Geçen Yüzyıldan Canlanan Bir Ses!

Hazırlayan: Ertaş ÇAKIR
Tarih: 09 Haziran 2020

Unutamayan insanlar sürekli bir şey arayandır. Ben şarkı türkü dinlerken, devamlı sanatçı Kadriye Latifova’nın, Ulviye Ahmedova’nın, Hasan Celil ve Ahmet Yusuf’un sesini ararım. Bulgaristan Türklerinin yaşadığı yörelerdeki ses tonlarının harmanlanışıdır bu sesler ve çok uzun zaman arasam da hani bir değim vardır ya “24 ayar kopyasını ya da benzerini” bulamıyordum.

Arkadaşlarımızdan Erdinç İmamoğulu bir iletisinde bana Nazan ve Kenan Özbeklerin şarki ve türkülerini göndermiş bu hafta. Hepsini teker teker sabırla dinledim. “Ha şimdi oldu” dedim, kendi kendime. Kendini İstanbul sanatçılarının yapmaca tavırlarına ve vurgularına kaptırmadan, ne boğazın derinliğinden ne de dişlerin arasından, sanat kaynağımızın tam köpürdüğü yerden gelen sesi dinledim de dinledim. Kendilerini tebrik ediyorum. Nazan hanımın seslendirdiği “Sevda olmasaydı” (Nur Danesi), “Asla vaz geçemem”, “Ayva Çiçek Açmiş Yaz Mı Gelecek”, “Huysuz ve Tatlı Kadın”, “Yar Saçların Lüle Lüle”, “Arabaya Taş Koydum”, “Halkalı Şeker”, “Kapıldım Gidiyorum”, “Gökyüzünde Yalnız Gecen Yıldızlar” ve daha birçok hepimizin ezberinde olan eserlerin orijinal yanıklık kıvamında canlandırılması çok (tekrar ediyorum) can büyük bir başarıdır. Kendilerini tebrik ediyorum.

Türkiye’deki Bulgaristanlı iş adamlarından, hafif basarak sanatçı geçinenlerden ve pişti oynamaktan kahvehanelerdeki masaları kıran baba canlarımızdan çok büyük bir ricam var. El ele verelim, ellerimizi usulca cebimize salalım ve bu ikiliyi ve Bulgaristan Türkleri ses sanatını onların kıvamında söyleyerek canlandırabilen başka gençlerimiz varsa, onları da finanse edelim, işi ele alalım ve memleketteki kardeşlerimizin müzik hafızasındaki tozu şöyle bir alalım. Biz bunu yapmazsak sonra çok geç olabilir. Ve bu türkülerimizi ezberine alan genç kızlarımızın hepsini özendirme ve ödüllendirme yolları bulalım.

İskambil çakmaya sonra devam edebiliriz, bir iki şişe çevirmeyelim ve bu işi yapalım kardeşlerim. Kendi sanatımızla buluşmaları önceden ful kiralayacağımız tiyatro salonlarında, köy meydanlarında, gül bahçelerinde, ceviz altında, yeşil çimene serilerek, camilerde, kulüplerde, okullarda vb yapalım.

Eğer Bulgaristan Türklerinin 20.yüzyıl bülbülü Kadriye Latifova imişse,  bizim 21.  Yüzyıl bülbülümüz Nazan kız kardeşimizi hepimiz birlikte tanıyalım ve sanatıyla şan şöhret doruklarının en yükseğine onları ellerimizle, sevgi alkışlarımızla taşıyalım.

Sanatçı olmak bir Allah vergisidir. Her kulak ve gönül sanata açık değildir. Şöyle söyleyeyim İbrahim Tatlıses, Ajda Pekkan, Melihat Gürses, Cem Karaca veya Azerin vb bu sıralamaya kimi isterseniz alabilirsiniz, bizim türkülerimizi bizim yanıklığımız ve özlemimizle ne söyleyebilir ne de dinletebilir. Bu, Osman Paşa Türküsü gibidir. Ben Anadolu sanatçılarından hiç birinin Osman Paşa ağtını bizim insanımız gibi söylerken işitmedim.

Bu özellik, bizim Bulgaristan Türkleri kimliğimizin öz tınısını içinde taşır ki, biz onu asla kaybetmemeliyiz. Bu sazda, tamburada, bağlamada, utta, zurnada, klarnette, davulun tokmağında ve hangi enstrümanı alırsanız alın, hepsinde vardır ve bizim neslimizin ödevi kopukluk belirmesine yol vermeden, kendimizi, bizim olanı, ortak değerlerimizi yaşatmalı ve genç kuşağı devrederek aşılamalıyız.

Çok ezildik kardeşlerim, üstümüze sonunda korona virüs çuvalı da yüklendi, dayanılır gibi değil, ama gelecek bizimdir. En kolayı, evet kolayın kolayı, müzikle kendi özümüze dönmektir. İlk adımımız bu olsun…

Konuma devam edeceğim. Ben kendi payıma düşeni yaparak, babamın sazını ayara çekiyorum. Evet, bizim ayara ve Nazan hanımın edasına akort ediyorum.

Sağ olunuz. www.piyanistsantor.com

El yıkama ve sosyal mesafe işlerine devam. Sağ kalmak birinci vazifemiz, müzikle yaşamamız ardından gelir.

Paylaşınız.

Teşekkürler.