Tek İhtiyacımız Samimiyet

Rafet ULUTÜRK
Hayatın koşturmacası içinde, bazen en basit ama en önemli şeyi unuturuz: samimiyeti.
Günümüz dünyasında samimi niyet ve davranışlar, adeta kaybolan bir değer haline geldi.
İlişkiler, dostluklar, hatta kendi iç dünyamız bile zaman zaman samimiyetten uzaklaşıyor.
Peki neden? Neden bu kadar zor hale geldi içten olmak, duyguları ve niyetleri açıkça paylaşmak?
Belki de bu sorunun cevabı, basit ama rahatsız edici:
İyi niyetlerimizi saklama gereği duyuyoruz çünkü çevremizden bir karşılık bekliyoruz.
Samimiyet, karşılık beklemeden yapılan bir harekettir.
Bir gülümseme, bir teşekkür ya da içten bir “nasılsın” bile bazen mucizeler yaratabilir.
Ama çoğu zaman bunlar bile hesaba kitaba dökülüyor.
Oysa samimi niyet, insan olmanın özüdür.
Bir arkadaşınıza sadece var olduğu için minnettar olmak, bir yabancıya hiçbir çıkarınız olmadan iyilik yapmak ya da hata yaptığınızda özür dilemek… Bunların hepsi birer samimiyet göstergesidir. Ve samimiyet bulaşıcıdır; bir kişi içten davrandığında, bu tavır çevresindekilere de sirayet eder.
Samimiyetin olmadığı yerde, güvenin yerini şüphe alır.
İnsanlar niyetlerden emin olamaz ve bu durum, ilişkileri yıpratır. Oysa biraz samimiyet, biraz içtenlik her şeyi değiştirebilir. Sadece insanlarla olan bağlarımızı değil, kendi ruhsal sağlığımızı da iyileştirir. Çünkü samimi olmak, aynı zamanda kendimizle barışık olmayı gerektirir.
Hepimiz daha iyi bir dünya istiyoruz. Daha anlayışlı, daha sevgi dolu, daha adil…
Ama bu dünyayı yaratmak, bir yerden başlamayı gerektiriyor: Niyetlerimizden.
Eğer niyetlerimiz samimi olursa, diğer her şey de kendiliğinden düzelir.
Bugün, bir dakikanızı ayırın ve etrafınızdaki insanlara samimi bir şekilde yaklaşmayı deneyin.
Belki bir arkadaşınıza içten bir teşekkür edin, belki de kendinize biraz şefkat gösterin.
Göreceksiniz ki dünya, küçük ama anlamlı bir şekilde değişmeye başlayacak.
Unutmayalım: Tek ihtiyacımız samimiyet, tek yolumuz samimi niyet.