MAZLUMUN AHI ÇIKAR Aheste AHESTE !

Nevzat ÖZTÜRK

Allah’ın yeryüzünde en şerefli varlık olarak yarattığı insan, amelleriyle hesaba çekilecektir. Bu, her bireyin bilmesi gereken evrensel bir gerçekliktir.

Dünya hayatında çeşitli makamlara getirilenler, bulundukları makamın güç ve otoritesini kendi şahsi çıkarları için kullandıkları takdirde, bunun bedelini ağır ödeyeceklerdir. Zira, Hz. Peygamberin cennette sancağı altında gölgelenecek yedi sınıf insan arasında “Adil Yönetici” de yer almaktadır. Bu durum, adaletin sadece bir ideal değil, aynı zamanda toplumsal hayatın temel taşı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, herhangi bir sorumluluk makamına getirilenler, kendi emri altındaki insanlara adil davranmak zorundadırlar.

Bir belediye başkanının, bütçesini halkın ihtiyaçlarına göre değil de kişisel menfaatlerine göre kullanması, toplumsal adalet anlayışını zedeler. Bu adalet anlayışı, sadece hukukî normlarla sınırlı kalmamalıdır; kişisel inançlar, meşrepler veya ideolojiler, adaletin tesis edilmesinde engel teşkil etmemelidir. Özellikle kendi emri altındaki insanları rakip olarak görmek, onlara zarar vermek amacıyla çeşitli iftiralar atanlar, bu sürecin en tehlikeli unsurlarındandır. Örneğin, bir yöneticinin, başarılı çalışanlarını kıskanarak onlara iftira atması, iş ortamında güvensizlik ve huzursuzluk yaratır. Bu tür davranışlar, sadece bireyler arası güveni zedelemekle kalmaz, aynı zamanda sosyal uyumun temel dinamiklerini de tehdit eder. Bu yaptıklarının bedelini hem bu dünyada hem de ebedi alemde ağır bir şekilde ödeyeceklerdir. Yaratan hiçbir zaman acele etmemekle birlikte, şu bir gerçektir ki; hakikatler elbette bir gün ortaya çıkacaktır ve Hakk her daim galip gelecektir.

Bulundukları makamı millete zulüm için, iftira için kullananlar Mahkemey-i Kübra’da bunun hesabını mutlaka vereceklerdir. Gün gelir, hesap bu dünyada da sorulabilir, sorulmalıdır. Esasen sıkıntı, Müslümanların kendi haklarını savunmak yerine Allah’a havale etmeyi tercih etmesidir. . Allah bunun da hesabını soracaktır. Çünkü “Emr-i bi’ l ma’ruf nehy-i anil münker” farz ayn’dır. Yani bir Müslüman iyiliği, güzelliği emredecek, Hakk’a hakikate çağıracak, kötülüklerden insanları alıkoymak için mücadele edecektir. Pasif iyiden aktif iyiye geçiş yapacaktır.

İnsanlara ahlaklı olmayı öğütleyip, kendileri ahlaksız işlere bulaşanlar iki yüzlü ve münafık olarak anılacaklardır. Bu tür kişilerin, toplum içindeki itibarını nasıl kaybettiğini de defalarca görmüşümdür.Bunlar Allah’a değil güce iman edenlerdir. Hak ve hukuku şahsi çıkarları için yok sayanlar bilmelidirler ki, hukuk, herkes için gereklidir ve toplumların adalete olan inancının sarsılması toplumun yok oluşudur.

Hukukun işlevini yitirdiği toplumlarda, kişiler kendi haklarını kendileri almaya kalkışacaklardır. Yani ihkak-ı hak devreye girecektir. Bu da anarşi ve terörü beraberinde getirecektir. Toplumda adalet anlayışı zedelenirse, bireyler için bunalımlar ve sorunlar kaçınılmaz hale gelir. Zira adalet, bir toplumun sadece düzeni değil, aynı zamanda barış ve huzurunun da teminatıdır.

Nasıl ki “adalet var’ demekle adalet tecelli etmiyor, aynı şekilde Kurani bir terim olan Abdullah(Allah’ın kulu) ismi bir kişinin kul olması için yeterli olmadığı gibi bir ismin” Emrullah” olması o kişinin Allah’ın emrine uyduğu, ” “Kamil” olması kişinin olgunluğa ulaştığı veya “Aydın” ismi kişinin cehaletten kurtulduğu anlamına gelmez. “Aydın” ismi kişiye entellektüellik ve bilgelik kazandırmaz. Hakiki manada kulluk, bizi Yaratan Rabbimizin imtihan meydanında “ahlak” ekseninde yürümeyi zorunlu kılar. Aydın olmak ise aklın ve bilimin öncülüğünde cehaletle savaşmak, dünyayı yaşanabilir kılmaktır.

Ömer Lutfi Mete, “Allahsız Müslümanlık” adlı kitabında konuyu çok güzel analiz etmiştir. Aynı şekilde bugün “Ahlaksız Müslümanlık” revaçta!… Kitapsız sayısı her gün artıyor. Peki niçin böyle? Sorusunun cevabını başka yazımızda ele alalım. Hiç bir zaman ” Mahkeme Kadıya Mülk Olmaz”. Gelen gidiyor, tüm varlıklar aslına rücu ediyor. Önemli olan hoş sada ve eser bırakmak, beddua eden değil hayır dua edecek dostlar bırakabilmektir.

Cenazeler musalla taşına konulur ve vakit namazı sonrası cenaze namazı kılınır. İmam sorar, nasıl bilirsiniz.? Hep bir ağızdan iyi biliriz Allah rahmet eylesin nidası yükselir. Helalleşme merasiminde tanımadıklarım için alenen değil içten “Allah amelince versin” diyorum. Tüm haklarımı helal ediyorum” cevabını söylemek büyük vebal.Dünyaya kimler geldi geçti. Bugünkü cenazede de açıkça hakkımı helal etmiyorum, Allah belanı versin” dedim ve içimde inanılmaz öfke biriktirmişim.Git gelmemek üzere git ilahi kelamı ifadesiyle “keşke toprak olsaydım.. (Nebe Suresi.) diyeceksin ama nafile.. Yahya Kemal Beyatlı’nın Sessiz Gemi şiirindeki enfes ifadesiyle.. “Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;/
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler” ..” Dönme ki hesabın görülsün, defterin dürülsün.Günahlarınla yüzleş dedim. Güle güle git! diyemedim içimden gelmedi. İki yüzlülük yapamazdım. Cenaze namazı farz ı kifayedir katılmak zorunda değilsin katılmayıver diyenleri duyar gibiyim. Ben bunu çok iyi biliyorum, zaten cenaze namazı bir duadır, ben oraya şahitlik için gittim. Onca yalancı şahide rağmen gerçeği söylemek, dilsiz şeytan olmamak için oradaydım. Takdir elbette Yüce Mevlamızın, O merhamet sahibidir şüphesiz!
Selam ve saygılar…