Gerçek Düşman Dışarıda Değil, İçimizdeki Kırılganlıkta
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Tarihte büyük milletlerin yıkılışı çoğu zaman savaş meydanlarında değil, içeride başlamıştır. Toplumların çöküşü, tanklarla, toplarla değil; güven duygusunun sarsılmasıyla, birlik bağlarının çözülmesiyle gerçekleşir.
Biz Türk milleti olarak tarih boyunca düşmanla savaşmayı, ama bir türlü birbirimize güvenmeyi tam olarak öğrenemedik. Ne zaman bir araya gelip omuz omuza dursak, hiçbir güç bizi yıkamadı. Fakat ne zaman küçük menfaatler büyük ideallerin önüne geçtiyse, kaybetmeye orada başladık.
Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren bu tablo sık sık tekrarlandı. 1700’lü yıllardan sonra dış müdahaleler yalnızca topraklarımıza değil, zihinlerimize yöneldi. Toplumu çözmek için nifak ekildi, menfaat ağları kuruldu, güvensizlik körüklendi. 1900’lü yıllarda İngiliz gemilerinin Karaköy’e yanaşıp içki dağıtması sadece bir “hediye” değil, toplumun direncini test eden bir hamleydi.
Ama mesele yalnızca dış güçler değil…
Asıl tehlike, bu oyunlara açık hâle gelmemizde.
Çünkü bir milletin içine sızmak için en etkili yol dışarıdan saldırmak değil, içerideki çatlaklardan sızmaktır.
Bugün etrafımıza baktığımızda benzer yöntemlerin modern hâllerini görüyoruz:
Sosyal medyada yayılan yalanlar, ekonomik vaatlerle manipüle edilen kitleler, kutuplaştırıcı söylemler… Kısacası, aynı oyun, yeni sahnede yeniden oynanıyor.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözü sık sık tekrarlanır. Oysa bugün bu sözün önüne başka bir soru koymak gerekiyor:
“Peki Türk, Türk’e ne kadar güveniyor?”
Çünkü dost eksikliğinden değil, güven eksikliğinden çöküyor toplumlar.
İçimizdeki çatlakları onarmadıkça, dışarıdan gelen hiçbir tehdidi durduramayız.
Gerçek savunma hattı sınırlarımızda değil; kalplerimizde, birliğimizde ve ortak aklımızda kurulmalı.
Tarih bize defalarca aynı dersi verdi: Birlik olduğumuzda yıkılmadık.
Bugün de aynı reçeteye ihtiyacımız var: Birlik, güven ve ortak vicdan.
Eğer biz kendi içimizde sağlam durmazsak, kimse bizim için ayakta durmaz.

