Sevmek Üzerine: İslam’ın Emri, Diğerlerinin Tercihi
Rafet ULUTÜRK
Dünyanın büyük dinleri, insan ilişkilerine dair farklı öğretiler sunar.
Yahudilik’te sevgi, insanın kendi tercihiyle şekillenir.
Tevrat, “işine gelirse sev” dercesine bir yaklaşım sunar. Hristiyanlık’ta ise İncil, sevgiyi bir ideal olarak öne koyar ama uygulamak tamamen kişinin isteğine bağlıdır:
“Canın istiyorsa sev.” Peki ya İslam? İslam, meseleyi bir emir haline getirir: “Seveceksin.”
Bu çok önemli bir farktır. Çünkü sevgi İslam’da bir zorunluluktur, bir hayat biçimidir.
Müslüman, Müslüman’ı sevmek zorundadır. Bu bir seçim değil, imanın gereğidir. Kalbinde kin tutmak, mümin kardeşini dışlamak, inancı gereği mümkün değildir.
Sevmek, İslam ahlakının temel direklerinden biridir.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” hadisi, bu anlayışı en güzel şekilde özetler.
Sevgi, sadece duygusal bir tercih değil, Müslüman olmanın bir şartıdır. Bir mümin, hem Allah’ı hem de O’nun yarattıklarını sevmekle yükümlüdür.
Sevginin Adaleti ve Ahlakı
İslam’da sevgi, körü körüne bir bağlanış ya da menfaat ilişkisine dayalı bir his değildir.
Adalet ile dengelenmiş bir sevgidir. Sevgi, zulme göz yummayı, haksızlığa ortak olmayı gerektirmez. Aksine, Allah sevgisi ve kardeşlik bilinci, hak ve hukuku gözetmeyi, haksızlığa karşı durmayı zorunlu kılar.
Bugün dünya, sevgiyi bireysel bir tercih olarak sunuyor. “Sevmek istemiyorsan sevme” anlayışı hâkim. Oysa İslam, “seveceksin” diyor, çünkü sevgi olmadan toplum ayakta duramaz.
Kardeşlik, dayanışma, merhamet ve şefkat ancak sevgiyle var olabilir.
O halde soralım: Günümüzde Müslümanlar birbirlerini gerçekten seviyor mu? Yoksa kin, nefret, mezhepçilik ve çıkar ilişkileri mi ağır basıyor? Sevmek, ibadet kadar önemliyse, bu ibadeti hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz?
İslam, bize sevmeyi emrediyor. Peki biz, bu emre ne kadar uyuyoruz?