Bağımsızlık Mücadelesi ve “Sıra Bizde”
BGSAM
Tarih, ulusların bağımsızlık mücadeleleriyle doludur. Ancak bazı mücadeleler, yalnızca dış düşmanlarla değil, içerideki ihanet ve dış mihrakların sinsi planlarıyla da yapılır. Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi, yalnızca bir ülkenin değil, bir medeniyetin, tarih sahnesinde yeniden dirilişinin hikayesidir.
Bu mücadelenin dönüm noktalarını, yitirdiğimiz değerli isimlerin yaşadığı trajik olaylarda görüyoruz.
Adnan Kahveci’den Eşref Bitlis’e, Recep Yazıcıoğlu’ndan Bahtiyar Aydın’a kadar birçok ismin hayatı, bağımsızlık yolundaki fedakârlıklarını ve bu uğurda verdikleri mücadeleyi simgeler.
Şimdi, bu mücadeleyi tamamlamak ve “sıra bizde” diyebilmek için yeni bir döneme adım atmalıyız.
Tarihten Ders Almak
Adnan Kahveci, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını savunurken, IMF ve Amerikan kontrolünden kurtulmanın önemine vurgu yapmıştı. Ancak bu cesur duruşu, trajik bir trafik kazasıyla son buldu. Turgut Özal, Musul ve Kerkük’ün Türkiye’nin tarihsel hakları olduğuna dikkat çekerken, kısa süre sonra şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
Eşref Bitlis, Amerika’nın Orta Doğu’daki oyunlarına karşı direnişe geçtiğinde, “buzlanma” bahanesiyle bir uçak kazasında aramızdan ayrıldı. Recep Yazıcıoğlu, kültürel bağımsızlığın simgesi olurken, yine bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Bu isimler, yalnızca şüpheli ölümlerle değil, bıraktıkları mücadele mirasıyla da hatırlanmalıdır. Türkiye’nin bağımsızlık yolunda önüne çıkarılan engeller, tarihten ders çıkarmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Bu olaylar, bir tesadüfler zinciri değil, milli duruş sergileyenlerin ödediği bedellerdir.
Her şeyden Önce İçimizi Temizlemeliyiz
Bağımsızlık mücadelesi yalnızca dış güçlere karşı verilmez. İçimizdeki Amerikancı ve NATOCU zihniyet, gerçek bir bağımsızlık hareketinin önündeki en büyük engeldir. Bugün, ekonomiden siyasete, kültürden güvenliğe kadar her alanda dışa bağımlılığı savunan ya da bunu görmezden gelen yapıların varlığıyla karşı karşıyayız. Bu zihniyetle mücadele, hem entelektüel hem de pratik düzeyde sürdürülmelidir.
Öncelikle ekonomik bağımsızlık sağlanmalıdır.
IMF gibi uluslararası finans kuruluşlarına bağımlılığı azaltan, yerli üretimi teşvik eden bir ekonomik model oluşturulmalıdır. Ardından kültürel bağımsızlık, yani ulusal kimliğin ve değerlerin korunması için adımlar atılmalıdır. Dilimiz, tarihimiz ve kültürümüz üzerindeki baskılar karşısında dirençli olmalıyız.
Gelecek Nesillere Bağımsızlık Ruhu Aşılanmalı
Gençlerimiz, bağımsızlık mücadelesinin birer neferi olmalıdır. Önce özgüven aşılanmalıdır gençlere. Eğitim sistemi, bu ruhu aşılayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Adnan Kahveci’nin, Eşref Bitlis’in, Recep Yazıcıoğlu’nun hikayeleri yalnızca birer trajedi olarak değil, birer direniş destanı olarak anlatılmalıdır. Tarih, ders alınmazsa tekerrür eder. Bizlere düşen, bu mücadeleyi gençlere doğru bir şekilde aktarmaktır.
Dış Politikada Bağımsızlık
Bağımsızlık mücadelesinin bir diğer cephesi ise dış politikadır. Türkiye, Orta Doğu’da ve dünyada kendi ulusal çıkarlarını savunan bir ülke konumuna gelmelidir. Tek bir güce bağımlı olmak yerine, çok kutuplu bir dünya düzeninde yerini almalıdır.
Amerika ve diğer dış güçlerin müdahalelerine karşı güçlü bir savunma mekanizması kurulmalıdır.
“Sıra Bizde” Bugün tarih bir kez daha bize sesleniyor:
Bu mücadeleye sahip çıkacak mıyız? Şimdi sıra bizde.
Ancak bu yalnızca bir söylem değil, bir eylem çağrısıdır. İçerideki işbirlikçi zihniyeti etkisiz hale getirerek, dış baskılara boyun eğmeden, ekonomiden kültüre kadar her alanda bağımsız politikalar geliştirmeliyiz. İçerdeki işbirlikçiler temizlenmelidir.
Tarih boyunca bağımsızlık uğruna mücadele edenlerin kanıyla sulanmış bu topraklar, bizden aynı dirayeti bekliyor.
Bu dönem geçti, sıra bizde. Ancak bu sırayı hakkıyla tamamlamak, yalnızca cesaretle değil, akıl ve stratejiyle mümkündür. Geleceğe güvenle bakmak, tarihimize sahip çıkmaktan geçiyor.
Ve unutmayalım: Bağımsızlık, bir milletin en büyük onurudur. Onurumuzu korumak için ne gerekiyorsa yapmalıyız.