Merdivenler: Taşın, Zamanın ve Anıların Üzerinden Geçerken

Berna KAYA

Bir merdivenin başında durduğunuzda, nereye çıkacağınızı bilmeden adım attığınız oldu mu hiç?

Merdiven, yalnızca çıkılan ya da inilen bir şey değildir. O, yavaşlamanın, duraklamanın, bazen düşünmenin, bazen çocuk seslerinin yankılandığı bir alandır.

Kimisi ahşaptan, kimisi taştan… Bazısı gıcırdar, bazısı sessizce taşır seni bir basamaktan diğerine. Her biri, bir geçiştir aslında. Bir emek, bir kararlılık, bazen de bir tereddüt…

Kimi basamaklar diktir, zorludur; tırmandıkça yorulursun ama zirvesinde başka bir manzara karşılar seni. Bazılarıysa alçak adımlarla usul usul çıkarır, düşündürerek, ağır ağır. Kimisi taşla örülüdür; yüzeyleri yıpranmış, kenarları yosun tutmuştur. Rengârenk seramiklerle süslenmiş olanları da vardır; daha ilk bakışta göze çarpar. Kimi dar bir yokuş gibi kıvrılır, kimi geniş basamaklarıyla sessiz bir geçiş sunar.

Ve bazı merdivenler vardır ki…
Sadece çıkılmaz, adeta yürürken hissedilir.
Tarihin ihtişamı, taşın sabrı, mimarinin zarafetiyle birleşir.
Avizelerin altından geçerken başını kaldırırsın; gözlerin duvardaki işlemelere, tavandaki fresklere takılır.
Bunlar yalnızca adım atılan değil, kendini adımlarınla fark ettiren merdivenlerdir.
Bir salona değil, bir çağa, bir görkeme çıkarsın.

Mardin’in dar sokaklarında, taş duvarların arasında sıkışmış, zamana direnen merdivenler vardır. Her biri adeta şehrin hafızasını taşır. Safranbolu’nun ahşap evlerine çıkan merdivenler, geçmişten bugüne uzanan bir çizgi gibidir. Eğimli, cilalı, yer yer çatlamış…

İstanbul’da Galata Kulesi’nin eteklerinden Karaköy’e uzanan merdivenler; bir yandan şehrin hızlı ritmine eşlik ederken, bir yandan gölgelerin ve tarihî izlerin taşıyıcısıdır. Ritimli adımların, yavaşlamaların, durup etrafa bakmaların mekânıdır onlar.

Bu merdivenlerin arasında bir tanesi vardır ki, kıvrımlı yapısıyla sadece adımları değil, geçmişle bugünü de birbirine bağlar: Kamondo Merdivenleri.
Galata’da yükselen bu zarif yapı, Musevi banker Abraham Salomon Kamondo’nun torunlarına güvenli bir geçiş sağlamak amacıyla yaptırdığı; ama zamanla İstanbul’un mimari belleğinde kalıcı bir iz bırakan bir hatıradır.
Art nouveau ile neoklasik zarafetin iç içe geçtiği kıvrımlarıyla, hem bir hayranlık duygusu hem de bir hüzün taşır.
Yukarı doğru yürürken, taş duvarların serinliği ve gölgelerin sessizliği insanı şehrin telaşından alır; geçmişe, bir anının içine bırakır.

Ege’nin kasabalarında ise daha dingin merdivenler, yoldan geçenin gözüne ilişir. Beyaz badanalı duvarlara yaslanmış, begonvillerin gölgesinde kalan; kimi zaman bir kediye, kimi zaman yaşlı bir sandalete ev sahipliği yapan taş basamaklar… Onlar yalnızca bir geçiş değil, yaşamın içinden süzülen detaylardır.

Porto’nun yokuşlu sokaklarında uzanan merdivenler ise taşın yorgunluğunu ve denizin yakınlığını bir arada taşır. Kimi merdivenler, sararmış duvarların gölgesinde bir çocuğun topunun peşinden koşar, kimileri terk edilmiş bir avlunun izlerini sürer. O şehirde basamaklar, sadece çıkılan değil; zamanla aşınan, yaşanmışlığı emen hatıra taşıyıcılarıdır.

Portekiz’in yalnızca Porto’su değil, Sintra’sı da merdivenlerle konuşur. Porto’nun taşları nasıl geçmişi fısıldıyorsa, Sintra’da da sarının, kırmızının ve taşın iç içe geçtiği Pena Sarayı’na çıkan basamaklar, sanki bir masalın içine adım atar gibi hissettirir. Her rengin ardında bir çağrı, her duvarın gölgesinde geçmişe dair bir fısıltı vardır

Balkan coğrafyasında, özellikle Bulgaristan’ın eski mahallelerinde ya da dağ köylerinde, merdivenler hem evlerin dış cephesinde hem de avlularda kendini gösterir. Ahşapla taşın buluştuğu bu yapılar, kültürel geçişlerin de bir yansıması gibidir.

Ve yol Roma’ya çıkar…
İspanyol Merdivenleri bir şehrin ritmini taşır; sadece çıkılan değil, soluklanılan, beklenen, kalabalığın içinde yaşam bulan bir mekândır.
18. yüzyıldan kalma barok mimarinin gösterişli kıvrımları, zarif detaylarıyla Piazza di Spagna’yı Trinità dei Monti Kilisesi’ne bağlar.
Oradan geçen herkes bilir ki bu basamaklar yalnızca iki mekânı değil, bakışları, adımları, anıları da aynı hikâyeye katar.

Turistlerin fotoğraf çektiği, yerel halkın soluklandığı, âşıkların buluştuğu bu basamaklar , taşın üzerine sinmiş hayat izlerini saklar..

Hayatta da bir merdiven gibidir bazen. Hızlıca tırmandığın anlar olur, sonra bir basamakta durur, nefes alırsın. Ya da çıktığını sandığın bir yerde, aslında inmekte olduğunu fark edersin…

Ve belki de asıl mesele, nereye çıktığımızdan çok, hangi basamaklarda nasıl durduğumuzdur. Çünkü bazı merdivenler, sadece adımlarla değil, anlarla hatırlanır.