Türkiye-Libya MEB Anlaşması ve Bugünkü Gerçeklik

1. Jeopolitik Açıdan: Doğu Akdeniz’in Yeni Haritası
2019’da imzalanan MEB (Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma) Anlaşması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki uluslararası deniz hukukuna dayalı ilk güçlü hamlesiydi. Yunanistan, Güney Kıbrıs ve arkasındaki Avrupa bloğu bu hamleyi gayrimeşru ilan etmeye çalıştı. Ancak uluslararası hukukta karşılıklı kıyısı bulunan iki ülkenin anlaşmasıyla deniz yetki alanı belirlenebilir ilkesi gereği, Türkiye’nin adımı sağlam temellere dayanıyordu.

Bu anlaşmayla birlikte:
Türkiye’nin Mavi Vatan doktrini resmiyet kazandı.
Türkiye, Yunanistan’ın “ada devleti” üzerinden yaratmak istediği deniz ablukasını fiilen kırdı.
Doğu Akdeniz’deki tüm enerji ve güvenlik denklemi yeniden şekillendi.

2. Askeri Açıdan: Sahadaki Varlık Masada Etki Getirdi
Türkiye’nin Trablus yönetimine verdiği askeri ve teknik destek, sadece Libya’daki güç dengesini değiştirmekle kalmadı; aynı zamanda doğrudan Türkiye’nin stratejik güvenlik dokusunu koruma altına aldı.

Unutulmamalıdır ki:
Hafter’in Trablus’a saldırısı durdurulmasaydı, Türkiye’nin MEB anlaşması çökerdi.
Libya’ya verilen SİHA, radar, eğitim ve danışmanlık desteği, Hafter’i geriletti, sahayı yeniden şekillendirdi.

Askeri varlık diplomasiyi mümkün kıldı.
Bugün Hafter cephesinin imzaya razı gelmesi, sahada kaybettiklerini masada telafi etme arzusudur. Ancak artık masa Türkiye’nin çizdiği hatlarla kurulmaktadır.

3. Diplomatik Açıdan: Dirençten Haklılığa
Türkiye’nin 2019’dan itibaren yaşadığı diplomatik baskılara rağmen kararlılıkla sürdürdüğü bu süreç, şimdi haklılığın tescili hâline gelmiştir. Fransa, Yunanistan, Mısır gibi aktörler Türkiye’yi yalnızlaştırmaya çalıştı, ancak şu gerçekler ortaya çıktı:

AB ve ABD’nin bölgesel çıkarları Libya’da Türkiye’yi dışlayarak korunamaz.
Trablus yönetimi, Türkiye’yle iş birliğinden vazgeçmemiştir.
Hafter cephesi bile bugün Türkiye’nin varlığını yok sayarak ilerleyemeyeceğini kabullenmiştir.
Bu durum, Türkiye’nin çok boyutlu dış politika gücünün ve sabırlı stratejisinin zaferidir.

4. Enerji Politikası Açısından: Doğalgaz, Boru Hatları ve Gelecek
MEB anlaşması, aslında sadece bir deniz sınırı çizimi değil, bir enerji koridoru ilanıdır.

Şunlar öne çıkmaktadır:
Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin adil paylaşımı için Türkiye’nin dışlanması mümkün değildir.
Anlaşma, Libya üzerinden Türkiye’ye uzanan enerji boru hatları için hukuki zemin oluşturmuştur.
Türkiye bu anlaşmayla, enerji diplomasisinde kalıcı bir oyuncu hâline gelmiştir.
Bu durum, Türkiye’yi enerji güvenliğinde transit ülke değil, oyun kurucu ülke pozisyonuna taşımaktadır.

📌 Sonuç: Türkiye’nin Stratejik Hafızası ve Dirayetli Yürüyüşü
2019’dan bugüne kadar geçen sürede, Türkiye dışlandığı tüm platformlarda yeni platformlar kurdu, yalnız bırakıldığı her masada kendi masalarını kurarak ilerledi. Libya örneği, Türkiye’nin:

Sabırlı stratejiye,
Askeri caydırıcılığa,
Uluslararası hukuka dayalı kararlılığa,
Ve medeni diplomasiye nasıl ustalıkla başvurduğunun canlı kanıtıdır.
Ve şimdi bu sürecin meyveleri toplanıyor.
Hafter’in bile imzaya hazır olduğu noktada, dünya şunu görüyor:
“Türkiye sadece bir devlet değil, bir strateji aklıdır.”