Türkiye’de Gönüllü Sömürgecilik: Bu Garip Ama Gerçek
Ertaş ÇAKIR
Sömürgecilik, tarih boyunca büyük güçlerin daha zayıf toplumları, toprakları ve kaynakları kontrol altına almak için uyguladığı bir yöntem olmuştur. Ancak, modern dünyanın en garip ve tehlikeli yönlerinden biri, sömürgeciliğin artık yalnızca fiziksel değil, zihinsel bir biçim almış olmasıdır. Zihinsel sömürgecilik, toplumsal yapıları, düşünceleri ve hatta değerleri, dışarıdan gelen etkilerle yönlendirme ve şekillendirme sürecini ifade eder. Türkiye’de ise, bu zihinsel sömürgecilik, adeta gönüllü bir şekilde kabul edilmiştir ve toplumun büyük bir kısmı, bunun farkında bile olmadan bu sürecin parçası olmuştur. Bu durum, tehlikeli ve garip olduğu kadar, aynı zamanda gerçek bir tehlike taşımaktadır.
Gönüllü Sömürgecilik Nedir?
Gönüllü sömürgecilik, dışarıdan dayatılan bir baskı ya da zorlamadan çok, bireylerin ve toplumların kendi iradeleriyle dış etkilere teslim olmalarını ifade eder. Bu, doğrudan toprak kaybı, askeri işgal veya sömürü şeklinde değil, kültürel, ideolojik ve ekonomik etkilere teslim olmak anlamına gelir. Bireyler, çoğu zaman farkında olmadan, dışarıdan gelen etkilerin güdümünde yaşar. Bu etkiler, çoğunlukla medya, eğitim, kültür ve sosyal normlar aracılığıyla topluma nüfuz eder.
Türkiye’de, bu tür bir gönüllü sömürgecilik büyük ölçüde küresel kültürün, dış güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen içeriklerin ve normların etkisiyle yayılmaktadır. Her şeyin dışarıdan dayatılan bir biçimde popülerleştirildiği, yerel değerlerin ve kültürlerin göz ardı edilerek yabancılaşmaya doğru adım atıldığı bir ortamda, toplum adeta bilinçli olarak, kendi kültürünü ve özgünlüğünü kaybetme noktasına gelmiştir.
Küresel Medyanın Etkisi: Bilinçli Bir Şekilde Yönlendirilme
Türkiye, medya aracılığıyla büyük ölçüde küresel kültürün etkisi altında kalmıştır. Televizyon programlarından, sosyal medyaya, haber kanallarından dijital platformlara kadar, dış etkilere açık olan bu mecralar, insanların düşüncelerini ve tutumlarını şekillendiriyor. Ancak sorun şudur: İnsanlar, bu içeriklere kendi iradeleriyle yöneliyor, izliyor ve hatta bu içerikleri kendi hayatlarının bir parçası haline getiriyorlar. Bu, yalnızca bir eğlence ya da bilgi edinme biçimi değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik bir etki aracıdır.
Birçok insan, yabancı dizileri ve filmleri izlerken, aslında kendi kimliğini ve değerlerini sorgulamaya başlamaktadır. Medya ve sosyal medyanın her an içinde bulunduğumuz yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmesiyle birlikte, bireyler, dış kültürlerin etkisiyle şekillenen bir dünya görüşüne sahip olurlar. Türkiye’deki birçok insan, adeta bir kültürel empoze altında kalmış gibi, kendi geleneksel değerlerini bir kenara koyarak, dışarıdan gelen yeni anlayışlara ve yaşam biçimlerine adapte olmaktadır. Bu, gönüllü bir şekilde gerçekleşen bir sömürgeciliktir.
Ekonomik Sömürü ve Bağımlılık
Türkiye, ekonomik bağımsızlığını kazanmak için uzun yıllar mücadele etmiş bir ülkedir. Ancak son yıllarda, dış ekonomilere, yabancı yatırımlara ve küresel güçlere olan bağımlılık, adeta bir ekonomik sömürgeciliğe dönüşmüştür. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu bağımlılığın, dış güçlerin baskısıyla değil, Türkiye’nin kendi tercihlerine ve ekonomik tercihlerine dayalı bir şekilde gelişmiş olmasıdır. Türkiye, daha iyi bir yaşam standardı ya da ekonomik kazanç uğruna, dış sermaye ve yatırımların etkisi altında kalmıştır.
Bu durum, yerli sanayilerin ve üretim kapasitesinin daralmasına, dışa bağımlılığın artmasına yol açmış, sonunda Türkiye’nin iç ekonomik gücü ve bağımsızlığı zarar görmüştür. Türkiye’nin en büyük ekonomik güçlerinden biri olan yerli üretim, bir noktada dış ekonomilerin baskısı ve küresel piyasanın dayattığı kurallar nedeniyle giderek zayıflamıştır. Sonuç olarak, dışa bağımlı bir ekonomik yapı, adeta gönüllü bir ekonomik sömürgecilik yaratmıştır.
Eğitimdeki Sorun: Kendi Zihinsel Bağımsızlığımızı Kaybetmek
Eğitim sistemi, bir toplumun geleceğini şekillendiren en önemli araçlardan biridir. Ancak Türkiye’deki eğitim sistemi, ne yazık ki, çoğu zaman dış kültürlerin ve düşüncelerin etkisinde kalmış ve bireylerin kendi kimliklerini bulmalarını engelleyen bir yapı haline gelmiştir. Eğitimdeki bu dış etkiler, bir yandan küresel eğitim sistemleriyle uyumlu olmayı amaçlarken, bir yandan da yerel değerleri, gelenekleri ve kimlikleri göz ardı etmektedir.
Bu durum, gençlerin özgün düşünme ve eleştirel bakış açısı geliştirmelerini engellemektedir. Eğitim sisteminde yerleşen tek tip düşünce tarzı, bireylerin kendilerini doğru şekilde ifade etmelerini zorlaştırmakta ve toplumun zihin dünyasını tekdüze hale getirmektedir. Bu da, Türkiye’nin gençlerinin sadece yerel değil, küresel güçlerin ideolojik etkisi altında kalmasına sebep olmaktadır. Zihinsel bir bağımsızlık oluşturmak yerine, gençler kendi kültürel kimliklerinden uzaklaşarak, dışarıdan gelen düşüncelerin etkisi altına girmektedirler.
Sonuç: Gönüllü Sömürgecilikten Kurtulmak İçin Ne Yapmalıyız?
Gönüllü sömürgecilikten kurtulmak, bir halk olarak kendi değerlerimizi, kültürümüzü ve kimliğimizi yeniden sahiplenmekle mümkün olacaktır. Öncelikle, toplumu etkileyen dış kültürel ve ideolojik baskılara karşı daha bilinçli olmalı ve bu baskılara karşı direnç geliştirmeliyiz. Medya, eğitim ve kültürel yapılar aracılığıyla yerel değerlerimize sahip çıkmalı, bu değerleri gelecek nesillere aktarmalıyız.
Ekonomik bağımsızlık için de dışa bağımlılığı azaltarak yerli üretimi teşvik etmeli ve kendi iç kaynaklarımıza daha fazla yatırım yapmalıyız. Bu, sadece ekonomik değil, kültürel bir bağımsızlık için de gereklidir.
Gönüllü sömürgecilikten kurtulmak, bir milletin özgürlük mücadelesi için en önemli adımlardan biridir. Ancak bu, sadece dış güçlere karşı değil, aynı zamanda kendi içimizdeki zihinsel bağımlılıklara karşı da bir mücadele olmalıdır. Kendimize ve kendi değerlerimize sahip çıkarak, daha özgür ve bağımsız bir toplum inşa etmemiz mümkündür. Bu, bir tercih değil, millet olarak geleceğimizi koruma sorumluluğumuzdur.