Yalan Kapanında-Mıyız?
Tarih: 07 Eylül 2019
Yazan: Ertaş ÇAKIR
Konu: Bir toplumun tatile çıkması ne anlama gelir?
Gerçek birse, aynı konuda neden değişik görüşler var? Kafası taş, (taş-kafa) olan birisi neden kendini akılı yapar? Daha kötüsü, geri kafalı olan birisine insanlar neden inanır? Onları buna zorlayan nedir?
Yaşadığım ülkede herkes yalan söylemese bu soruların hiç biri aklıma gelmezdi.
Eylül ayı, Bulgaristan’da büyük olayların yaşandığı yani hicranın aktığı aydır. Hayat yalnız doğrular üzerine kurulsa, Eylül ayı uçan yalanlardan ve arınan kötülüklerden kalan tertemiz alanda, doğru, gerçek, şerefli, temiz yürekli olanın hayatta kaldığı ve yeşermeye başlayacağı yeni dönemin aydınlığı olurdu. Ve insanın teri ile hayatın çilesinden toplanacak yeni hicrandan TOPLUMU YENİDEN TATİL EDİP YENİ ONARIM BAŞLAYANA KADAR işler tıkırında gidebilir.
Aşağıdaki fotoğraftaki “Bulgaristan Onarımda” yazısı durup düşünmeye sevk etti.
6 Eylülde 3 gün tatildi. 134 yıl önce ne olduğunu ve olanların bugün için önemini işitmek, bilmek, anlamak istemeyenler 3 günlüğüne Yunanistan’ın adalarına, kıyılarına, kısacası Halkadiki’ye kaçmışlar. Orada belki de “kurtarıcı”, “koruyucu”, “birleşen ve birleştiren”, “tuvalet parası, şemsiye ücreti ve etrafta dolaşan ve ne istedikleri bilinmeyen tipler olmadığından olacak, kahve kokusu ve köpüğü bir başka…
Ülkesi, tarihi ve sorunlarımızla ilgili sağır ve kör kalmayı seçen yeni kuşağın şimdiki “tadilat döneminde” uzaklaşma amacı yalnız dinlenmek ve güç toplamak değil, bazı konularda bilgilenmek istediğine de inanıyorum.
Son 30 yılda, Bulgaristan vatandaşları daha önceki rejimde “ajan”, “jurnalci”, “ihbarcı” ve diğer insanların olunursuz hainler olduğuna ve örnek alınmaması gerektiğine inandırmak için çok çaba gösterildi. Dosyalar açıldı anlatıldı. Aynı sözleri “6 Eylül Birleşme”, “9 Eylül kurtuluş”, “22 Eylül Bağımsızlık”, “3 Mart…” ve daha birçok “önemli” günler için söyleyebiliriz. Karakterimizde şu da var, bize söylenene inanıyoruz ve kendimiz gerçeği araştırıp bulmak heveslisi değiliz.
Vaktiyle T. Jivkov halka hitaben konuşmalarında “Zaman sizindir, başka ne varsa hepsi bizim!” diyordu ve alkışlanıyordu. Bir defasında Silistre’ye gelmiş ve şehir merkezindeki konuşmasında “Kararı alacak olan, cebinde parası olandır.” Halkımız çok fakirdi ama birisi alkışlamaya başlasa, neyi alkışladığını düşünmeden hemen herkes katıldı.
1944-1946 yılları arasında Bulgaristan’da 25 bin kişi öldürüldü. Bunlardan birçoğunun suçu faşist rejimin ajanı olmaktı. 2000 yılında meclisin onayladığı bir kanuna göre, 1944-1989 yılları arasında Bulgaristan’ı idare eden rejim suçludur. Bu rejimi yöneten Todor Jivkov’tu yani o “suçlu bir partiyi” yönetmişti. Son 19 yılda bu kanunda değişlik yapılması hiçbir partiler tarafından teklifte bulunulmadığına göre, “suç” kabul edilmiş oldu.
9 Eylül 1944 tarihinde Bulgaristan dağlarından şehirlere 2 300 partizan indi. Daha sonra 300 Bulgar partizanın Sırbistan’da Y.B.Tito çetelerinde savaştığı da açıklandı. Dağdan inenlerden biri Todor Jivkov’tu. 1911’de dünyaya gelen T. Jivkov ilk defa 1931’de tutuklandı. Suçu Bulgaristan Komünist Partisi Gençlik Örgütü üyesi olmaktı. Mahkemeye çıkarılmadan, “sebepleri açıklanmadan” salıverildi. O, 1944’ün 9 Eylül gününe kadar defalarca tutuklandı. “Faşist” dediği rejimin polisi onu her defasında “gerekçesini açıklamadan” salıverdi. Akla yakındır, demek oluyor ki,
Todor Jivkov “faşist” rejimin ajanlarından biriymiş…
Ortaokul ve liseyi Bulgaristan’da okuyanlar hatırlayacaktır. Dağdan inen eşkıyaların arasında Veselin Andreev adında bir şair vardı. Edebiyat derslerinde şiirleri ezberletiliyordu. Pirdop belediyesine bağlı Anton köyünden olduğunu anımsıyorum.
1991 yılında “partizan şair” V. Anreev intihar etti. Halkıma mektubunda şunları yazmıştır: “Hayattan çıkmazdan önce, Bulgaristan Sosyalist Partisinden istifa ediyorum. Jivkov ve Jivkovcular kahrolsun!”
Komünistlerin komünistler tarafından lanetlenmesi suçların çok büyük olduğuna işaret olduğu gibi, partinin, toplumun ve hayatın tatile çıktığına ve onarım başladığına da bir işaret ve kanıttır.
Anı kitaplarında yazdığına göre 1944 yılının 9 Eylül gününden başlayarak Bulgaristan Komünist Partisi’nin “infazcısı” Mirço Spasov’tur. Yıllar sonra sorgulandığında şunları anlatmıştır:
“BKP, bana ‘Halk Mahkemesi’ kurulmazdan önce, mümkün olduğu kadar daha büyük sayıda düşmanı imha etmemi emretmişti. Sonra, ‘cezalandırma işi uzayabilir’ demişlerdi. Emirleri Jivkov’tan alıyordum. Onun emriyle Sofya’dan Batı’da bulunan Radomir yöresindeki ‘Çervena Mogila’, “Vırba’, ’Temelkovo’, ’Batanovtsi’ köylerine kamyonlarla gece taşıdığımız Bulgarları kurşunlayıp tarlalara acele gömüyorduk. 100 gece, “her kamyona 20’şer kişi yükleyip 5’er araç gönderdim.” Onun hesaplarına göre bu surette yargısız imha edilen kişilerin sayısı 10 bin kişiden fazladır.”
Kaç kişiyi öldürdüğümüzü gecenin geç saatlerinde T. Jivkov’a rapor ediyordum. Benim Todor Jivkov’la temasım çok özeldi. Biz aramızda ancak ve yalnız bakışarak anlaşıyorduk. Onun göz kapaklarını açıp kapaması “devam et” anlamına geliyordu.”
1954 yılında T. Jivkov Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi (BKP MK) Birinci Sekreteri oldu. 1962’de Başbakan seçildi. O kadar cahil ve öngörüsüz “taş kafalı” biriydi ki 3-4 yılda Bulgaristan iflas etti. 1959 yılının Şubat ayında, 20 ton 100 kilo olan Bulgar devletinin altın rezervi gece gece tiren katarlarına yüklendi ve Sovyetler Birliği’ne (Moskova) götürüldü. 1963 yılında Todor Jivkov Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin devletler listesinden ve haritadan silinmesini ve Sovyetler Birliği’nin 16. Cumhuriyeti olmasını önerdi. Bu konuda karar alması için topladığı BKP yönetimi oturumunda o şöyle demişti:
“Biz Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) ile ikindiden yassıya kadar birleşmek istemiyoruz, bütün dünya ülkelerine örnek olacak bir şekilde, SSCB’ne ebediyen katılacağız.”
Ve bu gerçekleri Batı Radyoları anlatmaya başlayınca Todor Jivkov gazeteci, sözcü ve editörlerin hepsi için “ölüm, ölüm, ölüm” dedi: Yazar Georgi Markov tek saçma ile Londra’da öldürüldü. Kostov Paris’te aynı saçmadan sakat kaldı. İçeri atıldılar. Hudutlara gerilen elektrikli tellere asılı kaldılar. Sürgün edildiler. Gerçekleri yazan Türk şair ve yazarları da zindanlarda körleştirilmek istediler. Şair Nuri Adalı 24 yıl içerde kaldı. Şair ve yazar Ömer Osman, düşünür Mustafa Ömer vb 517 aydınla birlikte “Belene” ölüm kampında kaldılar.
Ver yıllarca yalan söylendi. En kaba yalanları işitenlerin tek çaresi kulaklarını tıkamaktı. Totalitarizminin zulüm yılları Bulgar toplumunun 1990’da onarıma çıkmazdan öncesine rastlar.
Futbol sevenler hatırlamalı. 1971’in 2 Temmuz günü, o zaman Bulgaristan futbolunun onuru olan Georgi Asparuhov ile Nikolay Kotkov bir otomobil kazasında hayatını kaybetmişti. Sofya’da düzenlenen cenaze törenine 150 000 vatandaş geldi. Halk sevdiklerini cennete gönderiyordu.
O zaman T. Jivkov şöyle demişti: “Gençlerimiz ve halkımız için partinin gösterdiği önderlerden başka hiçbir kimseye anıt dikilmesine izin vermeyeceğiz.”
Şimdi BSP ve yakın çevreleri ajan-katil Jivkov’a 4 metre yüksek anıtlar dikiyor, müzeler açmaya hazırlanıyor. Başbakan B. Borisov anıtına çiçekler taşıyor.
Biz bütün hayatları yalan olan “taş kafa”, ajan ve sahte “önderler” arasında ve baskısı altında esir kalmışız. Bunu an açık ve parlak biçimde 10 Kasım 1989 günü TV seyrederken yaşadık. Moskova’da gelen emir üzerine, BKP MK Genel Sekreteri ve BHC Devlet Konseyi Başkanı görevinden indirilen Todor Jivkov tımarhanelik bir hasta gibi bakınıyordu. 35 yıl ne olduğunu fark etmeden Bulgaristan’ı yönetirken, Türk ve Pomak milli azınlıkları başta olmak üzere , halka kan kusturan, vatandaşları deliye çeviren ve çok büyük bir kısmını da “gözleri açık komaya yatıran”, hastaneye düşenlerin kendileri pencereden attı bir ülke haline getiren ve ilk fırsatta nüfusun yarısının ülkeden kaçtığı bir sapıklar diyarı haline getirmiş olması dikkat çekicidir. Onarım süreci olan ve Boyko Borisov döneminde ise (2009-2019) bu yok olma süreci daha da şiddetlendi. AB’nin en fakır, en yoksul, en cahil ve çaresizler ülkesi olduk.
Bu ülkede yalan söylemek moda değil, yaşam tarzının en değerli ilkesi haline gelmiştir. “Toplumsal ve zihinsel narım” dönemi devam ediyor ve ne zaman sona erecek bilinmiyor. Yeni değerlerin yaratılması gerekiyor. Bu yeni değerleri Todor Jivkov’un mirasçıları, onun akademilerinde okuyan “mankafalar”, profesyonel ajanlar ve ihbarcılar asla yaratamayacaktır. Taş kafaların başında gelenlerden biri olan Ahmet Doğan’dır. Tarım Bakanlığı fonlarından 10 milyon leva aşıran ve 5 evlik, 10 kişilik bir köye 10 konaklama merkezi açan Mustafa Karadayı’nın kafasının da su almış, beyninin alçı gibi serleşmeye başladığına hepimiz şahit oluyoruz. İş Allah ikisinden de kurtuluruz…
Hepimizin kafamızı körelten 9 Eylül 1944 ampulü olmuştur.
“BULGARİSTAN ONARIMDA” pankartının sahte olmadığına inanmak istiyorum.
Bulgaristan Onarımda. Kusura Bakmayınız!
Okuyanlara ve paylaşanlara teşekkürler.Bizi izleyiniz.