Şuurun İsyanı
Tarih: 21 Temmuz 2019
Yazan: Nazım ÇAVUŞ
Konu: Allah zihin açıklığı versin oğlum.
Okula giderken arkamdan bakırla su atıldığını hatırlamıyorum. Avlumuzdaki kütüklerden birine oturmuş, sağ elinde kızılcık bastonu babaannemin “Allah çocuğuma zihin açıklığı versin!” sözleri bazen kulaklarımda çınlıyor. Ondan bende kalan da o zaten…
Köyümüzde asfalt nedir bilen yoktu. Elimdeki kitap dolu torbayı sallaya sallaya okula koşarken, ayağım taşa takılırsa düşerim endişesi başka bir şey düşünmeme engeldi. Şu da var tabii. Biz Türk çocuklarının Bulgar okuluna her girip çıkışımız, Allah’tan ve onun Resullü aracılığıyla ailede telkin edilen genel geçerli kurallardan azdan az hep uzaklaşmamız anlamına geliyordu. Bunun farkına çok sonradan varabilmiştim… Evde Müslüman kazanında, okulda Bulgar kazanında kaynıyordum. Bizimkilere Bulgarca tek söz söylemeden, derslerime sessizce çalışmam, aile huzurunu bozmadığıma ve bu iki dünyayı birbirine karıştırmadığıma ispattı.
“Allah zihin açıklığı versin” sevdiklerimin bana duasıydı. Kalpten bir temenni… Olaya şöyle başka bir açıdan baktığımda şunları görüyorum.
Dün Sofya uçak alanına Japonya’dan gelen bir uçak kondu. 20 – 30 lise öğrencisi ve öğretmenlerini, ana-babalardan önce, gazeteciler, kamaralar, fotoğrafçılar karşıladı. Çocuklar, 29 Asya ülkesinden lise öğrencilerinin katıldığı Tokyo Asya Kıtası Matematik Olimpiyatlarına katılmışlar. Başarıları çok yüksek! 4 Zümrüt, 6 Altın ve 19 Gümüş ve Bronz madalya boyunlarında, hep birinci olmuşlar. Bu başarılı zihinlerin hepsi de Sofya’dan ve yalnız 2 lisede okuyorlar.
Birisi, Sofya Matematik Lisesi, ikincisi de Ulusal Doğa Bilim ve Matematik Lisesi. Bu iki lise kendi aralarında rekabet halinde olsalar da, uluslar arası matematik yarışmalarında milli takım çıkarıp Bulgaristan’ı temsil ediyorlar.
Demokrasi yıllarında bu iki lisede yalnız bir Bulgaristanlı Türk öğrenci okumuş- Bayan Nedret-Bilge Hikmet Deniz. İl ve İlçe liselerinden bu iki okula gelen başka Türk öğrencinin ismine rastlayamadım. Oysa kalabalık olsalar iyi olurdu kuşkusuz…
Uçak alanlarında biz hep pehlivanlarımızı, haltercilerimizi ve boksörlerimizi karşıladık. Koca Yusuf’tan, Kurtdereli Mehmet pehlivan, Hüseyin Pehlivan, Osman Pehlivan, Lütfi Pehlivan ve onların arkasından gelen yüzlerce, köy, ilçe, il, cumhuriyet, Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonlarımız, T.C. birincilerimiz var. Şimdi de kızlarımız şampiyonluklarıyla öne çıktı. Satranç, teniz ve diğer spor dallarında gururlarımız çoğalıyor.
Bu ayrım günümüzde çok büyük önem kazanmaya başladı.
Sanki biz kol bacak, onlarsa kafa emekçisi…
Geçen hafta, Bulgar ağzı köpüklü faşistlerden, “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” partisi kurucu başkanı, şimdi iktidara ortak olan sözüm ona “Yurtsever Cephe” başkanlarından milletvekili Valeri Simyon meclis kürsüsünden şöyle konuştu:
“Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Avrupa Meclisi seçimlerinde 3. Parti oldu. Bulgar nüfus azalıyor. Nüfusumuz yaşlandı. Ölüm oranı yüksek, doğum oranı yetersiz! Doğanlar azınlıklardan. Gidenler bizden. Bu durumda, 2030 yılından sonra, biz Bulgarlar, nüfus içindeki Bulgar oranı olarak azınlık durumuna düşebiliriz, düşsek de, Türklerin Bulgaristan’ı idare etmesine, Bulgaristan’ı Avrupa’da en büyük parlamento grubuyla temsil etmesine yol vermeyeceğiz. Gerekli tedbirleri almak zorundayız.”
Simyonov gençliğinde ve olgunluk çağında Bulgar Ordusunda Milliyetçilik Kazanında kaynamış bir politik subaydır. Bu yılın Mart ayına kadar, Bulgaristan Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı görevinde bulundu. “Nüfus ve Azınlıklar Şubesi Müdürü” idi. Irkçı konuşmalarından dolayı istifaya zorlandı. Fakat 21. yüzyıl Bulgar kamuoyuna ırkçılık mayalayarak ve çalkalayarak komata (somun arasına) sürecek tere yağ ve bal çıkaramadı. Komünist-ırkçı Todor Jivkov’un elinden su içmiş bu faşistin sözüne halk kulak vermedi. 26 Mayıs’ta Avrupa Meclisi’ne temsilci gönderemedi ama bu onun ruh halini ezmedi.
Üçüncü Boyko Borisov hükümetine mecliste ve başbakan yardımcısı, bakan ve bakan yardımcılarıyla yardım sunan, yaşlı ve yeteneksizlikleri kaşarlanmış sahte uzmanlar sağlayan “Yurtsever Cepheye” katılan 3 parti için Avrupa Konseyi “faşist”, “aşırı milliyetçi” ve yukarıdaki konuşmadan sonra biz de “ırkçı” diyoruz. Hepsinin “devletin çökmesine neden olan yıkıcı komünist propaganda militanı” sertifikalı ve birkaç totaliter madalyası olan bu hiçbir işe yaramayanlar sürüsü bu defa siyasi iktidarı iyice kuşattı.
Onları TV ekranında gördükçe, Afrika maymunlarının dört el üzerinde ve oturarak yaşadıkları devirden örnekler geliyor aklıma. “National Geografikte” izlemiştim. Derin kökleriyle topladıkları ve kalın gövdeleriyle yapraklarına balsam taşıyan meşe ve çam türünden olan bazı ağaçların gövdesine uzun ve ince çırpı sokup çıkardıklarını ve sonra çırpıyı yaladıklarını gördüm. Haşaratın yolunu izlemişler ve ballanıyorlar, dedim. Geçinme yolu işte…
Şu bizim milliyetçiler de, 21. Yüzyılın ideolojisiz bir çağ olacağını anlayamayan sosyalist ve sosyal demokratlarımızın ve de-pe-se-ciler dediğimiz dünyadan habersizlerin salaklığından faydalanarak, ayılardan da arsız çıkarak, koskocaman devlet ağıcının içine sokuldular ve bal tasının başına oturdular. Bu işte ayıdan arsız olduklarını gördük, vallahi hakikatten yandık mı ne diye düşünüyorum. Onlar hayır dua almış besbelli…
2014’ten beri “Bulgaristan’da faşizm, ırkçılık, aşırı milliyetçilik” tırmanıyor. Bal dolu petek kokusu aldılar, iktidar oldular azınlıklara karşı kabaran tehlike saldırganlaştı. “Allah bu işleri ve bizi hala anlamayanlara zihin açıklığı versin!”
Adam meclis kürsüsüne çıkmış “biz Bulgarlar 5 kişi de kalsak, Türkler bu ülkede iktidar kuramaz” diyor. Nedeni? Söyledikleri şu: “Türklerin iktidarı uzun ömürlü oluyor. Balsam yolunu bulduk. Bal kazanına düştük. Ölürüz çıkmayız.”
Simyonov’un sözlerinin saçmalık olduğunu anlamayan yok da, tepki yükselmiyor. Son dönemde, Bulgaristan apartmanı sayaçtan çıkan elektrik kabloları kesilmiş gibi. Hiçbir dairede ışık yok. Çıt yok. Bu suskunluk ırkçılığı alkışlamak gibi mi anlaşılmalı?
Sinirlenmemem ve stres yapmamam için kendimi aldatmaya çalıştım. Çünkü 2 sene öncesi Birleşik Amerika’nın Afrikalı bir Müslüman olan Barak Obama tarafından yönetildiğini, İngiltere Başbakanlığına hazırlanan Boris Johnson’un büyük dedesinin İstanbul’lu Ali Kemal olduğunu bilmeyen yok. 7 yıl (2007-2012) Fransa’yı yöneten Nicolas Sarkozi’nin soy kökenin bir dalı İspanya’dan kovulan ve Osmanlıya sığınan Sefarad Yahudilerine, ana tarafı da Atilla Kan’dan arda kalan Macar soylarına dayanır. Şu bir gerçektir. Milliyetçiliğinin üstüne olmayan Fransa’da, o Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Bulgar kamuoyu susadursun, Makedon “Nova Makedonya” (Yeni Makedonya) gazetesi patladı. “Bulgaristan Makedonlar tarafından yönetilmiştir” başlığı ile çıktı. Yazıda, Makedonlar Bulgaristan’a 8 bakan ve 20 diplomat verdi. 1926 – 1931 yılları arasında Bulgaristan Başbakanı Makedon asıllı Andrey Lyapçev’ti. Bugünkü ana muhalefet sosyal demokrat parti (BSP) nin atası olan Bulgar Sosyal Demokrat Partisi’ni (BSDP) 2 Ağustos 1894 tarihinde Koca Balkan’ın “Buzluca” tepesinde kuran Dimitır Blagoev de, Kuzey Makedonya’nın Zagoriçene köyünde doğmuştur. Deyiverdi.
Aklım öyle bir karıştı ki. Hani bize Bulgarsınız, bizim de onlara suyunuz Türk dediğimiz gibi bir şey oldu.
Aynı gazete, isim sıralamasına 1870’te Osmanlının bağrında İç Makedon-Edirne Devrim Örgütü’nün kurumasından başlayarak günümüze kadar uzanan bir listeyi takmış. Sonunda Kuzey Makedonya’da sular birazcık durulsa, yönetim sistemi yapılanıp işler duruma gelse halen Bulgaristan’da yaşayan 200 000 (iki yüz bin) Makedon şuurlu kişinin anavatana (Makedonya’ya) dönüp memleketlerinin ıslahı ve kalkınmasına katkıda bulunacaktır, diye eklemiştir.
Üçüncü Bulgar devletinin kuruculuğunda emeği geçen 1 başbakan, 8 bakan ve 20 diplomatın ardından sıralama şöyle devam etmektedir:
“70 milletvekili; 10 Yüksek rütbeli din adamı; 15 Üniversite hocası; 100 den fazla bilim adamı, yazar ve gazeteci; 35 ressam ve heykeltıraş, opera sanatçısı ve aktör; 30 yüksek devlet memuru; 150 savcı, yargıç ve avukat; 80 doktor; hemşire ve yüksek mimar; 8’i general, 31’i Albay, 56’sı Yarbay olmak üzere 800 subay, Bulgar okullarında görev alan 1 568 öğretmen ve eğitmen; 200 din adamı ve 5 000 memur vs.”
Rusya’nın eski Makedonya Büyükelçisi A. Slivenski kaleme aldığı anı kitabında şöyle diyor: “Makedonlar ateşli, hareketli bir kavimdir. Bulgarlardan daha enerjik ve hayat doludur. Makedonlar her zaman Bulgarlardan daha üstün hareket eden bir kavimdir.”
“Yeni Makedonya” gazetesinden bir alıntı daha, İtalyan “İl-Popolo d’İtalya” gazetesi şunları yazıyor: “Balkan Yarımadası’nın en zeki ve kültürel seviyeleri yüksek sakinleri Makedonlardır. Onlar yarımadanın en güçlü ve hareketli kavmi olarak dikkati çekiyor. Onlar, Bulgar devletinde yöneten kesimin özünü ve bünyesini oluşturmuştur.”
Biz burada Makedon gazetesinde bir şuur isyanı görüyoruz. Makedonların Bulgaristan’da ayrım görmediğini, örneğim Müslümanlarda Bulgar Ordusundan 1 tek subay yokken, gençlerimiz yalnız ve bir tek inşaat eri veya demir yolu inşaatçısı veya yol yapımcısı olarak “devlet görevi” – boyun borcu adına parasız işletiliyorken – yapabilirken, Makedon azınlığından generaller, albay, yarbay, yüzbaşı ve daha alçak rütbelerde subayların sürü sürü olduğunu görebiliyoruz. Türkler arasından “bilim adamlarının” – yalnızca ve bir kek Bulgaristan Türkleri, Pan-İslam izim, Pan-Türkizim ve Turanizm (Doç. Dr.İbrahim Yalamov); Ateizm (Dr. İsmail Cambazov), “İsim değiştirerek Bulgarlaştırma” – “Prof. Dr. Şüktü Tahirov (Orlin Zagorov)”, “Bulgar Etnik Modeli” gibi Bulgaristan Müslümanlığının kökünü kazıma konularının en iğrençlerinden sahte Dr. Ahmet Doğam” ve diğerleri Bulgar devletinin azınlıkları eritip asimile işlerinde gücüne güç katacak, halkın daha iyi yaşamasına engel olacak, gençleri körletecek konuları işlemekten başka hiçbir katkı sunmamışlardır. Bu, ırkçılık ve ayrımcılığın en kokuşmuşudur.
Bulgaristan Müslümanlarını ötekileştirici, vatandan koparıp kovan siyaseti yukarıdaki örneklerde çok parlak bir şekilde görüyoruz. Tüm yapılanlara rağmen, Makedonlar Bulgaristan’da kendilerini huzur içinde hissetmemekte ve bir gözleri hep Vardar nehri boyunda, Ştip ovasında, Tikveş bağlarında ve Ohri Gölü vadisindedir. Özellikle 2018’in Ağustos ayında Bulgaristan ile Makedonya hükümetleri arasında yeni dostluk ve işbirliği antlaşması imzalanmasından sonra, tarih, dil, din ve kimlik tartışmaları yeniden başlayınca, Makedonya’ya bakanların sayısı birdenbire artmıştır. Birkaç yıla kadar bugünkü Bulgaristan devlet sınırları içinde bulunan fakat tarihsel adı Kuzey Makedonya olan – Kara Su (Mesta ve Struma nehirleri boyunda yaşayan, Pirin Dağı ve Rila Dağı’nın Batı eteklerindeki Makedon etnik nüfusun daha Batıya kayması yaşanabilir.
Bu insanların zihninde Makedon oldukları çok derin çizgilerle işlenmiştir. Örneğin, 19-21 Temmuz günleri arasında Orta Rodoplar’ın “Rojen” Dağlık yaylalarında 100 tulumcu şenlikleri yapıldı. Eskiden bu zümrüt yeşil yüksek yerde yayla şenlikleri, el işleri, dokuma, örme, ufak ve iri baş hayvan pazarları düzenlenirdi. Şimdi “Bulgarların soy köküne kaba gayda sesiyle dönme törenleri” düzenleniyor. Bu törenlere Makedonlar da davet edildiler ama gelen yok. En önemlisi de devlet kesenin ağzını açmış. 200 tulumcu birden yetiştiriyor. Bulgarlığı Rodop Dağlarına yerleştirme törenleri ihtiyaçları için tulumcu işlikleri açılmış, kavalı sarı erik dalından, ağızlık ve kamışı kart teke boynuzundan, tulumu da ulak derisinden yapıyorlar. Tulumcular genç, dağlarda yankılanan sese sevdalı…
İnsanların kafasındaki boşlukları dolduranları düşünüyorum:
Bir insan her hangi bir inanç, ideoloji ve ön yargı ile zihnini doldurmuşsa o kişi zihnini boşaltmadan asla yeni şey öğrenip değişemez, değişebilmesi için zihnini açık tutması gerekir. Şuurumuz uyanmazsa…. bütün geleneklerimiz tulum sesine paketlenerek zihnimize, hafızamıza, duyumsama duyarlılığımıza Bulgar soyu tadından yüzde yüz akıtılacaktır… Bu satırları yazarken kendimi yakılmış köy gibi hissediyorum…. Çocukluğumdaki temenniler her aklımda… İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur.
Dostlarınızla paylaşınız.
Allah hepinize zihin açıklığı versin.
Teşekkür ederim.