Totaliter Düzenin Kopyası

Şakir ASLANTAŞ
Tarih: 07 Ekim 2020

Bulgaristan’da son ayların gelişmeleri duvardaki boyaları söktü. Demokrasi boyası olarak 1990’da vurulan yeşil düşünce bazı köşelerden faşizmin kahverengisi, bazı duvarların ise baştanbaşa kırmızı olduğu ortaya çıktı.

Bulgaristan’ın sat elit (uydu) bir ülke olduğunu da görmeyen kalmadı.  1944’e kadar Almanya uydusuyduk. Kahverengi boyalar Alman faşizminden(1933-1944) yıllarından kalan lekelerdir.

1944-1989 arasında Moskova peyki idik ve kırmızı boyalar da komünist totalitarizm dönemindendir.

1990’da biz bu eski boyaları kazımadan, üzerinden sabunlu suyla geçip yeşil renk badana yapmıştık. Sırıtan yerlerin üstünü fırça darbeleriyle kapatmıştık.

30 yıl anlamadan geldi geçti. Yeşil, Osmanlı ve İslam bayrağı rengi olduğundan bizde yeşil rozetli parti belirmedi. Bugün de yoktur.

***

Ne ki son günlerde yani sokak protestoları 4. Ayına girerken mecliste çok ciddi yeni sert kapışmalı bir kavga tutuştu. Kıvılcım saçan BSP Milletvekili Prof. İvo Hristov’un, halk meclisi kürsüsünden Bulgaristan halkına “infantil”– olgunlaşmamış, düşünmeden hareket eden, aptal demesi oldu.

Prof. Hristov sosyalist partili bir vekil değil, sivil toplum listesinden seçilmiş bir bilim adamı. 10 ay önce yine aynı kürsüden yine Bulgaristan nüfusu için “debil” – çaresiz, zavallı, durumun içinden çıkamayan topluluk demişti. Sen misin Bulgarlara bunu diyen! Milletvekilliğinden uzaklaştırılmak isteğiyle “Ahlak Komisyonuna” gönderildi.

Yakın tarihimizde, Bulgar halkı için “debil” ve “infantil” gibi söz İkinci Dünya Savaşından sonra birkaç defa kullanılmıştı. O zaman halkımız faşizmden komünizme zorlanırken korkak, ürkek, yorgun, bitkin ve çaresizdi.

***

2007’de Avrupa Birliği’ne üzerinde herhangi bir simge olmayan beyaz, yeşil, kırmızı renkli bayrağımızla girdik. Bayrağın şekli ve renklerini 1879’da Tırnovo’da toplana yarısı fesli-poturlu Yüce Halk Meclisi milletvekilleri arasında tartışılmış ve onaylanmıştır. Alman ve Rusya İmparatorluk bayraklarında 2 başlı kartallar vardı. “Birisini alalım, ister Doğu’ya, İster Batı’ya bakar!”  diyenler olmuştu. Tutmadı.

İlk Bulgar milli bayrağı 1876 Nisan Ayaklanmasında dalgalandı. Yeşil atlas kumaş üzerine sarı sırma işlenmiş, arka ayakları üzerine dikilmiş aslanlıydı. Tatar Pacarcık’a (Pazarcık) bağlı Panagürişte  (Otu Bol) kasabasında bu bayrağa nakış vuran Rayna kız beyaz at üstünde yeşil bayrakla kasabayı dolaşmıştı. Demek istediğim Bulgarların ocak başında kendi hayalleri ve kendi elleriyle evlerinde nakışladığı sancak yeşildir.

Tabii bu bayrak bir milli ruhu simgeliyordu. Bu milli ruhu kuşaktan kuşağa yenileyerek günümüze kadar taşımak Bulgar halkının en büyük sorunudur. Çünkü milli ruh kargoya verip bir kuşaktan bir kuşağa devredilemez. Bu noktada dikkat çeken bir olay daha var. 1872 senesinde Plovdiv’e (Filibe) bağlı Karlovo (Karlı Ova) şehrinde Milli Devrim Hareketi havarisi, komitacıların başı Vasil Levski için hazırlanan bayrak da aynı renkte ve aynı sembolü taşıyor. Oysa o devirde Bulgar Komitacıların neredeyse hepsi Balkanlardaki Rus İmparatorluk istihbaratından muntazam maaş alan kişilerdir. Hiç birisinden  mavi renkli veya Bizans sembolleri özentili bayrak önerisi gelmemesi de ilginçtir.  Onların Osmanlı esinli milli renk ve sembol aramaları, bir gönül sesidir.

***

Herkesin bildiğine göre, halk hareketleri, devrim ve devletlerin başında ve özünde bulunan en önemli kadroları gizl eğitilir ve yeminli kişilerdir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim üzere, Bulgar milli devrimi için kadrolar Rusya Çarlığı’nın Odesa, Kiev, Harkov ve Kişinev din ve askeri okullarında yetiştirilmiştir. Bu eğitimi yıllarca finanse eden Rusya Çarlarıdır. O, Bulgar komitacı yetiştirme işlerine her yıl 500 burs ayırmışlardır. Bu okullardan çıkanlar çetecilik serüvenine kapılan Stefan Karaca, Filip Totyo, Hacı Dimitır, Hristo Botev ve kırmalı patlatıp kılıç savurarak kocaman Osmanlı devletini devirecekleri inancını kader eden hayalperestlerdir. Aralarında çete bayrağına sarılıp gömülen yoktur. Cesetleri çukur ve hendeklerde kalmıştır. Komitacıların arasından hükümet katlarına çıkabilen de olmamıştır.

***

Şu da ilginçtir. Monarşi döneminin Prenslik yıllarındaki Başbakan ve Bakanlar öncelikle İstanbul, Viyana ve Paris eğitimlidir. Çarlık aşamasında meclise giren ve hükümeti yönetenlerse yerli askeri okullardan çıkmış, Alman kültürü görmüş kişilerdir.

Monarşi yıllarında devlet yapısında görev alan sivil ve askeri kadroların hemen hemen hepsi 1944’ten sonra yok edildi. Kültürel – politik yaşam seviyesi birden bire düşünce Bulgar halkına “debil” ve “infantil” gibi nitelemeler getirenler olmuştu. Dağlardan inen partizanlardan ve onlara yataklık edenlerden kooperatifçilik ve devletçilik esaslı yeni devlet yapısında görev alan yönetici kadrolar kitapsızdı. Komünist Partisi okullarında konferans dinleyen veya Sovyetler Birliği yüksekokullarına gönderilen gençlerin yeni ruhta yetiştirilmesi başlı başına zor bir işti. Hele azınlıklar arasından komünist ruhta kadro yetiştirmek daha da zordu. Bulgaristan Müslümanları monarşinin 1925 ve 1934 askeri darbecileri tarafından kıyılmışlar ya da göçe zorlanmışlardı. Ekmek torbası sırtında partizanlık ve yataklık yapanlar bir elin parmakları kadar azdı.

***

Konuya dönme sebeplerinden birisi, 1990’da sonra parti ve devlet yönetiminde, oligarşi tabakasında görev alacak kadroların totalitarizmin bağrında nasıl yetiştirildiklerine ve bu kişilerin kimler olduğuna bakmaktır.

Çünkü bugün Sofya meydan ve sokaklarında protesto ederek siyasi sistem değişikliği isterken öncelikle Başbakan Boyko Borisov’un, Başsavcı İvan Geşev’in, Yüksek Mahkeme üyesi yargıçların ve mafya olarak tarif edilen bazı oligarşi kabadayılarının istifa etmesinde kilitlenmelerini birleştiren önemli bir nedeni var! Bu isteklere şimdiki meclisin dağılmasını, yerine Yüce Halk Meclisi seçilmesini ve köklü bir anayasa değişikliği yapılmasını isteyerek   direnenlerin bildikleri bir şey var ki, Boyko Borisov Başbakan kalması şartıyla protestoculara bakanlık ve bakan yardımcılığı teklif edildi, fakat kabul etmediler. Üstelik yuvarlak masa kurulmasını ve müzakerelere başlanmasını da kabul etmiyorlar.

Türkçemizde “bu işin içinde iş var” dediğimiz işte bu olmalı ki, bu hafta “Fakti. bg” yayınına demeç veren, “Evet Bulgaristan” partisi başkanı ve “Demokratik Bulgaristan” hareketi yöneticilerinden Hristo İvanov’un açıklamaları ilgi uyandırdı. Hristo İvanov’a göre, bugünkü politik sistemin kadroları daha 1990’da önce özel eğitimle yetiştirilmiştir. Kuşkusuz yazanlar bildiklerini yazar diyenler haklı. Ben yazılarımda hep hemşerim Ahmet Doğan’ın Bulgar milli istihbaratı (DS) tarafından nasıl yetiştirildiğini ve kafasına neler akıtıldığını anlatmaya çalıştım. Onun baba tarafından şoparlığına ve Kırım Tatarı dedesinin sus pus yardımseverliğine değindim. Özünde Türklük olmadığını, köylerimizde Molla olmadığı için Hoca eli öpmediğini, halkla temaslarında ben bir dinsizim samimiyetinde bulunsa da insanlarımızın “olacak o kadar” dediklerini yazdım. Sonra Sofya Üniversitesi Felsefe Fakültesinde birkaç Marksist felsefe konferansı dinlemekle hiç kimsenin derviş, bilge, aksakal, baba ya da feylesof olamayacağını anlatmaya çalıştım. Ve Bulgar devletinin böyle insanlara ne kadar ihtiyacı olabilir diye konu açtım…

Şimdi önümüze yeni bir durum çıktı.

1990 kargaşasına girerken vatandaşı geleceğe taşıyacak kadroların nasıl seçildiğini, kimin tarafından yetiştirildiğini ve bu işi hangi tezgâhta öğrendiklerini öğrenebilme fırsatını yakaladık. Bu gibi bir açıklamada bulunan Hristo İvanov İngilizce bilen, Birleşik Amerika’da Hukuk tahsil etmiş, 2014’te geçici seçim hükümetinde başbakan yardımcılığı ve 2. Borisov hükümetinde Adalet Bakanlığı görevinde bulunmuş ve onun hazırladığı hukukun üstünlüğüne dayanan ve Başsavcı makamını kaldıran Adalet reformu tasarısı mecliste onaylanmayınca istifa eden bir aydınımızdır. O zaman A. Doğan ve L. Mestan bu reform yasasının kanunlaşmasına engel olmuş, oy vermemişler ve oyunbozanlık yapmışlardı. Şimdi artık neden böyle hainlik ettiklerini anlamış bulunuyoruz.

Hristo İvanov’un açıkladığı gerçeklere, yakında yapılan  bir basın araştırması sonucu varılmış. Bu araştırmanın odağındaki kişi, Bulgaristan Sosyalist Partisi Başkanı Bayan Korneliya Ninova’dır. Soru, şimdiki derin bunalım döneminde Bayan Ninova’ya saldırmayan, onu eleştirmeyen parti ve parti liderleri hangileridir. 1990’da Bulgar politikasına badana yapan Bulgaristan Sosyalist Partisidir. Bayan K. Ninova BSP siyaset çizgisini sürdüren ve duvardaki kahverengi ve kırmızı lekeleri kapatmakla görevli liderdir. Bayan Ninova nasıl yetiştirilmiştir? İş hayatına nerede başlamış, makamlarda kimlerle bulunmuş ve nasıl yönlendirilmiştir? Bugün kendisini eleştirmeyen, gizlice destekleyen kişiler ve güçler, ortakları ve stratejik yandaşları kimlerdir?

Bu çalışmadan çok ilginç sonuçlar edilmiştir.

Komünizm yıllarında Milli Soruşturma Müdürlüğünde (НСлС) Şube Müdürü olarak, milli istihbaratla işbirliği halinde çalışırken yeni dönemin kadrolarını seçen ve onları yeni günlere hazırlayan kişi Angel Aleksandrov’tur. O, Sofya Üniversitesinden mezun bir hukukçudur ve 2018 yılında hayata gözlerini yummasından sonra Bulgar mafyasının arkasındaki perde kalkmaya başlamış ve birbirine yılan gibi sarılı simalar ortaya çıkarken, belirleyici olan bu kişilerin hepsi Bulgar Tahkikat Genel Müdürlüğünde (НСлС) ya görev almış ya da sorgu masasından geçmiş kişilerdir. Bunlardan bazılarını görelim: BSP Başkanı Bayan Kurneliya Ninova – Milli Sorgulama Müdürlüğü (НСл С) görevlisidir. HÖH milletvekili, mafya, oligarşiden biri Daniel Peevski, Milli Sorgulama Müdürlüğünde 10 sene çalışmıştır. Başsavcı İvan Geşev Milli Sorgulama Müdürlüğü kadrosudur. HÖH “fahri” başkanı Ahmet Doğan –An. Aleksandrov’un yakın dostudur. Aleksandrov bir süre Yüksek Mahkeme’de  (ВСС) Milli Sorgulama Müdürlüğünden sorumlu yargıç olarak A.Doğan’ın baskısıyla ve HÖH meclis grubu önerisiyle atanmıştır. Yasen Todorov – Milli Soruşturma Müdürlüğünde yetiştirilmiştir.  Cumhurbaşkanının Başbakan’dan ve meclisten hesap sormasına, Başsavcılığın dağılmasına, savcılığın yargı organından sökülmesine ve Bulgaristan’da yolsuzlukların Romanya misali sorgulanmasına karşı olan, günümüzde birbiriyle her konuda dayanışan suçlular grubundan bir Yüksek Mahkeme (ВСС) Yargıcıdır.  Soruşturma Müdürlüğünde yetiştirilen bir başka devlet görevlisini daha tanıyalım. Adı Petır Petrov – çevresi onu „Petyo Evroto“ olarak tanıyor. Gördüğü vazife yönettiği mafya grubunun özel sektör işletmelerini çökertip ele geçirirken sahte belge hazırlamak, komplo kurmak ve yalancı şahitlerle çalışmaktır. Bu kişilerin hepsi aynı mafya grubunun üyeleri olup bugün de ortak çalışıyorlar.

Çar II. Simyon hükümetinde (2001-2005) Tarım Bakanı Mehmet Dikme zamanında 1.5 milyon Bulgaristan Müslümanının geçim kaynağı olan BULGARTABAK HOLGİNG’İN çökertilmesi böyle başlamıştır. İlk hamlede Sorgulama Müdürü An. Aleksandrov Bulgartabak Holding Müdürü Hristo Laçev’ten ayda 150 000 leva rüşvet istemiştir. Daha sonraki yıllarda Sofya’nın “Laoş Koşut” sokağında açtıkları “Yedi Cüce” adlı kahvenin ikinci katına davet ettikleri “konuklarından” sahip oldukları ve çalıştırdıkları işletmelerden vaz geçip devrettim evrakları imzalamaya zorlamışlardır. İmzalamayanlar sıkıştırılmış, trafik kazası geçirmiş, ülkeyi terk etmiş veya hastanede bulunan yakınları zehirlenerek öldürülmüşlerdir. Bu olaylar, Bulgartabak” örneğinde bu holdingin bir Alman şirketine satılması şeklinde olurken, elektrik şebekesinde, su işlerinde ve daha aklınıza ne gelirse her alanda, savcılığın gözetiminde ve yardımlarıyla ve yargı organlarının imza ve kaşeleriyle gerçekleşmiştir. Eğer bugün Avrupa Birliği Bulgaristan’da “yargı sistemi çalışmıyor, adalet yoktur,  Başsavcının hakları boyundan büyüktür” diyorsa, gerçek budur.

Bulgaristan’da Baş Savcı İvan Geçev’ın istifası istenirken ve başsavcılığın yasaklanmasında ısrar edenler, bu 30 yıldır sarmaş dolaş yılan düğümünde söz ediyorlar. Yüksek yargı, soruşturma, gizli polis, savcılık ve hükümet kurumları bu işin içindedir. Düğümün sökülmesinde “halk mahkemesi” kurulmasında ısrar edilirken, olayın en az 1.5 yıl süreceğini belirtiyorlar. En başta yargılanması gerekenler Ahmet Doğan, Delyan Peevski, Boyko Borisov ve İvan Geeşev gibi mafya başlarının hemen tutuklanmasında ısrar ediyorlar.

Ahmet Doğan’ın bu soyguncu sürüsüne karılması 1986 senesinde olmuştur. Dobriç köylerinden tanıdıklarını ele verip kendisi de içeri düşmezden ve düştükten sonra Sofya’da Milli Sorgulama Müdürlüğünde yapılan görüşmelerde ömür boyu köle olmayı kabul etmiş ve Bulgaristan Türklerine 20. yüzyılın en büyük hainliğini yapmak için 1989 sonunda mahkeme kararı olmadan salıverilmiştir.

Ana vazifesi, Bulgaristan Müslümanlarının soykırım denemesine karşı hak arama davası açmasını baltalamak ve Bulgaristan Türk kimliğini maddi ve manevi çökertmek ve Bulgaristan’ı Türksüz bırakma davasına hizmette bulunmaktır. Eğer bugün Bulgar mafyasının yetiştirdiği en büyük çıban başı Delyan Peevski ise, Ahmet Doğan ile ikisinin Moskova’nın Bulgaristan toprağına diktiği incir ağacı olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Ne ki, bu incir ağacı Türkleri kurutmak için dikilirken, kuruyan Bulgarlar oldu ve memleketimiz Avrupa Birliği ve Birleşik Amerika ortak sömürgesine ve askeri üsler alanına döndü.

Demek istediğim milli bayrağımızın renkleri soldu ve totalitarizm geri döndü.

Okuyanlara teşekkürler.

“Covid -19” ile mücadelede beraber olalım.

Okuyanlar paylaşsınlar. Hepinize teşekkürler.