Geçen Yıldan Dilimizin Altında Kalanlar

(BGSAM) Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi

Yeni 2021 yılınız kutlu ve mutlu olsun Sevgili Okurlarımız.
En başta sağlık olmakla en kalpten ve samimi dileklerimiz sizin olsun!
Tüm emellerinizin gerçekleşmesini istediğimiz 2021’e Hoş Geldiniz!
Yıl boyu beraber olmak dileklerimizle…

Geçen yıl dünyayı ve olaylarını size kaplarını aça aça anlatmaya çalıştık. Kullandığımız söz sırası yapılsa, en fazla değişim, yenilenme, daha mutlu günler ve tüm iyi sürprizler sizlerin olsun demeye çalıştığımız hemen ortaya çıkacaktır.

Değişim derken, yazıp yazıp da yaşamadığımız şu 1945 Yalta Antlaşmasının zamanının dolduğunu, 9 Каsım 1989’da „Berlin Duvarı”nın çöküşünü, nasıl oldu da Putin Rusya’sının tüfek patlatmadan Kırım Yarım Adasını ve Ukrayna’nın Donbas bölgesini istila edebildiğini anlatamadık. Bunlar birbirine sımsıkı bağlı olaylar ve açıklanması 2021’e nasipmiş diyeceğiz.

Bu arada bizin anadil meselemiz, okullarımız, öğretmenlerimiz, kulüplerde ve derneklerde olmazsa tablet ve bilgisayar üzerinden mutlaka ama mutlaka anadilimizi öğrenme, kullanma ve onunla iş görme konularını işlemeye devam edeceğimizi de önceden haber veriyorum. Anadil konumuz tüm problemlerimizin başında gelir. Çünkü dilsiz insan hayvandır. Aralarından birisini seçebilirsiniz.

Kuşkusuz daha derin açmamız gereken bir başka  konu da GERB partisi  ve Başbakan Borisov hükümetinin Amerika’ya bu kadar açılması, ülkemizi Amerikan askeri üssü haline getirmesi ve Bulgar halkının bu istila olayına seyirci kalıp susmasıdır. Bu da, 2021’i sarsacak olan çok önemli bir konudur. Seçimlere de yansıyabilir.

Fakat bu birinci yazımızda, 2020 yılının “covid pandemisinden sonra” en önemli hem bölgesel hem de dünya çapında bir olay olan Yukarı Karabağ savaşına ve sonuçlarına bir daha değinmek istiyoruz. Çünkü bu savaş değişen dünya dengelerinin sözlerle değil ateşle yazılan, dengeler bozan, son söz hakkı sağlayan ve sonuç belirleyen, çok uzun bir yeni döneme ışık turan neticeleri olduğunu artık gösterdi.

***

17 Eylül 2020’de başlayan ve 44 gün süren, 10 Kasım 2020’de sona eren Dağlık Karabağ Savaşına 1 Ocak 2021 tarihli bakış açısıyla çok ilginç sonuçlar görebiliyoruz.

Birinci olarak Ermenistan bu savaşta politik, askeri ve diplomatik yenilgiye uğradı. Türkiye Cumhuriyeti, Ukrayna, Gürcistan, İzrail ve Pakistan Azerbaycan’a çok yönlü destek verdi. Başbakan Paşinyan istifa mektubunu hazırlamışken, halkı da “turuncu devrimden” ve “çok vektör içeren” siyasetten nasibini almış benziyor. Kuşkusuz Rusya “dostluğundan” da tamamen soğudu belli.

İkinci olarak, Rusya Federasyonu Kafkaslarda kesin yenilgiye uğradı.

Bu topraklarda 200 yıldan beri egemen olan Rusya Yukarı Karabağ ve Ermenistan ile birlikte Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyetine karşı savaştılar. Yenilen Ermenistan’dan fazla Rusya oldu. Çünkü Dağlık Karabağ’da üslenmiş askeri güçlerin elindeki tüm silahlar, tank ve toplar, kullandıkları füzeatarların, hava savunma sistemlerinin hepsi son model Rus silahıydı. Hatta 21 Eylül – 26 Eylül 2020 günleri arasında, Güney Kafkaslarda, 80 bin Rus ve Ermeni askerinin katıldığı ortak  “Kafkas 2020” adlı askeri tatbikatta bu silahlar, hatta SS – 300’ler denenmiş ve çok yüksek değer almıştı. Karabağ’daki Ermeni askeri güçleri komutanlarının hepsi Moskova’da Rusya Genel Kurmay Akademilerinde eğitim görmüştü. Savunma ve saldırı planları Moskova askeri aklıyla çizilmiş, yollar, depolar, sığınaklar, tabyalar ona göre donatılmış, dört bir yana mayın döşenmişti ve “Karabağ’ı alınmaz kale“ ilan edilmişti.

Şu da var. Bu savaş Rusların ve Ermenilerin istihbarat kadrolarının bölgede kör ve sağır kaldığı, Azerbaycan’ın kendi topraklarını kurtarma hazırlıklarının boyutu ve derinliğiyle ilgili bilgi sahibi olmadığı doğurulandı. Türk “Bayraktar 2” SİHA tam bir sürpriz oldu. Azerbaycan ordularının savaş hazırlığı ve disiplini parmak ısırttı.

Rusya Güney Kafkaslara 1796’da girmiştir. Şu da çok önemlidir. Rusya imparatorluğu, Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu 225 yıldan beri Osmanlı ve daha sonra Türkiye askeri gücünün Kafkaslarda üslenmesine olanak vermemek için elinden geleni yapmıştır. 1918’de Bakü’de gerçekleşen soykırım ve 25 bin Azerbaycanlının katledilmesi, 1992’de Kızıl Ordu’nun 2. Kez Bakü’ye girmesi vs. bu vahşi önlemlerden bazılarıdır.

10 Kasım 2020 tarihinde Vladimir Putin Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerini Kafkaslar ‘a kendisi davet etmiştir. Bu tarihsel bir zaferdir. 225 yıldan beri böyle bir şey kimsenin aklından geçmemiştir. Hele de, sürekli eşelenen 1915 olaylarıyla ilgili iddialar sürerken,  Ermenistan’ın tavrından kaynaklanan bir barış gücü gereği ödeviyle, TSK’nin Kafkaslar ‘da üslenmeye davet edilmesi, olağan üstü önemlidir. 1915’te Rus Çarı Ermenilerle beraberdi, onları silahlandırıp kışkırtıyordu. Bu defa Putin sustu kaldı.

Bu gelişme, Türk silahının savaş meydanındaki üstünlüğünden ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliev’in T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a gösterilen yardımlardan dolayı resmen teşekkür etmesiyle mümkün olmuştur. Rusya – Türk Gözetim Merkezi ve daha birçok yerde Türk gözetim merkezleri oluşturmak için TSK Kafkaslara sevkiyatını yapmıştır. Böyle bir başarı Osmanlı döneminde bile yaşanmamıştı. İstanbul’dan Orta Asya’ya kadar Türkçe konuşan yeni bir dünya kuruluyor. Böylesini tarih görmemiştir. Bu, Türkiye’nin büyük zaferidir.

Şunu önce söyleyelim, Türkiye Cumhuriyet Karabağ’a bir NATO gücü olarak girmemiştir. Birleşik Amerika’yı, Almanya ve Fransa’yı rahatsız eden unsur da budur. Onları bazen kudurtan, NATO, Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya dışında bir Müslüman Milli Gücün kendi geliştirip ürettiği süper modern silahlarla Rusya ve müttefiki Ermenistan’ı Kafkaslar ’da dize getirmesidir. Ermenistan’a danışmadan “ateş kes ve barış anlaşmaları” imzalayan Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’dir. İmzalanan antlaşma Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliev tarafından kaleme alınmış ve içindeki tüm şartlar kayıtsız koşulsuz kabul edilmiştir.

Bu olaylar, Turan devletleriyle birlikte, Arap devletlerini de etkilemiştir. Arap halklarının Arap ve İslam dünyasında yeniden birleşmesi konusu açılmıştır. Müslüman Dünyası çekim merkezinin Türkiye olması umut ve sevince vesile olmaktadır.

Bu savaşta yenilen Ermenistan ve Rusya’dır.

Bu savaşta son söz Başkan Aliev’indi. Bir Rus saldırı –  savaş helikopteri olan Mi-24 aracının 2 subayla düşürülmesi de anlamlı oldu. “Barış Anlaşması” imzalayan Rusya Ermenistan’da tuttuğu üslerdeki askerlerini hemen Karabağ bölgesine gözlemci olarak kaydırmak istedi. Putin’in yolu hemen kesildi. Rus gözetim gücünü, Ermenistan – Gümrü’deki 2. Rus askeri üssünden Yukarı Karabağ kaydırmak isteyince düşürülen askeri helikopter yola çıkan kamyon konvoyunu koruyordu. Azerbaycan Başkanı Aliev, Ermenistan’da üslenmiş Rus askerlerinden “barış gücü” olamaz deyince, askeri helikopter ihtar olarak düşürüldü. Moskova “gık” diyemedi. Hemen ardından Yukarı Karabağ’dan 1500 km uzakta bulunan Ulyanovsk şehrindeki Rus Ordusunun 15. Motorize birliğinden asker getirildi.

Oysa 2015’te Türkiye hava sahasında düşürülen Rus SU 24 uçağından sonra yaşanan diplomatik skandalı herkes hatırlamıştır.

Türkiye bu savaşta Nahcivan – Azerbaycan yolunu açtı. Osmanlı’dan beri büyük özlemdi.  Bu, Türk Dünyasında  Birlik yoludur. Stratejiktir. Turan dünyasını kaynaştıracaktır.

Karabağ’a Ermenistan’la 2 karayolu ile bağlıdır. Birisi Şuşa öteki de Laçin yoludur. Sevkiyatın % 80’i birincisinden yapılır ve eski başkent Şuşa Kalesinde bayrak dalgalandıran Azerbaycan askeri savaşı bitirmiştir. Şu an Rus askerlerinin Ermenistan’ın “barış antlaşmasını” ihlal etmeden uygulayışını gözetleyen Rus birlikler, aslında Ermenilerin kendi istekleriyle, olay çıkarmadan Karabağ’dan çekişmesine göz kulak olmaktadırlar. Son Ermeni de Karabağ’dan tıpış tıpış çok yakın zamanda çıkacaktır. Ve hiç biri “beni evimden kovdular, tartakladılar, malım, mülküm vs” diyemeyecektir. Gidenlerin geri dönme şansı yoktur. Yukarı Karabağ vadisi Güney (Ermenistan’a) bakan sırtı yalçın ve geçilmez sıra dağlar, Azerbaycan’a bakan alçalan yamaçlarsa bir vadidir. Bölgenin damarları sıkılmış, toplam sayıları 150 bin olan Ermeniler tamamen savunmasız kalmış ve kafileler halinde çekiliyorlar.

Durumda niteliksel bir değişiklik var.

Azerbaycan Başkanı Aliev bu savaşın başkahramanıdır. Rusya’ya ve Putin’e sert darbe indirmiştir. Türkiye Azerbaycan’a teknik, askeri, danışmanlık vb yardımlarını esirgememiştir. Sert savaşı yürüten Azerbaycan’dır. Ordusunu reform edip yeniden donatan. İsrail ve Türkiye’den dron alan, değişik askeri danışmanlar kullanan, yıldırım savaş gerçekleştiren ve tanklarıyla Şuşa’ya çıkan Aliev’tir. Rusya’nın Türkiye karşısında yenilmesi acı vericidir. Fakat asıl acı veren Putin’in Azerbaycan ordusu ve Aliev karşısında da yenik düşmüş olmasıdır.

Putin Kuzey Osetya’nın Rus ordusu tarafından işgal edildiği; Prednestrovie bölgesinin Moldavan’dan koparıldığı, Kırım’ın Ukrayna’dan alındığı, Donbas bölgesinin de işgal edildiği zaman, 1945 Yalta gizli anlaşmalarına dayanarak örneğin ABD Başkanı Obama hep telefon açtı. Ve aman “büyük bir savaş çıkmasın” bir olayı diplomatik yollardan hal ederiz” sözleriyle Ruslara karşı silahlı mücadele alevlenmesine yol vermedi.

Azerbaycan lideri Aliev durumu kökten değiştirdi.

Bir defa büyük biz zafer kazanıldı, Rusya yenildi, Rus silahı yenildi. Türkiye’nin teknolojik üstünlüğü kanıtlandı. Halkların Rusya emperyalizminden kurtulması için dış yardıma, Batı yardımlarına gerek olmadığı yerel güçlerin dayanışmasının yeterli olduğu kanıtlandı.

Bu gelişmeler yepyeni bir jeo-politik durum ortaya koydu.

Bir defa tamamen bağımsız hareket eden Türkiye karşısında  Kafkaslar’daki ve Orta Asya’daki Müslüman kültür alanlarından Rusların çekilmesi kaşınılmaz olmuştur.

1945 Yalta anlaşmalarına göre Rusya işgal bölgesi olan Bulgaristan’da da durum tamamen değişecektir. Çünkü Rusya işgalinde Bulgaristan’da kurulan komünist totaliter rejim ülkenin yarısını kaplayan karma bölgelerde Müslümanlara zulüm uyguladı. Ülkeden kovulan bir milyondan fazla Türk dış ülkelerde durumun huzura kavuşmasını ve ülkede adalet sağlanmasını bekliyor.

Bu insanlar soy kırım denemesi yaşadılar. Parçalandılar. Adaletsizlikle başa çıkamadılar. Eşitlik, adalet ve insan hakları davasında destek bulamayınca yolda kaldılar. Türk kimliğini ve azınlık haklarını tanıyan  bir düzen  için çabalıyorlar.  Müslüman halkın özgün, doğal ve yasal haklarının, hukuk üstünlüğünün tanınmasını gündeme getiriyor.

Bugün Bulgaristan’ın Avrupa Birliği veya Amerika kucağına kayması zamanı gelmiş sorunların çözümünü engellememelidir. Turan adalet ve uyum sisteminin kurulması, Yakın Doğuda bir İslam ülkeleri birliğinde buluşulma kaçınılmaz olmuştur. Yukarı Karabağ, Libya ve Suriye Savaşlarında elde edilen başarılar Türkiye’nin Büyük Devlet atılımlarını ve çekici gücünü herkese göstermiştir. BMT Güvenlik Konseyinde Arap, Müslüman ve Türk Dünyasını Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın temsil etme zamanı gelmiştir. Zamanını doldurmuş anlaşma ve politikalar değiştirilirken haklarımızı mutlaka elde etmeli Büyük Türkiye davasını desteklemeliyiz.

Niteliksel değişikliklere niteliksel çözümler getirme zamanı gelmiştir. Haklarının savunulmasında yardım bekleyen Bulgaristan Türkleri de ikili ilişkilerde, Balkanlar ve Avrupa Birliği siyasetinde bölgesel faktör olmaya hazırlanıyor.

Okuyanlar anlamaya çalışsın, anlayanlar konuları arkadaşlarına açsınlar.

Kendinize iyi bakınız.

Yıl boyu birlikte olmak umutlarıyla.

Sağ olunuz!