Atatürk’ün askeri okullara girmesini istediği kitap
Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Genç Türkiye’nin üzerinde en etkili olmuş kitapların başında “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” geliyor.
“Atatürk’ün askeri okulların müfredatına konulmasını emrettiği kitap” olarak da ünlenen eser Balkan halklarının emperyalizme karşı uyanışına, Türkiye’de yeni kurulmakta olan devlete ve uluslaşma sürecine olan katkısıyla zaman içerisinde “ulusal devlet yaratmanın reçetesi” haline gelmiştir.
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde”yazar ve çevirmen Sadık Usta tarafından yeniden yayıma hazırlanarak Librum Kitap etiketiyle Türk okurla yeniden buluşturuldu.
Sadık Usta kitap için, “bir yönüyle modern bir ulusun ve devletin yaratılış efsanesidir” derken, “Atatürk’ün bu romandan etkilenmemesi mümkün mü?” diye soruyor.
Kitabın bu yeni baskısı için Sadık Usta’nın hazırladığı sunuşta kitabın doğum süreci ve Türkiye’de adeta bir temel eser haline gelişi tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Usta’nın hazırladığı ve “Küreselleşme Çağında Bir Ütopya” başlığını taşıyan sunumu kısaltarak yayımlıyoruz.
İşte o sunum:
“27 Mayıs ihtilalinden bir süre sonra, Orgeneral Cemal Gürsel, 27 Mayıs harekâtına katılan subayların dünya görüşlerini ve eğitim düzeylerini anlamak açısından Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla bir soruşturma başlatır.
Subaylara sorulan soruların içinde basit bir soru da vardır:
‘Okuduğunuz kitaplar arasında sizi en çok hangi kitap etkiledi?’
Verilen yanıtların ezici çoğunluğunda tek bir kitabın ismi yer alıyordu: Beyaz Zambaklar Ülkesinde!
Bu eserin varlığından haberdar olan Atatürk’ün de, kitabı hemen getirttiği ve inceledikten sonra hemen basılmasını ve sonra da en geniş şekilde dağıtılmasını emreder. Ayrıca kitabın çevirmeni Prof. Ali Haydar Taner’in verdiği bilgiye göre Milli Savunma Bakanlığı da eseri derhal askeri okulların müfredatına aldırtmış ve bu eserin, subay adaylarının el kitabı olmasına karar vermiştir.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde (Finlandiya) ilginç bir isim…
100 sayfayı bulan ve ütopik bir coğrafyayı çağrıştıran bu eser, Rus kökenli bir papaz olan Grigory Petrov’un kaleminden çıkmadır. Yazar söz konusu eserde, bataklık ve granitlerle kaplı bir cehennem toprağı olan Finlandiya’nın bir insan ömrü kadar kısa bir süre içinde nasıl kalkındığını, zambakların bataklıkta nasıl boy verdiğini ve cehennem ikliminin nasıl cennete dönüştüğünü anlatmaktadır. Söz konusu dönüşüm, ülke toprağının verimliliğiyle, ekonomik kalkınmayla sınırlı değildir; hatta bu betimleme esas olarak mecazidir. Yazar bize, esas olarak insanların, yani toplumların nasıl kısa bir süre içinde çağ atlayarak uygarlık sürecine katılabileceklerini anlatmaktadır. (…)
GENÇ TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Beyaz Zambaklar Ülkesinde (Finlandiya) ilk kez 1928 yılında Prof. A. Haydar Taner tarafından Bulgarcadan Türkçeye çevrilmiş. Ardından 39 yıl içinde tam 11 baskı yapmış. Kitap sadece askeri okullarda değil, aynı zamanda öğretmen okullarında da okutulmuş ve diğer başka okulların öğrencilerine de tavsiye edilmiş.
G. Petrov’un hem kitaplarının yayımlanmasından sorumlu hem de çok yakın dostu olan D. Bojkov, önceleri Petrov’un kitaplarını bastırmakta zorluk çekmiş, daha doğrusu söz konusu kitapları yayımlatacak yayınevi bulamamış. Bu nedenle de söz konusu kitabın ilk baskısını kendi parasıyla yaptırmış.
Fakat sonradan Beyaz Zambaklar Ülkesinde adıyla basılan kitap, öylesine ilgi görmüş ki birkaç yıl içinde 10’un üzerinde baskı yapmış. Yazarın, sayısı konusunda emin olamadığımız (bazı kaynaklar 30 bazıları da 50 olduğunu ileri sürmektedir) diğer kitapları da böylece kolayca yayımlanabilmiş. Yine Ali Haydar Bey’in verdiği bilgilere göre eser birkaç yıl içinde hem de geçen yüzyılın 20’li yıllarının başında 500 bin satmış.
ESERİN TÜRKİYE’DE YARATTIĞI ETKİ
Eser, Balkan dillerinin yanı sıra Türkçeye de kazandırılmıştır. Esas ünlenmesi de bu sayede olmuştur. Eserin Bulgaristan ve Türkiye’deki etkisi zamanla daha da artmış ve o gün bugündür esere olan ilgi hiçbir zaman kesilmemiştir.
Eserin bizdeki etkisi ise muazzamdır. 13 Kasım 1929’da eserin Türkiye’de yapılan ikinci baskısına yazdığı Önsöz’de Ali Haydar Bey, kitabın etkisine dair birçok ayrıntılı bilgi vermektedir.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabının Türkçe tercümesi basınımız tarafından da ilgiyle karşılanmıştır. Milli Talim ve Terbiye Heyeti Reisi Mehmet Emin Bey, Hayat Mecmuası‘nın 74. sayısında kitaptan övgüyle söz ediyordu:
‘Elimde olsa Haydarpaşa-Ankara arasında seyahat eden her bir yolcunun eline bu kitabı tutuşturur, kitabı okuturken bir yandan da çevrede bulunan toprak yığını köylere baktırırdım. Öğretmen olsaydım, çocuklara, bulunduğum şehrin kenar semtlerini gezdirirken, evlerde konuşulanları tekrarlatırken yeme içme, giyim kuşam tarzlarını gösterirken Grigory Petrov’un kitabından sayfalar okurdum.
Komutan olsaydım, askerlerimin toplandıkları koğuşlara bu kitabın bazı sayfalarını kopya eder ve asardım. Düşüncelerin davranış ve yaşantı üzerindeki etkisine inandığımdan bu kitaptan yararlı sonuçlar beklerdim. (…) Şu toprak yığınından ibaret köylerin, ortasından lağımlar akan sokakların kalkmasını içtenlikle arzu ediyorsanız, bunlardan iğrenen bir toplum oluşturmak zorundasınız. İşte Beyaz Zambaklar Ülkesinde bizlere bunları telkin ediyor.
(…) Eserin en güzel bölümlerinden biri de, askeri kışlaların nasıl bir halk okulu olduğunu anlatan kısımlardır. Bu bölümler bizim için baştan sona bir program modelidir.
Birçok köyde daha uzun yıllar öğretmen bulundurmak imkânını elde edemeyeceğiz. Onun için köylümüz temel eğitimini kışlalarda alacaktır. Finlerin kışlalarına soktukları ruh, aynen bizim ideallerimizi de yansıtıyor. Kitabı okuyup bitirdikten sonra çevredeki toprak köyler yıkılıp gidiyor. Her şeyden ancak alay etmek niyetiyle, eğlenmek için söz eden, ruhsuz, bencil tipler yanınızdan uzaklaşıyor. Yalnız halk sevgisini, yurt aşkını duyuyorsunuz. O zaman Beyaz Zambaklar Ülkesi‘nin ne demek olduğunu anlıyorsunuz.’
ESERİN ETKİSİNİN NEDENİ
Peki, söz konusu eserin Balkanlar’da ve Türkiye’de böylesi bir ilgiyle karşılanmasını, hatta ‘birdenbire’ bir yangın alevi gibi bütün toplumu sarmasını nasıl açıklayabiliriz?
Eserin Balkan ülkelerini ve Türkiye’yi etkisi altına almasının ve özellikle de birkaç yıl içinde (ki bu yıllar aynı zamanda okuma yazma oranının pek de yüksek olmadığı 20’li, 30’lu yıllardır) onlarca kez baskı yapmış ve yüz binlerce adet satılmış olmasının ortak tarihsel bir nedeni olmalıdır. Bulgar, Makedon, Sırp ve Türk aydınları, özellikle de kitabın yaygın bir şekilde dağıtılmasını öneren ve örgütleyen bürokratlarımız, bu kitapta dile getirilen ideallerin aynı zamanda kendi idealleri olduğunu hemen anlamışlardır.
(…) Finlandiya gibi bataklık ve granitten oluşan küçük bir ülkenin kısa süre içinde uygar bir topluma dönüştürülmesi, modernleşme hamleleriyle başarı üstüne başarı kazanması, söz konusu ülkenin yöneticileri ve aydınları arasında yoğun bir coşkuya neden olmuştur. Çünkü kalpler aynı idealler için çarpmaktadır.
Finlandiya ve Snellman (Beyaz Zambaklar Ülkesinde) örneği, Türkiye ve Balkanlar’da arzulanan toplumsal ve siyasi amaca nasıl ulaşılacağını da göstermektedir. Bunun yolu, her alanda halkçı projeleri uygulamaktan geçiyordu. Daha doğrusu, söz konusu siyasal ideali bir roman kurgusu içinde betimleyen Petrov, gelişmekte olan yoksul ülke devrimcilerinin ve bürokratlarının zihnini uyandırmış, yüreğine dokunmuş, ruhlarını şahlandırmış ve azimlerini bir kat daha artırmıştır.
GRIGORY PETROV KİMDİR
Aslen bir Rus papaz olan Petrov, ne yazık ki kitabının Türkiye ve Balkanlar’da bıraktığı etkiyi görmeden bu dünyadan göçüp gitmiştir.
Kesin olmamakla birlikte babasının küçük bir tüccar, bir çoban veya küçük bir meyhane sahibi olabileceği yönünde bilgiler bulunmaktadır.
Maksim Gorki’nin yakından tanıştığı Petrov, Gorki’nin Anton Çehov’a yazdığı bir mektuba göre, ‘O bir hancının oğluydu ve çocukluğunda küfürden başka bir şey duymamış, sarhoşlardan başka bir şey görmemişti’.
1886’da din okulundan, 1891’de Petersburg İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan Petrov, çeşitli okullarda Hıristiyanlık dinini anlatmak üzere papaz olarak görevlendirilmişti. Kilisedeki görevinin yanı sıra Mihaylov Harp Okulu, Alexandrov Lisesi, Teknik Okulu ile Petersburg’un farklı liselerinde dersler verdi. Petersburg’daki ünü hızla yayılan Petrov’un verdiği derslere çok büyük ilginin olması ve hatta dışarıdan bile bu derlere kalabalıkların katılması yazdığı kitaplara da ilgiyi artırmıştı.
Harp akademisindeki görevinde 1893’ten 1903’e kadar kaldı ve son yılları vaizlik kariyeri açısından popülaritesinin doruğu sayılırdı. Edebiyat çalışmalarına henüz öğrenim yıllarında başlamıştı. Ancak büyük kitlelerin dikkatini üzerine çekmesi, onun 1898 yılında Yaşamın Temeli Olarak İncil adlı kitabı yazmasıyla oldu. Kitap kısa bir süre içinde 20 baskı yapmıştı. Eser, başta Japonca ve Çince olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmişti. Bu eserde Petrov, sonradan Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı yapıtında ortaya koyacağı dinin halkçı rolüne ilişkin görüşleri ifade ediyordu. Petrov’un amacı, Kiliseyi halkın hizmetine sunmaktı.
Aynı mektupta Yaşamın Temeli Olarak İncil adlı kitabı okuduğunu belirten Gorki, “onda çok büyük bir ruh, açık ve derinden inanan bir ruh var” diye bahseder. Petrov bu kitabın dışında Hayat Okulu, İsa’nın İzinde, Tanrının İşçileri adlı başka kitaplar da yazmıştı.
Petrov çocukluğundan itibaren ülkesinin refahı ve halkının mutluluğu için neler yapabileceğini düşünür. O bir devrimcidir, halkın Çarlık esaretinden kurtulmasını arzular.
(…) Petrov eserlerinde sıklıkla ‘Hayatın Mimarları’ tabirini kullanır ki bu kavramı sonradan Türkiye’de Köy Enstitüleri’nin inşa sürecinde de duyacağız. Petrov, Finlandiya’nın “1. Uyanış Dönemi” olarak adlandırılan 1822 yılından tam 100 yıl sonra muhteşem bir kitapla Fin halkına yüzyıllar boyunca esirgenmiş olan saygınlığını vermiştir.
Petrov Bolşevizme karşıdır; içsavaş çıktığında da İngilizlerin desteklediği Beyaz Ordu saflarında savaşır, bir bakıma yanlış bir yola girer…
Ancak buna rağmen söz konusu kitabıyla, emperyalizme karşı mücadele eden Balkan halklarının uyanışına ve Türkiye’de ise yeni kurulmakta olan devlet ve uluslaşma inşasına, bir bakıma yeni insanın yaratılmasına önemli bir katkıda bulunmuştur. Bu nedenle de Beyaz Zambaklar Ülkesinde dünya çapında ulusal bir devlet yaratmanın reçetesi haline gelmiştir.
Atatürk’ün bu romandan etkilenmemesi mümkün mü?
Kitap bir yönüyle modern bir ulusun ve devletin yaratılış efsanesidir de. Aslında burada bir düş ülkesiyle karşı karşıyayız. Yazar bize bir “ütopyadan” haber getirmektedir.
Sadık Usta