Yazıp Anlattıklarımız Doğru Çıktı: BİZ SATILMIŞIZ

Osman Bülbül
Tarih: 19 Temmuz 2020

Yaşımın ilerlemesine rağmen, siyaseti izlemeden olmuyor.  Mayamızda olan bir şey.  İki haftadan beri Bulgaristan karıştı, ilimiz Eski Zara (Stara Zagora) sokakları ve dün akşam Kazanlık da kaynadı. Ben de maskemi taktım, bastonumu aldım ve meydana yürüdüm. Yüksek basınçlı, bulutlu ve yağmur kokan meydanda yürüyenler gençti. Bisikletleriyle gelenler vardı. Gül mevsimi geçmemiş olsaydı, bu gençlerin elinde demet demet kırmızı Kazanlık Gülü görmek isterdim.

Gençleri yürüyüşü bir seli andırıyordu. İki yıl önce Koca Balkan’dan kopan bir sel de böyle kendi bulanıklığı ve kendi sesiyle şehrimizden geçmişti. Sosyal bilincin genç kuşağa inip hepsini birden yüksek bir kararlılıkla yollarda buluşturması benim gibi yaşlılar için sürpriz oldu.

Beni şaşırtan başka bir olay da, Bulgaristan üniversitelerinden aşka bir düşünürün (bir Profesörün, bir Feylesofun) eline kalem alıp ya da bilgisayar başına geçip, 20 Temmuz’da  (Pazartesi gün sabah saat 7’de) Sofya meclisini sarıp Boyko Borisov  hükümeti için istifa kararı onaylanmadan evlerine toplanmayacakları kararını herkesi inandıracak bir şekilde temellendirip gerekçelendirmediler.

İlgimi çeken başka bir özellik ise, bu gösterilerde yükseltilen pankartlarda Ahmet Doğan ile Delyan Peevski’nin isimlerinin ve karikatürlerinin çok sık geçmesidir. Yazılanlara bakıldığında, şimdiye kadar susulan ve artık sır sayfası açılan bir yeni durumla yüzleşmiş olduk. Bakıyorum da, nümayişlere ve mitinglere katılanlar aç insanlar değil. Onlar benim yaşında olanların torunları sofralarımızda yetişmişler, üzülmeyelim diye bize bir şey demeden sokakları dolduruyorlar. Yaşlılar kendi aramızda, Nedir bu olanlar? Desek de uzun zaman kendi sorumuza kendimiz cevap bulamadık.

En fazla haykırılan slogan “Mafya def ol!”;  “Ahmet Doğan, Delyan Peevski, Boyko Borisov ve İvan Geşev Mafya!” “Hemen İstifa!”

Şu an halk iradesini dile getiren gençler öyle ya da böyle Borisov hükümetini kenara sıkıştırıp istifaya zorlayacaklardır. Genspru başarısız sonuçlansa da hükümet 3 bakandan kurtularak kendini sökmeye başlayacak ve bu arada gençlerin isteklerini, idelerini, hayalini çalmaya başlayacak ve belki de bir yere kadar direniş hareketini söndürecektir. Aynı zamanda genç direnişçiler de demiryollarına ve yol kavşaklarına, köprülere yatarak iş hayatını donduracaklar ve hayatı felce uğratarak değişikliklerin yolunu açacaklardır.

10 günden beri dikkati çeken başka bir özellik ise,  yeni karışıklığın içine de “etnik baharat” atılması oldu. Türklerden, Pomak ve Romenlerden önce bu defa “kendilerine ulaşılmazlarsan” söz açıldı. Bulgaristan’da “kendilerine dokunulmazlara” halkımız “boku kokmayanlar” dedi. Bu “büyüklerden” biri 11 yıldan beri korumalı yaşayan Ahmet Doğan’dır. Son dönemde Ahmet Doğan’la sık sık görüşenlerden biri olan, hemşerisi, Varna milletvekili Ercan Ebatın’dir. O, 11 yıl önce hemşerisinin  “Boyana Sarayına” kapanıp kilitlendiğini işitince,  tam o zaman yeni encikleyen “Kafkas Çoban Köpeği” yavrularından birini kucaklayıp Sofya’ya geldi ve “Senin korur!” diyerek eline verdi. Doğan’la ilgili efsaneler çoktur Birisinde “Boyana Sarayından çıkarken karşısına çıkan “Kalaşnikov” makineli silahıyla ateş açanlar, başka birinde arabasının frenlerinin kesilmiş olduğu, üçüncüsünde yemeğine zehir döküldüğü ve onun her zaman bir “şeytan” gibi kurtulduğu anlatıldı. Hepiniz hatırlarsınız. Sofya Milli Kültür Sarayı’ndaki kurultayın genç DPS delegesi Oktay eline kör fişek tabanca alıp Doğan’ı “boş boş konuşup durma” ikazıyla kürsüden indirdiği an, sözde salondaki delegelerin arasında, elindeki gerçek silahtan çıkacak tek kurşunla haini cehennem ve cennet kapısına dikmeye hazır,  biri varmış ve sözde tutuklanmışmış. “Korku dağları korur”. Şu gergin günlerde, göstericiler yağmur altında da yürüyüşlerine devam ederken, aklı başında biri olarak tanıdığımız, ve on yıl boyunca A. Doğan’a danışmanlık yapmış olan Bulgar psikoloji profesörlerindenö Sofya “Kliment Ohridski” Üniversitesi” Psikoloji Fakültesi Dekanı Lüdmil Georgiev “Pogled. İnf. bg” yayınında bu ulusal konuya değinirken “lakırdılara inanmayın” yazdı ve birkaç soruyu yanıtladı.

Soru bir: Prof. Georgiev, son günlerin olayları memleketimizin “değişmez” yöneticilerinden bazıları “etnik” inciyi yine politik sahneye çıkardılar. Bu artık 30 yıldan beri tekrar ediyor. Ve bu defa da “etnik barışın” garantörü olarak Ahmet Doğan’dan söz ediliyor. Bu aşınmış sözlerde bugün de bir anlam kaldı mı?

Cevap bir: Sorunuza cevabıma arkadan başlıyorum.  Etnik barış için tehlike yok. Artık yok. 1989-1990’da vardı ama bugün artık yok. O zaman nedeni, sözüm ona-yüz karası “soya dönüş sürecinde” ve komünist rejim Türk vatandaşları zorla evlerinden ve vatanlarından kovduğu güya “BÜYÜK GÖÇ” zulmünde gizliydi. Birden bire 10 Kasım 1989 geldi. Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi (büyük bir baskı altında tabii) Müslümanların isimlerini ve dini haklarını iade etmeyi hemen kararlaştırdı. Buna rağmen ülkede gerginlik vardı ve öç almak isteyenler kalabalıktı. Hemen belirteyim, Türkler Bulgar halkından değil, rejim temsilcilerinden ve İç İşleri Bakanlığı (MBR) kadrolarından öz almak istiyordu.

Ben öç almak isteyen kişilerden bazılarını tanıyordum. Sebebi, yakınlarını kaybetmiş olmaları ve İç İşleri Bakanlığı (MBR) tarafından küçük düşürülmüş, haysiyetlerinin kırılmış olmaları olabilirdi, son hesapta bu da çok önemli sayılmazdı. Ahmet Doğan tam öyle bir zamanda öne sürüldü ve “DURUN!” öç almak yok, dedi.

Parti kurdum, dedi ve bu parti üzerinden ve partiyle gelişmek istediğini bildirdi. (Bu bir tuzaktı tabii. Akıllarında bizi parti içinde boğmak vardı.)

Bu yıllar içinde ben binlerce sayfa okudum ve aldığım bilgilerden o zaman Ahmet Doğan ile İç İşleri Bakanlığı (MBR) arasında bir alış veriş olduğuna inandım. Evet, İç İşleri Bakanlığı ve Ahmet Doğan arasında bir pazarlık olduğuna şahsen inandım.  Bulgar polisi, ondan ülkede “etnik barışı korumasını” istemiştir ve buna karşılık olarak Bulgaristan Cumhuriyeti karma bölgeleri onun emrine bırakılmıştır. Pek tabii ki bu pazarlığa gelecekle ilgili, Ahmet Doğan’ın kişisel zenginleşmesine ilişkin, iki taraf arasında meydana gelecek birçok karşılıklı ilişki de katılmıştır. Siz de iyi bilirsiniz siyasetin % 99’u alış veriştir.

Soru iki: Siz 30 yıldan beri Bulgaristan politik olaylarını yakından izleyen birisiniz, olaylara katıldınız. Son günlerdeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap iki: “Dayanışma sendikası Başkanı Dr. Konsrantin Trençev le dostane görüşmelerde sık sık kullandığımız bir tekerleme vardı: “Ne düşündük ne oldu.” Onunla başlamak istiyorum.

Esef ederek söylüyorum 1989’dan önce komünistlerin kurduğu tuzak bugün de işliyor. Onlar varlıklarını koruyabilmek için komünist yönetimin ekonomik iktidara dönüştürülmesini ve eski “DS” gizli polisin yardımıyla maddi gücün komünist soylulardan 300 ailenin eline devredilmesini planlamışlardı.

Çok farklı şeyler vaat ederek iktidar olan GERB partisinin kurulmasından sonra Bulgaristan Komünist Partisi saflarından ikinci, üçüncü sıra komünistlere ve “DS”’de çalışan sıradan görevlilerin yakınlarına memleketimizin varına yoğuna el koyma hakkı tanındı ve ülkemiz tamamen talan edildi.

Başka bir ifadeyle devlet böreğinde herkese birer parça verildi ve emirleri yerine getirmesi istendi.

Evet, tam öyle.

Örnekleyebilir misiniz?

Anayasanın değil, gerçekliğin gösterdiği üzere, bu gün ülkemizde en önemli devlet görevlerinden ikisinde Başbakan ve Başsavcı oturuyor. Hepimizin bildiğimize göre, bu kişilerin ikisi de Sofya’daki “Simyonovo” sıradan polis okulu mezunudur. Üstelik günümüzde GERB partisi yönetici kadrolarından çoğu, 1989’den önce parti ve devlet yönetiminde bulunan öncü ve vurucu kadroların soyundan seçilmiştir. Bunlar kompleksli (geri zekâlı) ve ruh hallerinde bozukluklar olan kadrolardır ki, bugün iktidar mevkilerindeki durumdan faydalanarak bunu aşmaya çalışıyorlar. Ve son günlerde ne güzel ki, gösterilere katılanlardan % 90’nı genç kişiler, bu gerçeği fark edip bu geri kafalıları devlet yönetiminden kovmak istiyorlar.

Soru üç:  HÖH-DPS konusuna dönelim. Vatandaşlardan çoğu, gelir kaynakları dolandırıcılık ve devletle ticarette döndürülen dolaplar, toplanan haraç ve rüşvet olan bu partiye “şirket” diyor. Bu bir şüphe midir?

Cevap dört:  Evet bu olay bugün böyledir. Fakat 11 yıl önce, benim DPS’de çalıştığım zamanlarda böyle değildi. Fikirler vardı, yargı değerleri ve sanki bir dava vardı. Şimdi başlıca medya kanallarından gelen haberlerde HÖH-DPS partisindeki durum yüzde yüz değişmiştir. Ne yazık ki değişmiş!

Soru dört: Yakın gelecekte neler olabilir? Öngörünüz nedir?

Cevap dört:  Borisov 4 hükümeti olmayacağını söyleyebilirim.

Statüko çökecek. Bu bir gerçek. Junta da çöküyor. Günleri sayılıdır.

***

Bu yazıyı bilinçli olarak seçtim. Beni en fazla etkileyen de, yakından tanıdığım Sayın Başkan Rafet ULUTÜRK’ün “bizi sattı” sözleridir. O görüşmelerimizde Ahmet Doğan’ın Bulgaristan Türklerinin geçmişini ve geleceğini bir kurbanlık hayvan gibi pazarladığını çok sık vurgularken, “biz aslında Bulgar’ı yenmiştik” tespitinde bulunuyordu. Görüldüğü üzere 1989’da “Büyük Göç”e rağmen Bulgar devleti, ülkenin yarısından el çekmiş, Türk ve Pomak bölgelerinde hiçbir şey yapamayacağını fark etmiş ve topraklarımızdan soğumuştu. Bu bir yenilginin itirafıdır. Ardından da yetiştirdikleri bir piyon olan şopar Ahmet’i sözde idareci tayin ettiler. Şimdi total, topyekün yıkılmalarının zamanı geldi. Zafer bizimdir!

Okuyanlara ve paylaşanlara teşekkürler.

Kazanlık / Bulgaristan