Vücudu Kaplayan Bir Duygu: Cesaretle Söndürülmez
İbrahim SOYTÜRK
Bazen korkular, öyle güçlü bir şekilde sarar ki, insanın vücudunu ve zihnini tamamen kaplar. Göğüs sıkışır, kalp hızlıca atar, eller terler ve akıl bulanıklaşır. Bir duygudur korku, bazen tüm vücudu etkisi altına alır; ama işin gerçeği şu ki, korku ne kadar güçlü olursa olsun, cesaret her zaman onun karşısında durabilecek bir güçtür.
Vücudu kaplayan bir duygu, cesaretle söndürülmez. Cesaret, korkunun sadece geçici olarak durdurulması değil, onunla yüzleşip onu aşma gücüdür. Cesaret, korkunun pençesinden sıyrılma iradesidir. Çünkü cesaret, sadece bir duygu değildir; bir tutumdur, bir davranış biçimidir. Korku ne kadar büyük olsa da, cesaretin kaynağı içimizdeki güce inanmak ve o gücü harekete geçirmektir.
Korkular vücudu sararken, çoğu insan geri çekilir, donakalarak kalır, kaçmak ister. Ama cesaret, tam bu noktada devreye girer. Cesaret, kaçmak yerine yüzleşmek, geri çekilmek yerine ilerlemek demektir. Korkuyu yok etmek değil, ona rağmen bir adım daha atmak cesaretin özüdür. Cesaretin kaynağı, insanın içinde bulduğu güce, inanca ve kararlılığa dayanır. Bu güç, dışarıdan gelen tehlikelere ve tehditlere karşı değil, içsel bir kaynağa dayalıdır. Cesaret, dış dünyaya karşı bir tepki değil, iç dünyamızın derinliklerinden gelen bir harekettir.
Bir insan korkularına karşı cesaret gösterdiğinde, o korkuların önünde daha güçlü durur. Vücudu sarıp sarmalayan bir duygu, bir engel olarak kalabilir, ama cesaretle bu engel aşılabilir. Bir adım atmak, korkunun varlığını kabul etmek ve onunla bir yolculuğa çıkmak cesaretin ta kendisidir. Korku, geçici bir duygu olabilir, ama cesaret sürekli bir eylem haline gelir. Korkunun karşısında durduğunda, her geçen anla birlikte cesaretin büyüdüğünü hissedersin.
Her korku, insanı geriye çeker; ama cesaret, insanı ileriye götürür. Korkuların vücuda yaptığı baskıyı, cesaretle aşmak mümkündür. Cesaret, sadece bir ruh hali değil, her adımda hissettiğimiz bir güçtür. Korkuya kapılıp hareketsiz kalmak, onun büyümesine izin vermek demektir. Ancak cesaret, hareket etmeyi, çözüm aramayı, adım atmayı gerektirir.
Zorluklarla karşılaşıldığında, cesaretin gösterilmesi gereken anlardan bir tanesi de şudur: Şikayet değil, bir yerden tutmak gerekir. Korkulara karşı duyduğumuz o derin hisler, bizi pasifleştirmemelidir. Korkunun bizi sardığı o anlarda, cesaretin kaynağını bulmak ve bir çözüm üretmek gereklidir. Ne kadar karanlık olursa olsun, her an bir ışık vardır ve o ışığı görmek, cesaretin gücünü hissedebilmek, ancak bir adım atarak mümkün olur. Cesaret, her engeli aşmanın anahtarıdır.
Sonuç olarak, vücudu kaplayan bir duygu cesaretle söndürülmez, ama cesaret onu dönüştürür. Korku, geçici bir karanlık olabilirken, cesaret sürekli bir ışık yaratır. Cesaret, korkunun ötesine geçmek için attığınız her adımdır. Cesaret, korkuyla yüzleşmek ve ona rağmen ilerlemek demektir. Eğer bir insan cesaretini kaybetmezse, korkuların üzerine giderken, o korkuların aslında ne kadar geçici olduklarını fark eder. Cesaretle, vücuda sarılan her korku aşılabilir ve sonunda ruh özgürleşir.