Turan Sevdasının İzinde: Şanlı Davamızın Yeni Ufukları
Murat ULUTÜRK
Atam Oğuz’dan aldık kutlu sancağı… Ama bu sancak yalnızca bir kumaş parçası değil, tarihin bağrından kopup gelen bir simgedir. Türk milletinin hakikate adanmış mücadelesini, özgürlük ve adalet aşkını, sınırları aşan Turan ülküsünü temsil eder. Davamız bir milletin kendi varlığını koruma ve yüceltme çabasından öte, insanlığa medeniyet sunma ülküsüdür. İşte bu yüzden, bu dava asırlara sığmaz; çünkü Türk milletinin özünden doğan bu mücadele, zamanın ve mekanın sınırlarını aşar.
Bir Milletin Diriliş Hikayesi
Türk’ün tarih sahnesindeki varlığı, yalnızca askeri zaferlerle değil, kültür ve medeniyet inşasıyla da anılır. Oğuz Kağan’ın izinde başlayan yürüyüş, Anadolu’nun kapılarını açan Malazgirt zaferiyle yeni bir aşamaya taşındı. Bu diriliş, sadece toprak fethetmek değil, gönülleri fethetmeyi de içeriyordu. İşte bu yüzden Anadolu, yalnızca bir yurt değil, Türk milletinin medeniyet iddiasının da beşiği oldu.
Fakat bu medeniyet sadece geçmişte kalmadı. Türk milletinin ruhu, her dönemde yeniden dirilerek tarihe yön verdi. İstanbul’un fethi bir çağ kapatıp bir çağ açarken, Fatih Sultan Mehmet sadece bir kumandan değil, Türk milletinin diriliş ruhunu temsil eden bir liderdi. Bu ruh, hiçbir zaman sönmedi. Zaman geçtikçe güçlendi, genişledi ve bugün Turan sevdasıyla tüm dünyaya yayılıyor.
Turan: Bir Ütopya Değil, Bir Hedef
Turan sevdası, tarih boyunca Türk milletinin kalbinde taşıdığı bir ideal olmuştur. Bu sevda, milletimizi birleştiren ve ufkunu genişleten bir ülküdür. Ancak Turan, sadece etnik veya coğrafi bir hedef değildir; kardeşlik, adalet ve dayanışma gibi evrensel değerlerin Türk milletinin öncülüğünde hayata geçmesidir.
Turan sevdası, Türk milletinin köklerine sımsıkı bağlı kalırken, aynı zamanda geleceği şekillendirme iradesini temsil eder. Oğuz Kağan’dan bugüne kadar süren bu sevda, adaletin ve hakikatin yeryüzüne egemen olmasını arzulayan bir milletin çağrısıdır. Bu çağrı, sadece Türk dünyasını değil, insanlığı da kuc