Allah Kimseyi Yanlışı Savunacak Kadar Cahil, Doğuruyu İnkar Edecek Kadar da Nankör Yapmasın

Raziye ÇAKIR

Hayat bazen öyle bir noktaya gelir ki, insanın vicdanı sesini duyurmak için çırpınır, ama duyulmaz. O kadar acımasızca savunulan yanlışlar, o kadar kör bir şekilde inkâr edilen doğrular vardır ki… İnsan, doğruyu bilse de, doğruyu savunmaktan çekinir hale gelir. Kimi zaman bir insan, ne kadar doğruyu bildiğini unutur, ne kadar açık bir gerçeği inkar edebileceğini görmek, bazen korkutucu bir hâl alır.

Allah, kimseyi, bir yanlışı savunacak kadar cahil yapmasın. Çünkü doğruyu görmek, bir insanın içindeki en değerli ışığına sahip olması demektir. Yanlışa yönelmek, yalnızca bilmemek değil, bilip de göz ardı etmektir. İnkâr etmek, insanın kendi ruhunda bir körlük yaratır, gerçeği görmesini engeller. Bir insan, yanlışı savunmaya başladığında, aslında en büyük kaybını o anda yaşar: vicdanını.
Ve daha da derin bir mesele vardır: bir insanın doğuruya, gerçeğe olan inancını inkâr etmek. Özellikle, bir annenin, bir kadının, hayatın özüdür olan doğumun önemini ve kutsallığını inkâr etmek, bir toplumun vicdanını yok etmektir. Allah, kimseyi doğuruyu inkar edecek kadar nankör yapmasın. Çünkü hayatın kaynağı, doğumun mucizesi, insanın varoluşunun temelidir. Bir insan, bu gerçeği inkâr edebilirse, kendisini neye adadığını ve neye hizmet ettiğini kaybeder.
Yanlışın savunulması, cahilliğin derinleşmesidir. Doğrunun inkâr edilmesi, insanın kendi köklerinden kopmasıdır. İnsan, doğruyu savunmaya ve doğrunun kıymetini bilmeye başladığında, hem kendisine hem de çevresine ışık olabilen bir varlık olur. Gerçekleri görmek, sabırla, kararlılıkla onları savunmak, işte bu, insanın en büyük erdemidir.
Allah, bizlere doğruyu gösteren, vicdanımızı uyandıran, gerçeği görme cesaretini veren gücü versin. Ne yanlışları savunacak kadar cahil, ne de doğruyu inkâr edecek kadar nankör olalım. Hayat, doğruyu görmek ve doğruyu savunmakla anlam kazanır.