Yapay Zeka ve Köşe Yazarlığı

Berna KAYA

Kalemin Ucundaki Zihin Kimin?

Bugün içimden geçenleri anlatmak istiyorum.

(Evet, bu cümle hâlâ sadece insana ait.)

Yapay zekânın yazılı basına ve dijital içerik üretimine etkisi gün geçtikçe artıyor. Eskiden yalnızca insanların yön verdiği düşünce üretimi, artık algoritmalarla rekabet ediyor. Ancak bu yarışta kazanan kim olacak? Ya da daha samimi bir soruyla: Okurlar gerçekte ne istiyor? Zekâyı mı, yoksa içtenliği mi?

Köşe yazarlığı sadece bilgi aktarmak değil; düşünceyle duyguyu harmanlayıp okura farklı bir bakış açısı sunmak demek. İroni, çağrışım, bireysel sezgiler ve toplumsal duyarlılıkla şekillenen bir yazı, salt bilginin ötesinde, okura dokunan bir deneyim sunar. Yapay zekâ bu noktada yazara destek verebilir ancak hâlâ onun kaleminden çıkan cümlelerde bir “yaşanmışlık duygusunun” eksikliği hissedilir.

Zekâ ve Duygu Arasında: Algoritmanın Dili Ne Söyler?

Yapay zekâ büyük veriyle konuşur; insan ise yaşadıklarıyla. İşte bu fark, özellikle köşe yazılarında kendini belli eder. Yapay zekâ destekli yazılar bilgi açısından doyurucu olabilir ama bir endişeyi, öfkeyi ya da sevinci içten içe hissettirebilir mi? Çoğu köşe yazısı şöyle başlar: “Bugün içimden geçenleri anlatmak istiyorum.” Peki bu cümleyi bir yapay zekâ kurduğunda, aynı etkiyi yaratır mı?

Günümüzde birçok içerik yapay zekâ tarafından yazılıyor ve bu çoğu zaman okura açıkça belirtilmiyor. Bu da haliyle bazı etik soruları beraberinde getiriyor. Köşe yazıları, yazarının özgün duruşunu temsil eder. Bu durumda, yazıyı yazan yapay zekâ mı, yoksa onu kullanan insan mı, okur için net değil.
Okurun güvenini korumak için, bu ayrımı net bir şekilde yapmak, kaynağı belirtmek gerekiyor.

Bilgiye ulaşmak artık zor değil. Hatta isterseniz o bilgiye yorum da yaptırabilirsiniz, birkaç saniye içinde yapay zekâ size gayet derli toplu bir analiz sunar. Peki hâlâ neden bir köşe yazarını okuyorsunuz? Çünkü mesele sadece yorum değil; o yoruma eşlik eden bakış, sezgi, tavır ve kişisel tarih. Bir insanın dünyasında yankı bulan cümlelerin, sadece doğru olması gerekmez; samimi, tutarlı ve yaşayan bir yerden gelmesi gerekir.

Yapay zekâyı bir tehdit değil, bir yardımcı olarak görmek mümkün. Araştırma yapmak, örnek olaylara ulaşmak, tarihsel bağlamları hızlıca kurmak gibi konularda oldukça işe yarıyor. Ama iş yaratıcılığa, özgün bir dile ya da kişisel üsluba geldiğinde ipler hâlâ insanda. Çünkü okur, satır aralarında yazarın sesini, duygusunu, hatta ruh hâlini duymak ister.

Belki de önümüzdeki yıllarda köşe yazarlığı, insan ile yapay zekânın işbirliğinden doğan bir yazım pratiğine dönüşecek. Zekâ, hız ve duyarlılık birleşince ortaya yeni bir yazar profili çıkabilir. Ama karar yine okurda. Çünkü okur bir yazıya baktığında sadece bilgi değil, bir duygu, bir samimiyet ve tanıdık bir ses arar.

Yapay zekâ ya da başka bir araç ne kadar yetenekli olursa olsun, içeriğe ruh katan şey fikri olan, ne söylediğini bilen, nasıl söylemek istediğini düşünen bir insanın varlığıdır. Dolayısıyla, son söz, yine kalemi tutan ve ona ruh katan insanda kalacaktır.