Geçmişten Günümüze Bulgaristan Türklerinin Siyasal ve Toplumsal Dönüşümü

Aysu AKBAŞ Tarih yalnızca geçmiş olayların kronolojisi değil; toplumların kolektif hafızası ve siyasal yönelimlerinin temel belirleyicisidir. Bu açıdan bakıldığında Bulgaristan Türklerinin tarihsel deneyimi iki eksen üzerinde şekillenmiştir: direniş ve yeniden doğuş. Bugün yaşanan gelişmeler, bu uzun süreli tarihsel çizginin yeni bir aşamasına işaret etmektedir. Tarih Boyunca Göç ve Siyasal Dönüşüm: Osmanlı’dan Günümüze Bulgaristan’daki Türk varlığı rastlantısal değil; altı yüz yıllık bir devlet geleneğinin, kültürel birikimin ve toplumsal örgütlenmenin ürünüdür. Bu süreçte Türk toplumu şehirler inşa etmiş, ekonomik yapının taşıyıcı unsurlarından biri olmuş, bölgenin kültürel dokusuna yön vermiştir. 20. yüzyılın başından itibaren yükselen Balkan ulusçuluğu çok etnili yapıyı dışlayıcı bir modele dönüştürmüş; Türkler, siyasal sistemden dışlanma ve asimilasyon politikalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Buna rağmen hiçbir baskı, göç veya zorunlu politika Türk toplumunun tarihsel hafızasını ortadan kaldıramamıştır. Siyasal sistemden dışlanma Türk toplumu için aynı zamanda siyasal dayanıklılık ve toplumsal direnç kapasitesinin güçlenmesi anlamına gelmiştir. 1989 Büyük Göçü: Travma ve Siyasal Yeniden Kuruluş 1989’da yaşanan Büyük Göç, yalnızca kitlesel bir nüfus hareketi değil; kolektif bir travma ve yeni bir toplumsal yeniden yapılanmanın başlangıcıdır. Türkiye’nin bu dönemde sunduğu destek, Bulgaristan Türkleri için tarihsel bir güvenlik ağı işlevi görmüştür. Komünist rejimin çöküşüyle birlikte 1990’da çok partili siyasal sisteme geçilmesi Türk toplumu açısından ilk kez kurumsal temsil umudunu doğurmuştur. Ancak bu temsil mekanizması zamanla bürokratikleşmiş, halktan kopmuş ve siyasal meşruiyetini büyük ölçüde yitirmiştir. Bu durum siyaset biliminin klasik tespitlerinden birini doğrulamaktadır: Toplumsal tabana dayanmayan siyasal aktörler uzun vadede meşruiyetlerini koruyamaz. 35 Yıllık Siyaset Dengesinin Çözülmesi 1990 sonrası dönemde oluşan siyasal düzen, Bulgaristan Türklerinin siyasal enerjisini etkin kullanamamış; toplumsal talepleri yansımasını bulamamıştır. Bugün ortaya çıkan kırılma bu birikimin doğal sonucudur. Türk toplumu artık geleneksel siyasal yapılardan çok daha güçlü bir sosyolojik dinamizme sahiptir ve eski modelleri taşımakta zorlanmaktadır. Türkiye’nin Bölgesel Konumu ve Bulgaristan Türkleri Balkanlardaki hiçbir Türk topluluğu Türkiye’den bağımsız düşünülemez; bu durum coğrafyanın siyasal belirleyiciliğine ilişkin klasik tespitlerin güncel bir yansımasıdır. Osmanlı mirasından Cumhuriyet dönemine uzanan süreçte Türkiye, Bulgaristan Türkleri için sürekli bir referans noktası olmuştur. Son yirmi yılda Türkiye’nin bölgesel bir güç merkezi hâline gelmesi Bulgaristan Türkleri açısından yeni bir kimlik güvenliği, siyasal destek, ekonomik etkileşim ve kültürel bağlılık alanı yaratmıştır. Bu bağlamda Türkiye’ye mesafeli ya da karşıt konumlanan siyasal yapıların toplumsal destek bulmakta zorlanması, siyasal sosyoloji açısından öngörülebilir bir gelişmedir. Yeni Nesil ve Değişen Siyasal Kültür Bugün Bulgaristan Türkleri içinde belirleyici hâle gelen yeni nesil; Avrupa’da eğitim görmüş, Türkiye ile güçlü bağlara sahip, dijital toplumun dinamiklerine hâkim ve kimlik bilinci yüksek bir kuşaktır. Bu gençler, siyasal katılımı bir savunma refleksi olarak değil, aktif yurttaşlık ve gelecek inşası çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu da siyasal kültürde yapısal bir dönüşümün göstergesidir. Tarihsel Döngünün Yeni Aşaması Bulgaristan Türkleri üç büyük tarihsel eşiği aşmıştır: -19. yüzyıl sonu: İmparatorluğun çözülme sürecinde varlığını koruma mücadelesi.
-1989 sonrası: Totaliter rejimden çıkış ve kimlik mücadelesinin kurumsallaşması. -Günümüz (2025 ve sonrası): Yeni bir siyasal bilinç, yeni temsil talepleri ve yeni bir siyasal yön arayışı. Bu üçüncü dönemin en önemli özelliği, Bulgaristan Türklerinin artık kendi siyasal kaderlerini belirleme konusunda daha güçlü bir kolektif irade ortaya koymasıdır. Dönüşümün Yapısal Temelleri Bugün yaşanan gelişmeler, yalnızca aktüel bir siyasal kriz değil; uzun süreli tarihsel, toplumsal ve siyasal dinamiklerin birleşiminden doğan bir dönüşümdür. Bu dönüşüm; toplumsal taleplerle uyumludur, siyasal sistemin meşruiyet sorunlarına yanıt niteliğindedir ve tarihsel hafızanın doğal bir devamıdır. Bulgaristan Türkleri artık geçmişin gölgesinde hareket eden bir topluluk değil; kendi siyasal geleceğini belirleme kapasitesine sahip kurumsal ve toplumsal açıdan olgunlaşmış bir aktördür.