmuş olmasının en açık göstergesidir.
Aynı şekilde, bireyselleşme ve bencillik, insanları yalnızlaştırıyor. Toplumlar, dayanışma ve paylaşma duygusundan uzaklaştıkça, bereketin yerine tatminsizlik ve huzursuzluk geçiyor.

Bereketi Yeniden Hatırlamak
Bir toplumun yok oluşunu engellemek, bereket anlayışını yeniden hayata döndürmekle mümkündür.

Bunun için yapılması gerekenler:
1. Paylaşım Kültürünü Canlandırmak: Toplumlar, dayanışmayı ve paylaşmayı teşvik eden politikalar ve kültürel değerler geliştirmelidir. Yardımlaşma ve komşuluk ilişkileri, bereketin büyümesini sağlar.
2. İsrafı Önlemek: Gıda, su ve enerji gibi kaynakların israfını önlemek için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde adımlar atılmalıdır. Tüketim alışkanlıkları gözden geçirilmeli, ihtiyacın ötesine geçmemek temel bir ilke haline getirilmelidir.
3. Doğayla Uyum: Bereket, doğanın bir armağanı olarak görülmelidir. Doğal kaynakları korumak ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmak, toplumların geleceği için hayati önem taşır.
4. Tatmin Olmayı Öğrenmek: Sahip olduklarının kıymetini bilmek, bereketin temelidir. Tatminsizlik, insanları sürekli bir huzursuzluğa sürükler. Tatmin duygusunu yeniden inşa etmek, toplumsal huzuru artırır.
5. Adaletli Bir Ekonomik Sistem: Bereket, adaletle birlikte büyür. Kaynakların adil bir şekilde dağıtılması, fakirlik ve zenginlik arasındaki uçurumu kapatarak toplumsal barışı sağlar.

Son Söz: Bereket Yaşatır, Açgözlülük Yok Eder
Bereket, bir toplumun varlığını sürdürebilmesi için temel bir ilkedir. Elindekiyle yetinmeyi bilen, paylaşmayı önemseyen ve doğayla uyum içinde yaşayan toplumlar, tarihin her döneminde ayakta kalmayı başarmıştır. Ancak bereketi unutan toplumlar, tıpkı Mezopotamya, Roma ve Maya uygarlıkları gibi, yok olmaktan kaçamaz.
Modern dünya, bereket kavramını yeniden hatırlamazsa, aynı kaderi paylaşabilir. Çünkü bereket, yalnızca bir bolluk değil, bir yaşam felsefesidir. Ve bu felsefe olmadan, hiçbir toplum uzun süre varlığını sürdüremez. Bereketin özü, kıymet bilmekte ve paylaşmaktan geçer. Unutanlar, kaybetmeye mahkûmdur.