Protesto Dalgalarının Derinliği

Raziye ÇAKIR
Tarih:28 Eylül 2020

Bulgaristan’da 82 günden beri devam ederken son miting bir halk müzik festivaline dönüştü. Protesto eylemleri, düşünmeyenleri düşündürdü. Müslüman tabakada da tepişme var. Diriliş ve direniş gibi konuları sahneye taşıyan, Şumenli “Uikeda” müzik topluluğunun solisti, sevilen sanatçımız Erol İbrahim “Denizde Delik” ve “Buraya Kadardı” parçalarını okudu. “Kartal Köprü” kavşağı dolmuş ve coşunca da taştı.

Dalganın derinliği konusunda şimdilik böyle bir  sonuca varmamızın nedeni farklıdır. Aynı gün Bulgaristan’ın 23 belediyesinde yerel seçim yapıldı. Seçim sonuçlarında Avrupalı Bulgaristan Vatandaşları GERB Partisi birinci oldu. Belediye Başkanı ve muhtar seçildi.

Sosyalistler BSP ve Hak ve Özgürlükçü DPS partilerinde fikirsiz, halkın dertlerini umursamaz, sonu görünen güzün kışla kapıya dayayacağı problemleri ve sıkıntıyı görmek istemeyen tutuma cevap aldı.

Halkımız artık somut çalışıyor. Yap işi al oyunu. Hava değişti. Mart ayında yapılacak seçimlerle ilgili uzun vadeli düşünmek zorundayız. Eğer halk bizsek ve Bulgaristan’ın yarınlarından sorumluluk taşıyan da biz olmak istiyor. Kanımıza göre, birinci olarak ve en başta anayasaya “yollusundan yolsuzundan, olup bitenden, açlığımızdan ve cahil bırakılmamızdan sorumlu kimdir” meselesi işlensin.

İkinci olarak “memleketimizin milli menfaatleri nelerdir” konusuna açıklık getirilsin. Hadi NATO üyesiyiz güzel. Ama bu kadar Amerikan üssü, tankı toplu, füzesi, pisti, talim alanı, uçak ve denizaltısı ve askeri gemisi niye geldi? İşgal mi edildik?

Üçüncü olarak da “milli güvenliğimiz konusuna açıklık getirilsin!” Kosova’a Amerikan üssü, Dedeağaç’ta Amerikan üssü, Kavarna’da Amerikan üssü, Varna ve Burgaz’da Amerikan deniz üsleri ve daha neler neler ve bunların hepsi gerekli mi? Masraflar kimin sırtında?

***

Sofya, Varna ve Plovdiv gibi büyük şehirlerde devam eden “Hükümet İstifa!”,  “Boyko İstifa!”,  “Başsavcı Geşev İstifa!” haykırışlarının televizyonlarda sesi kısılınca, halkın kafasındaki ulama da dindi.

Geçen fafta taşlar, yumurta ve domatesler HÖH-DPS binasına yağdı. Bulgar halk aydınları ve demokratik kamuoyu tüm politik partilerden hesap sormak ve Bulgaristan’ı çukura iten yola oy veren, mecliste çöküşü onaylayan her kişiden hesap sormaya hazırlanıyor. Yumurtalar, domatesler buna işarettir. Bugün tek tek fırlayan ve kapıda duvara çarpınca kırılıp akan yumurtalar, yakında tavaya kırılacak ve hepsinden ortak omlet yapılacak yani halk mahkemesi kurulacak ve halka, devlete, memleketimize ve vatanımıza karşı işlenen suçlardan hesap sorulacaktır.

***

Problemler politika şiniğinden okun kömür ve somun küfesine kaydı. Hafta sonu gelişmeleri hem Bulgar hem de Türk köylerinde, belediye ve muhtarlıklar Sofya’da gelişen protesto olaylarından henüz ders alınmamış, rüşvetçilikle mücadeleye uyanamayanlar hala “kovan bozan parmağını yalar!” ya da “zaten paralar Avrupa bankalarından gelmiyor mu, sayarken yere düşen kaymalar göz hakkı falandır” şuuruyla yaklaşanlar kalabalık. Halkımızın hırsızlık ve soygun boyutunu bilmediği ortada, gözle görenler de pek rahatsız değiller. Eskiden Osmanlı devletinden kalma olan “devletin malı deniz, yemeyen eşek” atasözümüz, şimdi “Brüksel bankalarından gelen para belgesiz, cebine atmayan edepsiz” şeklini almış ve işlerin durulması bilinç değiştirme gerektiriyor. Meydan mitinglerinde konuşanlar Borisov gitse bile, toplumun arınıp durulması 4-5 sene sürer derken, kulak verip dikkatle dinleyenler, “vay başa gelene” diyorlar.

***

Yerel seçimlerle ilgili propagandada GERB adayları “somun da bizde bıçak da” demekten çekilmediler. Oyunu bize vermeyen “kışı çıkaramaz” dediler. Bu sözler Bulgaristan’da iktidarın bir halk yönetimi olmadığı, ancak boyu eğenlerin ve susanların, duyduklarını işitmeyenlerin, hatta kulaklarını tıkayanların iktidarı olduğunu bir daha doğruladı.

***

1989’dan beri köprülerin altından çok su aktı. 1980’leri sürgünde, toplama kamplarından, “Belene” ölüm kampında ve idam cezasıyla hapishanelerde sürünenlerin yalnız ruhu kaldı, kendileri “Allah rahmet eylesin!

Biz Bulgaristan Türkleri aslında 1984*1989 yılları arasında soy kıyımı ve içsavaş zulmü yaşarken, dünya parçalanmış, zamanını dolduran  eski medeniyet ile hayata gelmeye can atan yeni medeniyetin çarpıştığı yıllardı. Zaman üretim çağı değil tüketim çağıydı. Ve bu kadar çekinin, başa gelen derdin ve kahrolası merhametsizliği içinde Biz Bulgaristan Müslümanları olarak yeniden üreyerek, yavrularımıza tarihsel Türk bilinci taşıyarak Ayaklanırken, dünya bize dudak ve parmak ısırdı. Onlarla başa çıkılmaz dendiğini işitmişsinizdir. O “onlar” bizleriz ve şimdi de dimdiğiz.

***

1989’da Ayaklanma ve anavatana göç son seçeneğimizdi. Çünkü çocuklarımız önünde, tarih ve bekamız önünde sorumluluk taşıyorduk. Anneler, doğurdumsa Türk’tür, Türk olarak yetişecektir ve Türklüğümüzü sürdürecektir bilinciyle vardılar. Bizim varlığımız sonsuz bir süreçtir. Bu sürecin özündeki son perde Türklüktür.  Onların istedikleri olmaz, bizim istediklerimiz olacak! Diyerek protesto alayları düzmüşler ve Todor Jivkov iktidarını devirmişlerdi.

Todor Jivkov’un devrilişini ekonomik alanda devletin çöküşü izledi.

Ne yazık ki, katilin gölgesi, totalitarizm karanlığı ve en önemlisi de sorumsuzluk ortada kaldı. Bulgaristan’da baştanbaşa tabutsuz ceset gibi yatıyor.  Bu gelişmelerin içinde, 30 yılın bilançosu yapılsa en önemli sorunun SORUMSUZLUK olduğunu hemen görürüz.

1991’de Anayasa değişti. Bulgarca metni madde madde internette asılmış, açın okuyun. İçinde her şey var. En çok da boş boş sözler. Ama en önemli olan SORUMLULUK sözü yok. Hiçbir vatandaşa “sen şu yaptığın iyi kötü her şeyden sorumlusun” diyen ve topluma adalet taşıyan, adalete kaynak olacak tek cümle, tek ilke, kural olacak bir çap taşı yok. Oysa toplum sözleşmesi ve demokrasinin adalet kalesi sorumluluk taşımak olmalıdır. Her kişi yaptığından sorumludur. Katil cinayetinden sorumludur. Sorumluluk kişiseldir.

1971 Anayasası da öyleydi. İçinde bir ton lakırdı ama “sorumluluk” ilkesi yoktu. Ne oldu? T. Jivkov halka sormadan, Türkün Bulgar’ın görüşünü almadan, referandum yapmadan vatanımızı 2 defa Sovyetler Birliğine katmaya çalıştı. Vatanı satmak hainlik değil de nedir? Suçların en büyü değil midir? Devrilince savcılık yakasına yapışıp “gel bakalım şu hainliği cevabını ver ve cezasını çek!” dedi mi?” Hayır, demedi. Öyleyse en büyük hain Başsavcıdır!!! Bu olaylar bir değil beş değildir ve Başsavcının istifasını isteyenler haklıdırlar.

***

İsimlerimiz değiştirilirken kardeşlerimiz kurşunlandı, 15 bin Bulgaristan Müslümanı çile çekti, sürgünde süründü, hapiste kaldı, toplama kamplarının bataklığında hastalandı, yaralandı, sakat kaldı. Hiçbir katil er ve subay, siyası polis ve subay tutuklanmadı. Tutuklamış olsa ne olacak? Anayasada ve ceza kanununda “her kişi işlediği suçtan sorumludur ve cezasını çeker!” Suç tespitini devlet, toplum ve adalet adına Başsavcılık yapar! Maddesi var mı? Yok.

Adalet yerini bulur babında hiçbir dava açılmadı. Todor Jivkov’u duruşma salonuna getirdiler. “İsim değiştirme” yani “soykırım denemesi” yapma ve “Türkleri topluca vatanlarından kovma kararları Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Politik Bürosundaki 7 üyenin ortak kararıdır” dedi. Şu noktaya dikkat ediniz 1956 yılından başlayarak 1973 yılına kadar BKP MK Politik Büro toplantılarının hepsinde “Bulgaristan’ı SSCB’ne katma konusu görüşülmüş, iki defa başvuru yapılırken, karar oy birliği ile alınmış, olumsuz oy kullanan olmamış.” Anayasa’da ve yasalarda “kişisel sorumluk” maddesi olmadığı için ve “kolektif suçun kişisel suçlusu olmaz” maddesi yürürlükte olduğundan dolayı, hiçbir kimsenin kılına dokunulmadı. Hitler bile katiliği bu kadar kılıfına uyduramamıştı.

1945 Nurnberg Savaş Suçlusu Nazi Subayları “biz emir kuluyduk” şeklinde kendilerini mazlum göstermeye çalışmışlardı, ama “sorumluluk kişiseldir” deyen savcılar hepsini işeri atmıştır.

O zamandan bugünlere 7 yıl geçti ve bizde bu adalet olması için ana sorun “kişisel sorumluluk” meselesi çözülmemiş, yasallaşmamış, anayasa işlenmemiştir. Oysa Avrupa Birliği üyesiyiz ve “hukukun üstünlüğü” AB’nin temel kuruluş ilkesidir. AB “hukukun üstünlüğü” ve “kişisel sorumluluk” ilkesinin ülkemizde işlemesinde ısrar etse, totalitarizm gölgesi dayanamaz sis gibi dağılır ve kalkar.  HÖH-DPS hukukçularının bu konuda ağızından bal değil, zehir akması gerekir.

Aynı adaletsizliği isim değiştirme, din yasaklama, Bulgarlaştırma, Türk kültürümüzü budama, okullarımızı kapatma ve Türkçemizi yasaklama, Türkçe konuşanlara, Türk müziği çalan, söyleyen ve dinleyenlere ceza ve şimdi de seçim görüşmelerinde ve mitinglerde ve mevlitlerde Türkçe konuşanlara ceza kesme olayı devam ediyor. Konu insan hakları ve azınlık hakları meselesidir. Yasaklanmayan bir tek Fatiha’mız kaldı. Arapça okuduğumuz için ona şimdilik dokunan yok. Bakıyorum son zamanda Sofya’da “Banya Başı Camii” dolayında çıkan ufak tefek sorunları gelip bize yerleşen Arap “liderler” telefonla çözebiliyor. Diyanetin gönderdiği 7 dil bilen müftülerimizin işi yemekten önce ve sonra sakal sıvazlamaktan öte gitmiyor. Batı Rodoplar’da hainleri başı Feytulla Gülen eserlerinin hepsi Bulgarlaştırılmış ve 50 bin kitapçık halinde ailelere, odalara ve camilere dağıtılmış, Arap İslam Enstitülerinde okuyan gençler, dikiş makinası gibi tıkır tıkır Arapça-Bulgarca İslam’da Fetoculuk yapmaya devam ediyorlar.

Bulgaristan Türklerinde milli bilinç ve sorumluluk kursları açmak için destek arıyoruz. Feto ateşi Türk devletini yakıp yakmaya kalktıysa, Bulgaristan Müslümanlığını kökten yakar,  yazdıklarıma inanıyorum. Halka yan bakan, Türklüğe öküz gibi süzülen yeni mankafa kadrolar yetiştiriliyor….

***

Kasım ayının 22-sinde, yaklaşan seçimlerden dört ay önce Bulgaristan Müslüman Diyaneti Başmüftülüğü 800 delegeyle Sofya’da kurultay yapacak. Açıklandığı üzere, Hak ve Özgürlük Partisi’nin kongre örgütleyicisi olarak işaret ettiği Celal Faik, Beyhan Mehmet ve Hasan Hasan delege seçimine başlamış bulunuyorlar. Bilirsiniz bizde her şey ters olduğu gibi Müslümanlar Kongresi toplama ve yapma usulü de Tüzükteki şekliyle terstir. Tepeden tabana yapılır. Yani önce HÖH partisinin ve Bulgaristan Bakanlar Kurulu Diyanet Sorunları Ajansının gizli polis DANS tarafından onaylanmış adayına onay verilecek ve tüm devlet makamlarına haber salındıktan sonra Müslüman delegeler tarafından da kabulümüzdür anlamında onaylanacaktır. Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü  Başmüftüsü’nün bir tek ödevi vardır. Başmüftülük’e döviz olarak gelen paranın kaynağı Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyük Elçiliği, leva olarak gelen paranın Bulgaristan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Diyanet İşleri Ajansı ve yerel, parlamenter ve AB parlamento seçimlerinde oy isteyen HÖH partisinin politik yönetimi arasında yani bu üçlü arasından dengeyi ayar tutmak ve müminlerin kazan kaldırmasını önlemek.

Burada ana konu sorumluluktur. Müslümanların milli kimliklerini, ailede, köylerde ve halk topluluğumuzda Müslüman ahlak ve edeplerimize uygun sorumlulukla yaşama ilkelerine ilişkin bir tek toplantı, sohbet ve yerel konferans düzenlenmemiştir. Bunun dışında Başmüftülük “aydın işleriyle ilgilenen” ve hatta Bulgaristan Müslümanları Manevi Şurası Başkanı ve başkanlığı ülkede tomar tomar dağıtılan Feto kitaplarını toplayıp inceletmemiş, yeni FETO kitapları basılmasını önlemek  için hiçbir tedbir almamış, ancak sofradan sofraya geçerken hayır duaları etmekle yetinmiştir. Şuranın ana ödevlerinden biri Bulgaristan Türklerinin çocuklarının Türk dili, tarihi ve kültürü eğitimine yön vermek olsa da bu konuda ileri adım atılmamıştır. Bulgaristan Müslümanları Tüzüğünde SORUMLULUK ilkesi yoktur. İçimize düşmüş ve bizi kemiren en büyük olay da budur.

Son dönemde Başmüftülük taşınmazlarından Bankiya’da İslam Enstitüsü inşası için alınmış olan arsa üzerindeki bina icraya kaptırıldı. Sofya Müslümanlarına layık bir kabristanlık yayılması yolunda adım atılmadı. Müslümanların temel sorunlarının çözülmesi için örgütsel çalışmalar yürütülmedi.

Başmüftülükteki görevli kadroların diplomaları devlet makamlarınca tanınmıyor. Bunların dış ülkelerdeki İslam enstitülerinden ayarlandığı ve Arap ülkelerinden getirilen diplomaların İstanbul ya da Ankara İlahiyattan denkliğinin olması önerilerine de kulak veren yok.

Bulgaristan’da 400 camide imam yok. Ülkede İslam kültürünün yükseltilmesi için gerekli ilgi gösterilmediği ortadadır. Kısacası derin gibi duran olayların hiç de derin olmadığı her şeyin satıhta olduğu ortadadır. Kongreye Bulgaristan Müslümanlarının bölünmüşlüğünün aşılması için teklifler sunulması ve karar alınması bekleniyor.

Ödevimiz. Biz yeni kuşağın bilincini Türklük bilinciyle, Müslüman edep ve ahlakıyla dolduramadık. Hayatta en önemli mesele bireylere toplum aşısı yapılabilmesidir.

Toplumda çöküş ve kaymalar var. Dikkat edelim.

Korona virüsü ile mücadelede saflarımızı gevşetmeyelim.

Kalabalık yerlerde görünmeyelim.

Okuyanlar lütfen paylaşsınlar.