Kültürel Yabancılaşma ve Tüketim Tercihlerimizin Derin Anlamı

Murat ULUTÜRK

Hiç düşündünüz mü? Avrupa’da bir şehri gezerken, bir kafede oturup insanları izlerken ya da bir okulun önünden geçerken, bir çocuğun çantasında ya da bir yetişkinin tişörtünde bize ait bir simge, bir Türk kahramanının resmi gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü onlar, kendi kültürlerinin, kendi tarihlerinin ve kahramanlarının farkındalar ve bu farkındalığı günlük yaşamlarına taşımakta son derece bilinçliler. Onlar için bu, sıradan bir alışkanlık değil; kimliklerinin bir yansıması.

Peki bizde durum neden farklı?
Neden bizim çocuklarımızın çantalarında, odalarında ya da üzerlerinde Batılı kahramanlar, yabancı figürler var? Neden kendi kahramanlarımız, kendi tarihimizin büyük isimleri arka planda kalıyor? Bu sorunun cevabı basit bir “moda” ya da “küreselleşme” meselesi değil. Bu, çok daha derin bir kimlik ve aidiyet problemine işaret ediyor.

Küreselleşme mi, Kültürel Emperyalizm mi?

Küreselleşme çağında yaşıyoruz, doğru. Dünya küçüldü, farklı kültürler iç içe geçti. Ancak, bu süreçte bazı kültürler daha baskın hale gelirken, diğerleri görünmez oldu. Özellikle Batı kültürü, medya ve tüketim araçlarıyla dünya genelinde güçlü bir hegemonya kurdu. Hollywood filmleri, çizgi filmler, müzikler, moda trendleri… Hepsi tek bir amaca hizmet ediyor: Tüketimi yönlendirmek ve kendi kültürel kodlarını evrenselmiş gibi göstermek.

Biz de bu sürecin farkında olmadan parçası oluyoruz. Çocuklarımızın süper kahramanları Spider-Man, Batman, Elsa ya da Harry Potter oluyor. Oysa bizim kültürümüzde de kahramanlık hikâyeleri var: Battal Gazi, Köroğlu, Dede Korkut’un destanları, Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanları… Ama bu isimler ne yazık ki raflarda, vitrinlerde yer bulamıyor.

Tüketim Alışkanlıklarımız ve Kimlik İnşası

Bir çocuğun çantasındaki ya da odasındaki poster sadece bir tercih değil; aynı zamanda onun dünyaya nasıl baktığını, kendini nasıl gördüğünü şekillendiren bir unsur. Çocuklar, hayran oldukları karakterlerle özdeşleşir, onların davranışlarını taklit eder, hatta onların değerlerini içselleştirirler. Bu yüzden, kendi kültürümüzden figürlerin yokluğu, çocuklarımızın zihninde bir boşluk yaratıyor. Bu boşluk, yabancı kültürlerin unsurlarıyla dolduruluyor.

Bu sadece çocuklarla sınırlı değil. Yetişkinler olarak bizler de benzer bir yabancılaşma içindeyiz. Giydiğimiz tişörtlerde yabancı markaların, yabancı sloganların yer alması tesadüf değil. Bir Avrupa şehrinde biri “Anadolu Kartalları” yazılı bir tişört giyerken görmek neredeyse imkânsızdır. Ama biz, farkında olmadan bu tür yabancı sembolleri günlük hayatımızın bir parçası haline getiriyoruz.

Kendi Kahramanlarımızı Tanımak ve Tanıtmak

Bu noktada sorumluluk sadece bireylerde değil; eğitim sisteminden medyaya, üreticilerden sanatçılara kadar herkesin omuzlarında. Peki ne yapabiliriz?

  1. Eğitimde Kültürel Bilinç: Okullarda sadece tarih derslerinde değil, tüm eğitim süreçlerinde çocuklarımıza kendi kahramanlarımızı tanıtmalıyız. Sadece geçmişi öğretmek değil, bu değerleri günlük hayata taşıyacak yollar bulmalıyız.
  2. Medya ve Sanatın Rolü: Dizi, film, çizgi film ve kitaplarda kendi kahramanlarımızı daha görünür hale getirmek gerekiyor. Yabancı kahramanlar nasıl popüler kültürün bir parçası haline geldiyse, biz de kendi figürlerimizi modern anlatılarla yeniden yorumlayabiliriz.
  3. Tasarım ve Üretim: Ürün tasarımcıları ve markalar, yerli kahramanları ve kültürel motifleri ürünlerine entegre ederek bu konuda farkındalık yaratabilirler. Çocukların seveceği, onların ilgisini çekecek şekilde yerli figürlerle donatılmış ürünler üretilmeli.
  4. Ailelerin Bilinçlenmesi: Veliler olarak çocuklarımızın tercihlerine yön verirken, onların kendi kültürlerinden kahramanları tanımalarını sağlayabiliriz. Bu, bir zorunluluk değil, bir bilinç oluşturma sürecidir.

Kültürel Bağımsızlık: Sadece Sınırları Korumak Değil

Sonuçta mesele sadece ekonomik ya da siyasi bağımsızlık değil. Kültürel bağımsızlık, bir milletin kimliğini koruyabilmesinin temel taşıdır. Kendi değerlerimize, kendi kahramanlarımıza sahip çıkmazsak, başkalarının değerlerini benimsemek zorunda kalırız. Ve bu, zamanla kim olduğumuzu unutmamıza neden olur.

Bir millet, geçmişiyle ve kültürüyle güçlüdür. Çocuklarımızın çantasında, odasında ya da kalbinde taşıdığı kahramanlar, onların yarın nasıl bireyler olacağını belirler. Kendi kültürel mirasımıza sahip çıkmak, geleceğe sağlam adımlarla yürümek demektir.

Bu konuda hassasiyet göstermek bir tercih değil, bir zorunluluktur. Çünkü bir milletin kültürü, onun ruhudur. Ruhunu kaybeden bir milletin ise geleceği olmaz.