Topraklarımıza Amerikan askeri üsleri kurdurmakla aklanmaz!

İbrahim SOYTÜRK
Tarih: 2 Ekim 2021

1945’in Şubat ayının ilk günlerinde Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Yalta deniz sayfiye şehrine yakın Livadiya Sarayında toplanacak 3 zirveye uçarken İngiliz Başbakanı Winston Churchill Balkanları ve özellikle de Bulgaristan’ı düşünüyordu.  Hitlerin aklına uyarak Makedonya topraklarını istila eden ve Yahudileri Nazi toplama kamplarına gönderen Sofya hükümetini cezasız bırakmak istemiyordu.

4 gün süren zirve Konferansı’nın dördüncü gününde o, Amerika başkanı Frandklin D. Rooswelt’ın istirahat etmek için odasına çekildiği anı yakalar ve bir Gürcü çayı içmek için Sovyet lideri Josev Stalin ile baş başa kalır.

Piposu elinden düşmeyen Stalin görüşmeye oturduğunda önce özel işlemeli deriden tütün çıkınını açar ve dinliyorum der İngiliz başbakanına.

“Churchill sağ elini kaldırdığında yaveri dürülmüş bir kâğıt uzattır ve masa üzerine açılan Doğu Avrupa haritasıdır. Elini bir daha kaldırdığında yaveri eline koyu kırmızı yazan bir tükenmez verir.

Üzerinde “Havana” yazan purosunun külünü silkip yeniden dişleri arasına götüren Churchil, haritanın üzerine Akdeniz’den Tuna nehrinin Karadenize döküldüğü noktaya kadar uzanan bir kırmızı çizgi çizer ve “Burası İngiliz etki bölgesi olsun. Çok can sıkan Bulgaristan’ı haritadan silelim, Trakya’yı Yunanlara, Dobruca ve Deliorman’ı Romanya’ya geri kalan toprakları da Sırplara verelim.” der.

Çırayla yaktığı piposunun ilk dumanını üfleyen Stalin, “olmaz, al Yunanistan senin olsun” der ve fazlasına razı gelmez. Böylelikle iki sözle, Babası Çar II Aleksandır’ın 1878’de Rusya şemsiyesi altına aldığı topraklara sahip çıkar ve 1945’ten sonra, Nazi Almanya’sı bölgesinden koparılıp Sovyet Rusya şemsiyesi altına yeniden çekilmesini sağlar.

Stalin zaten 6 ay önce Bulgaristan’dan toplattığı 500 bin askeri Nazilerin peşine takmış, alaylar Sırbistan üzerinden Budapeşte’ye varmıştı. Bulgaristan’da Vatan Cephesi hükümeti kurulmuş, hızlıdan faşist temizliği yapılıyor ve işler yoluna giriyordu.

Bugün Bulgaristan’da Stalin’i seven kalmadı, büstleri yıkıldı, kaldırıldı, Varna şehrine Stalin adı verilmişti, o da değişti. Daha sonra 2 defa 16. Cumhuriyet olarak Sovyetler Birliği’ne katılmak istenen Bulgaristan kabul edilmedi. Bulgar devleti, her iki durumda da yok oluyor kayıplara karışıyordu. Bu durumda Stalin’e her gün dua etmek gerekmez mi?

2021’e çok gergin bir ortamda girdik ve yine böyle bir tehlike olduğunu hissediyoruz. Bir defa son 30 yılda Bulgaristan’a kanat açan Almanya Başbakanı An. Merkel değişiyor. Merkel, 20. Yüzyıllarda 2 dünya savaşı kaybetmiş ve son 70 yılda Amerikan himayesi altında bulunan ülkesinin savunmasının orta Anadolu’dan başladığını biliyordu. Ömrü 1200 yıl olan Roma İmparatorluğu İspanya’dan Kafkaslara – Mesepotamya’ya kadar uzansa da, Avrupa güvenliğinin birinci kalesinin Anadolu olduğunu savunma siyasetinde birinci madde yapmıştı.

İkinci, Bulgaristan’ı genel Avrupa çadırı altına alan Amerika değişti. Tarihte Beyaz Saray daha önce de 2 defa basılmış, hatta 1814’te ateşe verilmişti, fakat o yıllarda Amerika henüz dünya demokrasisinin alınmaz kalesi değildi. 2021’in ilk günleri Amerikan toplumunun gerçek sahipleri ile Beyaz Saray’daki elit arasındaki bağların tamamen kopmuş olduğunu kanıtladı. Amerikan demokrasi kalıbının içinde kurtlar olduğunu, toplumsal yapının kendiliğinden çökme tehlikesiyle yüz yüze olduğunu gördük.

Gelelim Bulgaristan örneğine.

2021’de kafa karışıklıkları devam ediyor. 500 bin (yarım milyon) kişinin öldüğü Amerika’ya, kar altında kalan İspanya’ya göre iyi görünsek de, hiç de iyi değiliz. Aslında 1 konuda Yunanistan’dan iyi olduğumuz ortaya çıktı. Bulgaristan’da Başbakan Yardımcısı Karakaçanov’un yönettiği vatandaşlık, kimlik, pasaport işleri ekibi 150 bin Makedon vatandaşına 60 milyon Avroluk “hizmet” vermiştir. Oysa Yunanistan’da bu dolandırıcılık hizmeti 300 milyon Avroya ulaşmış, paralar kayıt dışı bölgelere çıkarılmış, hatta baskılar Çipros’un sol hükümetinin istifasına neden olmuştu.

Vatandaşlık satmak, memleketin onurunu ve geleceğini satmak anlamına gelir. Bugün Bulgaristan geleceğine hançer çeken VMRO partisi elit kadroları, Bulgar tarihinde bu iğrenç olayı birçok defa tekrarlamıştır. Bulgaristan’ın başı Makedonlarla sürekli belada olmuştur.

1895’te, Ferdinand’ı Avusturya’dan getirip Prens koltuğuna oturtan Başbakan Stefan Stanbolov,  Bulgaristan’ı derin anayasal bunalımdan kurtarmış ve Bulgaristan’ın bir devlet olarak var olmasını istemeyen Makedon haydut katiller tarafından Sofya’nın merkezinde satırla başı yarılarak katledilmiştir.

Bu olaylar, Bulgaristan’da unutulmamıştır. Çünkü Makedon ateşine odun atanlar çok.

1923’te Bulgar Çiftçi Partisi Lideri ve Başbakan Aleksandır Stanboliyski’nin VMRO –katil çetesi tarafından katledilmesi olayı yeniden tartışılıyor. İnfaz ödevinin Makedon çeteci, Veliko Velyanov’a verildiği, başı kesilerek öldürülen Stamboliyski’nin katledildiği giderek gün ışığına çıkıyor. Olay şöyle, 1923’te Al. Stanboliyski 100 günlük bir Avrupa gezisine çıkar. Geziden trenle dönerken Belgrad başbakanı Nikola Paçiş tarafından karşılanır ve bir konuşma yapar. Stanboliyski, “Makedonlar Bulgar değildir. Makedonlar bizi ilgilendirmez. Makedonlarla Sırplar uğraşsınlar!” der. Bu sözlere karşı onun öldürülmesi kararı alınır ve katledilir. Bulgaristan’ın kalkınma ve aydınlaşma çağı, endüstrileşmesi yerinde durar.

Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) MK birinci Genel Sekreteri ve 1946 ile 1949 yılları arasında Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Başbakanı Georgi Dimitrov da Makedonya meselesi yüzünden Moskova’da öldürüldü. Olay şöyledir.

1942’de Nazi askeri güçleriyle birlikte Bulgar ordusunun da Makedonya, Vardar ovası, Ege Trakya’sına girmesini Moskova, dolayısıyla o zaman Moskova’da bulunan BKP Merkez komitesi Dış Bürosu desteklenmiştir. BKP’nin, bugünkü BSP partisinin adı, o zaman Bulgaristan İşçi Partisiydi. Başbakan Bogdan Filov’un faşist rejimi, III. Boris’in işgalci politikası Moskova’daki BKP Dış Bürosu tarafından desteklenmişti. Yani Bulgar sosyalistlerin Makedonya siyasetinde 73 yıl önce Bulgar faşistleriyle birlik oldukları ortaya çıkıyor. 14 Ocak 2021 tarihli BSP yayın organı “Duma” gazetesi bu gerçekleri nihayet yazdı. 1942’de BKP Dış Bürosu bir bildiri yayınlayarak “Makedonlar Bulgar’dır. Makedon milleti yoktur” görüşünü dünyaya duyurdu. 2015’te Avrupa Konseyinin “faşist” dediği ırkçı VMRO-BND ve GERB partilerinin ortak Kuzey Makedonya Cumhuriyeti siyasetinin köklerini 1942’de görebiliyoruz. Günümüzde Bulgarların % 86’sı Makedonların Bulgar olduğu konusunda birleşmiştir.  Aynadaki simge komünist-faşizmdir. Bunu biz Müslümanlar 1972-1975 ve 1984-1989 yılları arasında yaşadık. Bulgar oldukları yalanını kabul etmeyen Türklerin çektiklerini, Türk bilinç ve kimliğinin şuurlarından akıtılması için kafalarının mengenede sıkıldığını, sonra da ölüm kamplarına atıldıklarını, sürgünde hayat mücadelesi verdiklerini biliyoruz. Gerçek budur.  Bulgar komünizmi ve sosyalizmi, faşizmin, insan düşmanlığının ve vahşetin devamıdır. Değişen birleş yok. Bulgaristan başka bir elit zümre yetiştirememiştir. Makedonlara Bulgar, Makedonya’ya Bulgar toprağı olarak bakmaya devam ediyor.

Bulgaristan’da Makedonya konusunda kanayan yaralar var. Toplumsal baskı çok büyük. Olayların gelişmesi öyle bir yön almış ki, geçen hafta sonu Pirin Makedonyası’nda bulunan Sandanski şehrinde Covid – 19 aşısı yapılırken, kimse aşılanmaya gitmemiş, “Bulgar aşısı istemeyiz” demişler. Güney Batı Makedonya’da bulunan Vevçani de bir karnaval esnasında Bulgaristan Bayrağı yakılmıştır. Makedonya Cumhurbaşkanı Pendarovski ise, “AB üyeliğinden vaz geçmediklerini, fakat 2020 Bulgar engelinden sonra, şimdilik AB Ekonomik bölgesine üyelikle yetineceklerini” bildirdi. Bulgarlar Makedonları sıkıştırmış ve “siz Bulgar’sınız, hatta topraklarınız da Bulgar toprağı” demeye devam ediyor.

Bu iğrenç zihniyet Yahudileri insanların yakıldığı Nazi ölüm kamplarına göndermiştir. Pomakların isim ve dinlerini defalarca değiştirmiş, ağır zülüm etmiş, açılmadık toplu Pomak mezarları var. Halkı evinden, mülkünden, köyünden söküp sürgün etmişler. Toplama kamplarında ve mahpuslarda kalanların sayısı büyüktür. Aynı acıyı Türkler de yaşamıştır. 70 yılda 700 bin Türkün Bulgaristan’da Türkiye Cumhuriyetine göç etmesinin nedeni aynıdır. İnsanımız devlet zulümden kaçmıştır. Makedonya’da Makedonları kıyan, Bulgaristan’da Müslümanlara soykırım acıları yaşatan güç aynıdır – monarşi ve totaliter komünist faşist “politik zümredir.”

En kötü olansa, Bulgar yeni elit yaratamamış, ideolojisini, dolayısıyla siyaset çizgisini değiştirememiş ve şu an bütün Avrupa Birliği ve Amerika’nın gözünden düşmüştür. Bu öyle bir düşüştür ki, topraklarımıza Amerikan askeri üsleri kurdurmakla aklanmaz!

Korona ile mücadeleye devam.

Paylaşınız!