Gözü Açık Koma Durumu

Tarih: 31 Temmuz 2019
Hazırlayan Neriman KALYONCUOĞLU
Kaynak: Faktor. bg, söyleşi, Sofya
Konu: “Rusya’ya bağımlılıklarımızdan dolayı 150 yıldan beri gözü açık kendinden geçmiş durumdayız. Biz bu gün Bulgar milletini “uyandırmaya” çalışıyoruz.”

Psikolog R. Yordanov
Bulgar tarihini her zaman başkaları yazmıştır.

Hekimlikte “gözü açık koma” teriminin anlamı şudur:

  • kimi ağır hastalıklar sırasında görülen, anlama, duyma ve devinmenin tümüyle ya da oldukça yitimiyle beliren dalgınlık durumu.
  • duyma, anlama ve devinme yetilerini yitirerek yarı ölü bir duruma gelmek, kendinden geçmek.
  • Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in siması, Leonid Raşetnikov’un yönettiği Rusya Federasyonu Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından oluşturulmuştur.
  • Bulgaristan’ın tarihsel problemi demografik çöküş değil, kolektif ruhun olmamasıdır.

Soru: “Tarih bana iyi davranacak, çünkü ben onu yazmak istiyorum.” Demişti Cherchell. Bulgaristan’da tarihimizi doğru dürüst yazacak devlet adamları ve iç güç bulunabilecek mi? Tarihi yazan kimdir?

Yanıt: Bu soru ciddi olduğu kadar, herkesçe bilinir, bizim tarihimiz açısındansa çok acıklıdır. Yanıtında tarihsel psikolojiklik var.  Ben son zamanlarda tarihle, tarihsel belgesellerle fazlaca ilgileniyorum, bu soru üzerinde düşündüğüm oldu.  Sebepleri değişik olsa da, öncelikle dramatik nedenlerle, bizim tarihimizi hep başkaları yazdı. Çok uzun dönem Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve başkaları tarafından ele geçirilmiş olmamız ve özellikle de son yaklaşık 150 yıldan beri koma durumunda olmamız da, bunun nedenlerinden biri olabilir. Kelimenin politik anlamında başka bir devletin fiili egemenliği altında bulunmasak da, bu mental (akılcık) veya psikolojik anlamda hiç de öyle değildir. Bu sebeptendir ki, tarihimizi yazmak bizim için ciddi bir sorundur. Tarih kitapları etrafında ciddi tartışmalar yürütülmesinin sebebi de burada gizlidir. Tarihimizle ilgi sertleşen kavga aslında kitapların daha ılımlı  bir dille mi yoksa sert bir dille mi yazılması çatışması olmayıp insanların kafaları için verilen bir mücadeledir.  Tarih, tarih delilleri etrafında dönen kavga çok daha derindir, bilimsel bir tartışmanın çok ötesindedir.

Soru: Tarihi yazan devlet adamları değil kanısındayım, onlar akıntıma yüzüyorlar…

Yanıt: Sorunun özü şudur. Biz kime devlet adamı diyebiliriz. Bizdeki kavga “foblar” ve “filler” arasında kızıştı, insanlar buna Batıcılar ile gözleri Avrupa-Asya eksenine bakanlar arasında didişme diyor. “Devlet adamlarımız olması için, bağımsız olmamız gerekir.” Bizim psikolojik bağımsızlığımız yok, biz 150 yıldan beri gözleri açık kendinden geçmiş (koma) durumundayız, Bulgaristan’da artık birkaç nesil, gözleriyle gördüklerine inanacaklarına, onlara ne görmeleri gerektiği söylenerek yetişti. Sorun budur.

Soru: Birçok vatandaş bugünde sosyalizm yıllarında ne kadar büyük bir devlet olduğumuzu, gıdalara masaların dar geldiğini, bolluk masalı anlatmaya devam ediyorlar…

Yanıt:  Değişen bir şey yok. Daha önce onlara neyi görecekleri anlatılırdı. Şimdi de neyi gördüklerini hatırlamaları söyleniyor. Burada gerçek durumla ilgili kavga, tarihle sınırlanandan çok daha ciddidir.  Olaya farklı bakalım…  Önce Uyanış çağı aydınlarından başlayalım. Rakovski, Botev, Levski, Stambolov, Zahari Stoyanov’tan örneğin… Onlar yaşadıkları zamanda çok ciddi olan şu soruya doğru cevap bulmak zorundaydılar: “Rusya Bulgaristan için iyi niyetli bir dost mu yoksa maskeli bir istilacı mı?” Son 150 yılda Bulgarlar düşüncelerinde bile, bağımsız değillerdi yani kaderini ellerine almış, olgun bir halkın saygın otonomisine sahip olamamıştı. Bulgarlar, en yeni tarihlerinin son döneminin birçok aşamasından sistemli olarak inanmamaya zorlanmıştır. Kendi iradesi ve yetenekleriyle, kendi iç güçleri ve kapasitesiyle stratejik ve milli hedeflerine ulaşabileceğine inanmamaya ikna edilmiştir. Bizden istenen birilerine bağımlı olmamızın gerekli oluşudur, çünkü bir şeylerin olması hep başkalarına bağlıdır. Biz bu fikir ayrılığını “öyleyse kime bağlanalım” alanına taşıdığımızda, her defasında “filler” ve “foblar” kavgası alevlenmiştir. Bunun için bu didişmede göreceli olsa da bağımsız düşünceyi bulan devlet adamlarımıza saygımız büyük olmuştur. Stanbolov’u öteki Bulgar Başbakanlarından ayırt eden özellik budur.

Soru: Dönüşümlerin motoru olan devlet damlarının sonu hep kötü oldu. Stanbolov bir örnek.

Yanıt: Tam öyle! Çünkü onlar gerçeği görme, yurtsever olma “lüksünü” tatmıştır. Rusya’dan mı yoksa batı’dan mı bağımlı olalım sorusuna cevap bilinçli olarak aranıyor ve yaralı milli şuuru ve yaralı ruhun dirilmesine engel oluyor, bizi olgunlaşmamış ve kısır bir tartışmaya itiyor. Yaralı ve çeken bir kişinin normal duruma dönme gayretlerine bağlı kalıyoruz.  Hayallerin kurbanı, uyuşuk mu kalalım, ham ve verimsiz kalmaya devam mı edelim, uzun yıllar boyu kenara itilmiş durumda kaldığımız gibi, kenarda mı kalalım. Gerçeklikten ürkmüş, yabancı birinin yardımı olmadan başa çıkamama inancının kurbanı mı olalım. Yoksa tam tersi mi? Sorunlarımızın bilincine varıp, hayata, eksikliklerimize olgun, açık gönülle ve sorumlu mu bakalım, hayatı kendi güçlerimizle ve istediğimiz gibi bina edelim? Yoksa milletimizin ortak şuuru delinerek içine sistemli olarak sıkıştırılan  “ Kurtarıcı Bay İvan”, “Büyük Kardeş”, “Can Kardeşlerimiz” ve “Yüce Putin” gibi bağımlılıklardan doğan uyuşukluk bağımlılık doğuruyor, kötü ve daracık değerlere, güvensizliğe ve sınırlı derinliğe neden oluyor.  Avrupa Birliği’ne (AB) aynı anlayışla yürüdük, bütünleşmemiz bu sebeple zor zar ilerliyor, yedek oyuncu durumundayız. Bu aslında iyilik ve kötülük arasında bir boğuşma sayılamaz.

Soru: Öyleyse biz ne için boğuşuyoruz?

Yanıt: Burada verilen kavga, toplumun (ulusun) ruhsal ağlığı içindir. Bu ulusun “uyanması” için verilen bir kavdadır.  Bu, 1877-1878 Rusya ve Osmanlı savaşından sonra devlet hayali ve devlet kurmak için “çocukluğumuzun” yaralarıyla ilintili otonomi ve gerçekliğin bilincine varmak için derin ve dev kavgadır. Şu iyi bilinmelidir. Yalnız ruh hali sağlam insanlar ve ulus devlet kurabilirkendi geleceği ile ilgili sorumluluk taşıyabilir ve sorumlu kararlar alabilir. Bir ulusun yapıcı, oluşturup biçimlendirmeye ortak iradesi olmalıdır. Kuşku içinde, gerçekte var olmayan şeyleri görmek, işitmek gibi dayanaksız algılama, halüsinasyon, iliz yon içinde bocalayan, gerçeklikle ilgili parça buçuk ya da duygusal değerler arayan kişiler, milli hedef ve özlemlerimizi gerçekleştirecek diş koruyucu veya himayeci birini devamlı arar. Bulgaristan’da sürekli var olan ve etkisini hissettiren bir dış güç her zaman vardı ve biz onun kim olduğunu biliyorduk. Bu güç Rusya’dır. O, son asırlarda yaşadığımız topraklarda gözü olduğunu defalarca belli etmiştir. İdeolojik ve tarihsel deliller,  biz Rusya için bir toprak parçasıyız ve Todor Jivkov bu toprakları birkaç defa teklif etti.  Ve şimdi bu konuda bazı romantik anıları öne atıyorlar. Tamda bu insanlar devletimizi tabak içinde, onun politik bağımsızlığını Rusya’ya teklif etmişlerdir.

Soru: Bulgaristan Cumhurbaşkanı bu geleneğin devamı değil mi. Gözleri Moskova’ya bakan Rus Generali.

Yanıt: Maskeleri indirelim. Bana göre, Rumen Radev Bulgar seçmenin oylarıyla seçilmiş olsa da, bir Bulgar Cumhurbaşkanı değildir. O, Rusya tarafından atanmış bir geçici muhtar gibi hareket ediyor. Bu gelişi güzel bir benzetme değildir. Hatırlanacağı üzere onun adaylığı, Leonid Reşetnikov tarafından yönetilen, Rusya Federasyonu Stratejik Araştırma Enstitüsü’nce hazırlanmış ve önerilmişti. Maskenin arkasındaki sima budur. Ressamlar onu, yurtsever, parti üstü biri, ılımlı bir kişi, politikaya bulaşmamış, fakirlere ve adalet arayanlara, haksızlığa uğramış olanlara yardım eden, kötülüklerle mücadele etmeye gücü olan biri olarak tanıttılar. O, toplumda güçlü bir siyasetçi olarak yer yapan B. Borisov’a karşı yükseltilmişti.

Savaşçı güçlü bir simanın kamu denetçisi Maya Manolova kişiliğinde de görüyoruz. Buradaki slogan “ona iktidar verin o işlerin üstünden gelir.” Sofya Belediye Başkanlığı adaylığına itiliyor, BSP destek vaat ediyor.

Delyan Peevski’nin Devlet Güvenlik Ajansı DANS Başkanı atanmasını da BSP tarafından desteklemişti. Yapılmak istenen dar-parti menfaatlerinden uzakta bir hırslı sima yaratmaktır. Bu kişilerin Rusçu,  komünist hevesli ve özlemli ruhlu oldukları gizleniyor. Savcılığı tamamen ele geçirmişler. BTK-bankasını soyanların Banka ile ilişkisi olmadığı savunuluyor. Davalar uzadıkça uzuyor.

Radev tarafından verilen demeçler % 99 Sosyalist parti BSP, Rusya Federasyonu ve Kremlin’in görüşüyle örtüşüyor. Burada o bağımsızlık ve partiler üstü tutum aramıyor. Bu arada eleştiren, kimseden korkmayan bir yönetici tip oluşturuluyor. Bulgarlar iktidarı eleştiren kişileri sever.  Kalıp yargılar, kategoriler, benzetmeler kullanarak konuşuyor, akıl üstü (irrasionel) yapılar kurmaya çalışıyor, halka yukarıdan bakıyor.

Soru: Cumhurbaşkanının tam ne hedeflediği pek anlaşılmıyor.

Yanıt: Rusya ve Sovyetler Birliği ile ilişkilerde yaşanan kötülükleri unutturmak istiyorlar. Çok ilginçtir Sovyetler Birliği ile “dostluk” Bulgaristan’a üç defa iflas yaşatmıştır. Bulgaristan psikolojisi bozulmuş bir halkın yaşadığı bir ülke haline getirilmiştir.

Üniversitelerde ders veriyorum. 26 yaşında bir gençle şu söyleşim oldu.

Şunu sordum. Son 150 yılda Bulgaristan’ın başına gelen en iyi ve en kötü olay nedir? “İyi oldu da Avrupa Birliği’ne girebildik. Körü olay hatırlamıyorum.” Dedi.

“Komünist denemdi yaşadık, buna ne diyeceksin?” Dedim.

“İşittiğime göre pek kötü değilmiş, diye yanıt verdi, neden böyle düşünüyorsun diye ekleyince şöyle dedi:

“Eşitlik varmış. Herkesin işi varmış”.

O dönem devletimiz 3 defa iflas etti, buna ne diyeceksin, dedim.

Haberim yok. Bunu kimse konuşmuyor. Basın da yazmıyor.

Halk bilgisiz bırakılıyor, geçmiş ters yüz anlatılıyor. Demek oluyor ki o eski güçler yeniden iktidara gelmeye hazırlanıyorlar. Bu sahte yaşam biçimini, Bulgar Sosyalist Partisi’nin (BSP) Rus bayraklarının dalgalandığı dağ başı mitinglerinde, Brüksel’e bağlılık yeminlerinde görebiliyoruz.

Cumhurbaşkanı da bir konuşuyor, başka yapıyor, aynı konuda birbirine tamamen ters ve zıt görüş ve tutum sergiliyor. Örneğin bir yandan Brüksel’in Moskova’ya karşı yaptırımlarını desteklerken, Kırım’ın ilhak edilmesini kınıyor ve  aynı zamanda “Kırım Rusya’nındır” diyor.

Bir yandan “biz Bulgar milli davasının havarisi V. Levski’nin vasiyetine sadık kalıyoruz” diyor, aynı zamanda Bulgaristan’ı iki defa istila eden ve işgalin ruhani lideri olan Moskova Başpiskopos’unun elini öpüyor.

***
Bu açıklamalı yazıdan sonra, çok uzun zaman süren ağır koşullar altında gözü açık koma durumunda bulunan ama Ruslar’dan ve Batı’dan bize karşı saldırılarında hep destek alan  Bulgarların arasında, bizim milli kimlik ve Türk kimliği davamızın, dil, din, Müslüman kültürü, yaşam şeklimizi, ahlakımızı yaşatma ve geliştirme davamızın ne kadar zor olduğunu anlamanıza yardımda bulunabilmişsek, ne mutlu bize…

Okuyanlar paylaşsınlar.

Teşekkür ederim.