Türkiye’de dış güçler

BGSAM

Türkiye’de sık sık karşımıza çıkan bir argüman vardır: “Dış güçler bizi engelliyor.”
Ancak bu argümanı her fırsatta dile getirerek asıl sorunu gözden kaçırıyor olabilir miyiz?
Gerçekten dış güçler mi bizi bu hale getirdi, yoksa biz kendi düşmanlarımızı kendimiz mi yarattık? Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesine farklı bir perspektiften bakıldığında, dış güçlerden çok, içerideki yapısal çürümelerin, beceriksizliklerin ve ahlaki erozyonun bizi asıl tehdit ettiği daha net görülebilir.

Dış Güç Söylemi: Kolaya Kaçan Bir Gerekçe
“Dış güçler bizi hedef alıyor” söylemi, bir hakikati barındırıyor olabilir; ancak bu söylem aynı zamanda bir gerekçeye dönüşüyor. Bu gerekçe, içerideki yozlaşmayı, çürümeyi ve kötü yönetimi gölgelemek için sıklıkla kullanılıyor. Eğer dış güçlerin bizi kontrol ettiğini düşünüyor ve buna karşı koyamıyorsak, bu bizim zayıflığımızın bir sonucudur.
Çünkü güçlü bir toplum, dış baskıları fırsata çevirir, dış müdahalelere zemin yaratmaz.
Kendi Sorunlarımızı Saklama: Dış güçleri suçlamak, içerideki yolsuzlukları, beceriksiz yönetimleri ve adaletsizlikleri örtbas etmenin en kolay yoludur.
Böylece halk, asıl sorunu sorgulamak yerine, hayali bir düşmana odaklanır.
Sorumluluktan Kaçma: Dış güçler söylemi, siyasi liderlerin başarısızlıklarını meşrulaştırmak için kullandığı bir kalkan haline geliyor. Ancak asıl mesele, bu söylemin ardında yatan yönetim eksikliği ve ahlaki çöküştür.

Hırsızlık ve Yozlaşma: Asıl Tehlike İçimizde
Halk, yıllardır belediyelerdeki yolsuzluklardan, siyasetteki kayırmacılıktan, polisin vurdumduymazlığından ve valilerin cesaretsizliğinden şikayetçi. Ancak bu şikayetlerin büyük bir kısmı, somut adımlar atılmadığı için tekrarlanıp duruyor. Asıl mesele, halkın bu çürümeyi kanıksamasıdır. Artık bir belediyede yolsuzluk duyulduğunda şaşırmıyoruz; bir milletvekilinin öngörüsüzlüğü veya bir polisin vurdumduymazlığı haber değeri taşımıyor. Bu durum, tehlikenin ne kadar derin olduğunu gösteriyor.
Sistematik Yolsuzluk: Yolsuzluk, sadece bir kişinin cebini doldurması değildir; aynı zamanda halkın geleceğinden çalmak anlamına gelir. Kaynakların yanlış kullanımı, halkın güvenini sarsar ve toplumsal çöküşe neden olur.
Vurdumduymazlık Kültürü: Polis teşkilatından yerel yönetimlere kadar her düzeyde, görevini doğru yapmayan bir zihniyetin hakim olması, adalet duygusunu yok eder.
Liyakat Eksikliği: Kayırmacılıkla atanmış yöneticiler, toplumu yönetmek yerine kendi çıkarlarını gözetir.
Bu durum, hem sistemi hem de toplumsal huzuru tehdit eder.
Belediyeler ve Yerel Yönetimler: Halkın Parasını Kim Harcıyor?
Türkiye’nin belediyeleri, yerel halkın sorunlarına çözüm üretmesi gereken birimlerdir.
Ancak bu birimler, çoğu zaman rant dağıtım merkezine dönüşüyor. İhaleler, belirli grupların zenginleşmesine hizmet ederken, halkın ihtiyaçları göz ardı ediliyor.
Proje mi, Gösteriş mi?
Belediyelerin kaynakları, halkın gerçek ihtiyaçlarına değil, gösterişli ama işlevsiz projelere harcanıyor.
Hesap Sorulamayan Yönetim: Belediye başkanlarının yaptıkları harcamalar ya da aldığı kararlar genellikle denetlenmiyor. Denetim mekanizmasının işlememesi, yolsuzluğu artırıyor.

Kaymakam ve Valiler: Cesaret Eksikliği
Valiler ve kaymakamlar, devletin halkla buluştuğu en önemli noktadır.
Ancak bu kişiler, çoğu zaman pasif kalıyor ya da işini gerektiği gibi yapmıyor.
Halkın sorunlarına çözüm bulmak yerine, “idare etmekle” yetiniyorlar.
Halktan Kopukluk: Valiler ve kaymakamlar, halkın nabzını tutmak yerine, genellikle masalarının arkasında oturmayı tercih ediyor.
Siyasi Baskılar: Cesur kararlar almak isteyen yöneticiler, siyasi baskılar nedeniyle hareket edemiyor.
Bu da sistemi işlevsiz hale getiriyor.

Dış Güçlere Alan Açan İçerideki İşbirlikçiler
Dış güçlerin etkili olabilmesinin tek bir yolu vardır: İçeride işbirlikçiler bulmaları.
Bu işbirlikçiler, kimi zaman bir siyasetçi, kimi zaman bir işadamı, kimi zaman ise bir bürokrat olabilir.
Ancak asıl mesele, bu işbirlikçilerin var olmasına izin veren sistemdir.
Halkın Sessizliği: Halk, yolsuzlukları ve kayırmacılığı kanıksadığı için sesini çıkarmaz hale geliyor.
Bu sessizlik, çürük sistemlerin devam etmesine olanak sağlıyor.
Kurumların Zayıflığı: Adalet sistemi ve denetim mekanizmaları, yozlaşmayı engelleyecek kadar güçlü değil.

Çözüm: Kendi İçimize Dönmek
Eğer gerçekten bağımsız bir Türkiye hayal ediyorsak, dış güçleri suçlamaktan önce kendi içimize dönmeli ve şu soruları sormalıyız:
1. Sistemi Nasıl Güçlendirebiliriz? Liyakat, adalet ve şeffaflık üzerine kurulu bir sistem inşa etmeden, bağımsızlık hayalden öteye geçemez.
2. Halk Olarak Biz Ne Yapıyoruz? Halk, sistemdeki yozlaşmayı kabul ettiği sürece bu sorunlar devam edecektir. Daha bilinçli bir toplum yaratmak için eğitim ve farkındalık çalışmaları şarttır.
3. Yöneticileri Kim Denetliyor? Her düzeyde şeffaflığı ve hesap verebilirliği artıracak mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Sonuç: Kendi Düşmanını Yenen Bir Millet Olmak
Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi, dış güçlere direnmekle değil, içerideki yozlaşmayı bitirmekle kazanılabilir. Herkes işini doğru yapsa, kaymakam halkı dinlese, belediye yolsuzluk yapmasa, milletvekili halkın geleceğini düşünebilse, bu ülkeyi kimse durduramaz. Dış güçler değil, açgözlü hırsızlar, işbirlikçiler ve görevini yapmayanlar bizi geri bırakıyor. Gerçek mücadele, dışarıda değil, içeride verilmeli.
Çünkü evi içeriden sağlam olan bir toplum, dışarıdaki hiçbir fırtınadan etkilenmez.