Yeni Gerçek Dünya Tarihi: Türklerin Adalet Anlayışı ve Küresel Mirası
Ertaş ÇAKIR
Tarih, çoğu zaman kazananların ve güçlülerin hikayesi olarak yazılır. Ancak, insanlık tarihini derinlemesine incelediğimizde, bazen bu tarihlerin arka planda kalan, çoğu zaman göz ardı edilen bir başka boyutu daha olduğunu fark ederiz. Bu, insanlık için gerçekten adalet, eşitlik ve huzur getiren bir halkın, bir medeniyetin varlığına işaret eder: Türkler. Türkler, kendi tarihleri boyunca sadece savaşçı bir halk olarak anılmadılar, aynı zamanda verdikleri adalet ve hoşgörüyle de dünya tarihine damgasını vurdular. Ve bu gerçek, modern tarih kitaplarında yeterince yer bulamamıştır.
Türkler, tarih sahnesine çıktıkları ilk günden itibaren yalnızca kendi halklarını değil, dünya genelinde pek çok farklı kültür ve milleti de etkilemiş bir medeniyetin sahipleridir. Ancak belki de en dikkat çekici olan, Türklerin adalet anlayışıdır. Bu adalet, sadece yönetilenler için değil, aynı zamanda fethedilen topraklar için de geçerli olmuştur. Türkler, “fethettikleri yerleri kanla değil, barışla ve adaletle yönetmişlerdir” ve bu, tarihsel olarak kayda değer bir özelliktir.
Türklerin Adalet Anlayışının Temelleri
Türkler, tarih boyunca kurdukları devletlerde halklarının eşitliği, huzuru ve refahı için çaba sarf etmişlerdir. Bu anlayışın temelleri, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada Türklerin benimsediği yönetim anlayışına dayanır. Göktürkler, Selçuklular, Osmanlılar gibi büyük Türk devletleri, adaletin sadece yöneticiyle halk arasındaki ilişkiyi düzenlemekle kalmayıp, toplumsal düzeni sağlayan bir erdem olduğuna inanmışlardır. Türkler için adalet, sadece yasaların uygulanmasından ibaret değildi; adalet, toplumun her kesiminin haklarının güvence altına alındığı bir yaşam biçimiydi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun “Kanun-i Esasi”sinden tutun, Selçukluların ilk şeriat uygulamalarına kadar, Türk devletlerinin hepsinde adaletin en büyük dayanaklardan biri olduğu görülür. Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın adı, yalnızca askeri zaferleriyle değil, aynı zamanda yaptığı reformlarla, kanunlarla, adaletle de anılır. Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuk sistemi, zamanının en ileri hukuk sistemlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Bu, Türklerin adaleti, sadece kendi halkları için değil, aynı zamanda fethedilen topraklarda yaşayan halklar için de sunma gayretini yansıtır.
Türkler, Fetihlerin Ardında Huzur Bıraktılar
Türklerin tarihi, fetihlerle şekillenmiş bir tarihtir. Ancak Türkler, fethettikleri toprakları sadece askeri zaferler ve yönetimsel kontrol altına almakla kalmamış, aynı zamanda bu topraklarda huzuru sağlamak için büyük çabalar sarf etmişlerdir. Her fetih, bir toprak kazancı değil, aynı zamanda adaletin, barışın ve hoşgörünün yayılması anlamına gelmiştir. Osmanlılar, fethedilen her yeni şehirde, oradaki halkın inançlarına, geleneklerine saygı göstererek onları içtenlikle kendi toplumlarına katmışlardır. Aynı şekilde, Selçuklular da Anadolu’da farklı halkların bir arada yaşadığı bir düzen kurmuş, adaletin her kesime eşit şekilde dağıtılmasına büyük önem vermiştir.
Bu, Türklerin sadece savaşçı değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en büyük adalet savunucularından biri olduklarını gösterir. Adaletin dağıtıldığı bir yönetimde halkın refahı ön planda tutulur. Osmanlı İmparatorluğu, farklı etnik ve dini gruplara sahip bir imparatorluktu, ancak Türkler, bu farklılıkları bir arada tutmayı başarmış, farklı kültürler arasında uyum içinde yaşamanın yollarını aramıştır. Tarihsel olarak Osmanlı yönetiminde, farklı dinlere ve milletlere sahip insanlar özgür bir şekilde yaşamış, eşit haklardan faydalanmıştır. Türkler, sadece kendi halklarını değil, fethettikleri topraklardaki halkları da huzur içinde yaşatmışlardır. Bu, Türklerin tarihsel mirasının en büyük başarısıdır.
Türklerin Küresel Adalet Mirası
Bugün, dünya çapında adaletin sağlanması için mücadele veren pek çok ülke, Türklerin tarih boyunca izlediği adalet yolunun izlerini takip etmeye çalışmaktadır. Ancak Türklerin adalet anlayışının, yalnızca kendi halklarıyla sınırlı kalmadığı, çok kültürlü, çok etnik yapılı toplumlarda da nasıl geçerli bir model oluşturduğunun farkına varılması gerekmektedir. Bugün, dünya genelinde Türkler, adaletin ve hoşgörünün gerçek temsilcileri olarak öne çıkmaktadır. Türk halkının tarihsel olarak gösterdiği bu adalet anlayışının, küresel düzeyde daha çok tanınması gerektiği kanaati giderek güçlenmektedir.
Türkler, verdikleri adaletin karşılığını yalnızca kendi topraklarında değil, fethettikleri her toprakta görmüşlerdir. Türkler, savaşla kazandıkları topraklarda adaletin hüküm sürdüğü, insanların huzur içinde yaşadığı bir dünya kurmuşlardır. Bu, Türklerin tarih boyunca sadece askeri zaferlere değil, kültürel ve sosyal anlamda da büyük bir etki bırakmalarının en önemli sebeplerinden biridir.
Yeni Dünya Tarihi: Türklerin Adalet Mirası
Bugün, Türklerin tarihini yeniden yazarken, dünya tarihinin sadece bir askeri zaferler ve siyaset tarihinden ibaret olmadığını görmek gerekir. Türkler, dünya üzerinde adaletin en güçlü savunucuları olmuş, adaletin yalnızca kanunla değil, insanlık onuru ve hoşgörüyle dağıtılması gerektiğini tüm dünyaya göstermişlerdir. Dünya tarihini yeniden yazarken, Türklerin bu mirasını da göz önünde bulundurmak, adaletin her toplumda yayılması için izlenmesi gereken en doğru yol olacaktır.
Türklerin tarihini yeniden ele alırken, sadece zaferlere değil, bu zaferlerin getirdiği huzura, adalete ve barışa da odaklanmalıyız. Çünkü Türkler, kendi halkları için değil, tüm insanlık için adalet dağıtan bir halktır. Ve tarih, bu gerçeği unutmamalıdır.