ŞANLI DİRENİŞ Ve MİLLETİN ZAFERİ:15 TEMMUZ’U ANLAMA ŞUURU

Nevzat ÖZTÜRK

Devlet olmak, millet olmak hiç de kolay değil. Hiç ağaçların kısa zamanda büyüyüp birden bir orman olduğunu gördünüz mü? Hiç tarihin bir devrinde birden bir milletin ortaya çıktığını okudunuz mu? Ulu çınarlar gibidir millet olmak, zaman ister. Kök salmak için, yurt tutmak için zaman ister, emek ister, can ister. Anadolu’yu Türklerin teşrifinden bu yana az zaman geçmedi, dile kolay neredeyse 950 yıl, bu yıllar boyunca hep şehitlerin kahramanlıklarıyla anıldı bu topraklar. Alparslan’dan Ertuğrul’a, Osman Gazi’ye Yıldırım Beyazıt’a, Fatih’ten Abdülhamit Han’a oradan Kurtuluş Savaşı’na medeniyetlerin kesişim noktası bu topraklarda hep bir varoluş ve diriliş mücadelesi ola geldi. Beylikler dağıldı, imparatorluklar kuruldu, imparatorluklar dağıldı Cumhuriyet yeşerdi. Karşı tarafta sürekli aktörler değişti ama bu varoluş, diriliş mücadelesi hep canlı kaldı. Ama bu varoluş mücadelelerinden hiçbiri 15 Temmuz gecesindeki kadar can yakıcı olmadı. Bu kadar acımasız, bu kadar garip, bu kadar insafsız, bu kadar kahpe ve sinsi bir oyun görülmedi şimdiye kadar bu topraklarda.

Tarih boyunca din, vatan, millet ve manevi değerler uğrunda savaş meydanlarına, cephelere seve seve koşan ve ölümün kucağına atılan aziz milletimiz; 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain darbe girişimini bir işgal olarak gördü ve FETÖ/PDY teröristlerinin karşısına bu şuurla dikildi. Tankın, topun, uçağın, helikopterin karşısına sadece imanıyla, inancıyla, yüreğiyle çıkan aziz milletimiz, hain darbe girişimini bozguna uğrattı. O gece Türkiye; tüm renklerini, meşreplerini ve farklılıklarını geride bırakarak tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet olmanın şuuruyla birleşti. Milletimiz, hukukuna sahip çıkarak iradesini hiçe sayma girişimine karşı koydu ve kaderini heveslerine göre çizmeye çalışanlara “dur” dedi. O gece milletimizin destansı zaferi yanında, İslam dünyasının duaları, niyazları ve yakarışları da bize güç verdi. Türkiye’nin en uzun gecesinde 249 vatan evladı şehit oldu, 2196 kardeşimiz ise gazi rütbesine erişti.

15 Temmuz, ülke ve toplum tarihimiz açısından bir milattır. Fert, millet, devlet ve medeniyetimiz açısından tarihin önemli bir eşiğinde olduğumuzu göstermektedir. Bu zor zamanda her vatandaşımız ihanet girişimine tepki vermiş ve halkımız ortak idealler çerçevesinde bir araya gelerek bir destan yazmıştır. 15 Temmuz sadece bugün değil, ülke tarihinde de yüce milletimizin şanlı bir zaferi olarak yerini alacaktır. 15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıl dönümünde, cesur yürekleri ile destan yazan şehit ve gazilerimizin aziz hatırasına sahip çıkmak, bu şuuru, bu inancı fert ve millet olarak yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak vatan borcumuzdur.

Tarihinin en ağır imtihanlarından birini yaşayan ülkemiz, 15 Temmuz 2016 gecesi hayâsız bir akına maruz kalmış, Allah’ın inayeti, idarecilerimizin dirayeti, aziz milletimizin cesareti ve kahraman silahlı güçlerimizin üstün gayretleriyle bu büyük tehlike bertaraf edilmiştir. Yaşanan hain darbe girişimi, sadece ülkemizi değil, Müslüman dünyayı ve umutlarını barışa, adalete ve itidale bağlamış olan insanlığı da hedef almıştır. Zira bizler biliyoruz ki, aziz milletimiz hem ateşler içinde yanan coğrafyamızın hem de insanlığın umududur. Hakikatsizlik girdabında sürüklenen dünya, İslamofobi ile çalkalanan Batı, mazlum toprakların Müslümanları bizden çok şey beklemektedir. Böyle bir beklentiyi sona erdirmediği, mazlumların hamisi olmuş bu milleti muhafaza buyurduğu için Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamd ediyoruz.

15 Temmuz, devletimizin bekasını hedef alan, toplumumuzun değerlerini hiçe sayan, müstevli emeller uğruna memleketini ateşe vermekten çekinmeyen bir zihniyetin ürünüdür. Yıllar yılı tezgâhlanan sinsi bir plan 15 Temmuz gecesi sahneye koyulurken, sanki Allah Teala’nın asırlar önce beyan buyurduğu bir hakikat yeniden tecrübe edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu hakikat şöyle yer alır: “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya kalkışmıştı da, Allah (buna engel olmuş) onların ellerini sizden çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sakının. Müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Maide, 5/11.)

Arkasına birçok şer odağının desteğini alarak güçlenen ve sadece darbe değil, aynı zamanda katliam planları yapan FETÖ yapılanmasının karşısında milletimizi muzaffer eyleyen, ilahî kudretten başkası değildir. Bu asi topluluğa karşı göğsünü siper eden halkımızın yegâne istidadı ve imdadı, Allah’a olan imanı ve vatana olan aşkıdır. Hak Teala, bu imanı ve aşkı karşılıksız bırakmamıştır. Bu nedenle O’na olan hamdimizi ve şükrümüzü artırmak öncelikli vazifemiz olmalıdır. Diğer birvazifemiz ise, şehitlerimizin hakkını vermek, gazilerimizin kıymetini bilmektir. Milletinin onurunu ve hukukunu, evlatlarının geleceğini korumak uğruna bu gecede hayatlarını kaybeden şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Onlar Malazgirt’ten Çanakkale’ye uzanan bir destanın satırları, şüheda ecdadın şüheda torunlarıdır. Bizlere o gece özgürlüğümüzü ve bütünlüğümüzü hediye etmekle kalmayıp, adeta hepimizi uyandırarak bilincimizi harekete geçirdiler. Acıdan ders almanın, zafer coşkusundan bir şuur inşa etmenin yolunu açtılar. Biliyoruz ki onlar için hayat devam etmektedir. Emanetleri ise kurtuluşumuz uğruna can veren bütün şehitlerimizle birlikte bizlerin omzundadır.

15 Temmuz bizlere göstermiştir ki, hiçbir güç Allah aşkı ve vatan sevgisiyle dolu yüreklerden daha üstün olamaz. Devletimizin bütün kurumlarını yerle yeksan etmeyi, irademizi çökertmeyi, milletimizi sindirmeyi ve İslam ümmetinin umudunu toprağa gömmeyi hedefleyenler, rezil ve zelil olmuşlardır. Aklını, idrakini, izanını ve vicdanını ihanet odaklarına kiralayanlar, kendi tuzaklarında boğulmuşlardır. Her kim vatanın, ümmetin, mazlumun, mağdurun ve muhacirin yanındaysa Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve inayeti onun yanında olmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in beyanı açıktır: “Sakın üzülmeyin ve gevşemeyin, eğer inanıyorsanız üstün olan, en yüce olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 3/139.)

15 Temmuz darbe girişimi yüksek maliyetler doğursa da devlet ve toplum nezdinde FETÖ ile yapılan mücadelenin meşruiyetini pekiştirmiştir. Bu dönemden sonra özellikle Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) devlet organları önemli ölçüde FETÖ’den arındırılmıştır. Türkiye’nin uluslararası ölçekte FETÖ mücadelesi de önemli bir ivme kazanmış ve örgüt ile irtibatlı olduğu bilinen eğitim kurumlarının kapatılması talep edilmiştir. Türkiye’nin bu talebi bazı ülkeler tarafından olumlu karşılanmış ve özellikle eğitim alanında FETÖ’nün kurumları devre dışı bırakılmıştır. Bunun yanı sıra Körfez İşbirliği ve İslam İşbirliği Teşkilatları da FETÖ’yü terör örgütü olarak ilan etmişler ve 15 Temmuz darbe girişiminin bu örgüt tarafından tertiplendiğini deklare etmişlerdir. İslam dünyası ve Afrika kıtasında FETÖ ile mücadelede etkin iş birliği söz konusu iken başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinde de aynı etkinlik görülememektedir. Demokrasi ve insan hakları konusundaki ilkesel yaklaşımları ile kendilerini ön plana çıkartan Batılı ülkelerin FETÖ’ye ilişkin pasif tavrı, örgütün diasporada etkinliğini devam ettirmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Bundan sonraki süreçte FETÖ ile etkin, kararlı ve her alanda yürütülecek sistematik bir mücadele esasının belirlenmesi hayati önem taşımaktadır. Bu doğrultuda devletin yanı sıra bütün toplumsal unsurların seferber edileceği topyekûn bir mücadele konsepti belirlenmelidir. Hem yurt içi hem de yurt dışında bazı önlemler alınmalı ve bu doğrultuda şu çalışmalar yapılmalıdır:

  1. Terör örgütlerinden arındırma pratiklerinde dünya örnekleri izlenmeli ve bu konuda kapsayıcı bir model geliştirilmelidir.
  2. Türkiye’deki dini yabancılaşma ortamından beslenen ve mensuplarını çarpık bir teolojik formasyonla bilinçlendiren örgütün, her türlü söylem ve eylemleri deşifre edilmelidir. Bu alanda başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere diğer kurumlarla koordineli bir karşı söylem geliştirilmeli ve örgütün bu yönüne dikkat çekilmelidir.
  3. Diasporadaki sosyal ve ekonomik sermayeleri göz önünde bulundurulduğunda örgütün sadece ülke içerisinde pasifize edilmesinin sorunu bütünüyle çözmeyeceği açıktır. Mistik metafizik bir dile sahip olan örgütün içerisinde lidere mutlak itaatin sorgulanmadığı hesaba katıldığında lider tasfiyesinin (decapitation) ne denli gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda terör örgütlerinde lider tasfiyesinin örgütün çözülmesinde ana etmen olduğu ve bu doğrultuda adımların atılmasının zaruri olduğu gerçeğinden hareketle somut adımlar atılmalıdır. Diasporada üretilen karşıt söylemlerinin etkisizleştirilmesi adına koordineli bir kamu diplomasisi yürütülmelidir.
  4. Batılı uzmanlar ve küresel medyanın Türkiye temsilcilerine FETÖ ile ilgili tanıtıcı bilgiler verilmeli ve periyodik toplantılar yapılmalıdır. Yeni dinî hareketlerle karşılaştırmalı örnekler sunulmalı ve örgütün tehlikelerine dikkat çekilmelidir. Batı kamuoyu nezdinde etki gücü yüksek olan kurumlara FETÖ örgütünün hiyerarşik ve şeffaf olmayan yapısı bütün ayrıntılarıyla gösterilmelidir. Hollanda, Almanya ve ABD gibi ülkelerde FETÖ ile ilgili önceden yapılan kapsamlı araştırma ve soruşturmalar yeniden gündeme getirilmeli ve söz konusu ülkelerin bu konuda aldığı tedbirler ortaya koyulmalıdır.
  5. FETÖ’nün devlet içinde bu kadar güçlenmesindeki en önemli neden, hiç şüphesiz bunların eğitimle ilgili çalışmalarıdır. Bu terör örgütü devletin ihmal ettiği birçok sahayı doldurmasını iyi bildiği ve bunu değerlendirdiği açıktır. Eğitim sistemindeki yanlışlar ve açıklar bunları besleyen en önemli damar olmuştur. Devletin en azından bundan sonra daha anaokulundan başlamak üzere eğitim sistemine köklü çözümler sağlaması ve öncelikle öğrenciler için devlet eliyle her trülü barınma imkânları sağlanmalıdır.
  6. FETÖ para ve zenginlik, para ve makam dağıtıp, devlete alternatif olan bir sistem inşa etmeye çalışmakla birlikte, üyelerine ölümden sonraki hayatlarında cennete gideceklerine dair vaatler de vermektedir. Burada örgütün psikolojik öğelerin yanı sıra inançları kullanması durumu da söz konusudur. Cenneti vaat etmesi sonucunda gerçekleştirdiği tüm ahlaksızlıkları ve hukuksuzlukları meşrulaştıran FETÖ’nün (ki bu noktada DAEŞ’e benzemektedir) üyelerine her türlü eylemi yaptırabilme etkisi söz konusudur. Dolayısıyla bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığına da önemli bir görev düşmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı teolojik açıdan FETÖ ve DAEŞ gibi yapıların dinî sahaya nüfuzlarına müsaade etmemeli, dinî kural ve değerlerin çarpıtılmasına karşı sistematik mücadele verilmeli ve dinin örgütler tarafından araçsallaştırılmasının, din temelli radikalleşmenin de önüne önüne geçmelidir.
  7. Katı laiklik uygulamaları, din temelli toplulukların örgütlenmelerinin kapalı nitelikte olmasına neden olmuştur. Bu toplulukların sivil toplum kuruluşları gibi faaliyet göstermeleri beklenmiş, ancak bu yapılar sivil toplum örgütlenmesi niteliğinde de kalamamıştır. Dolayısıyla ilgili alanlarda devletin denetimi büyük önem arz etmektedir. Bu minvalde gerekirse bu yapılanmaların kontrolü adına Tekke ve Zaviyeler Kanunu yeniden gözden geçirilmelidir. Dinî örgütlenmelerin dinî sahada tutularak bunların bürokraside yapılanmalarının önüne geçilmelidir. Bürokrasi FETÖ’den boşalan yerlere göz diken ve devlet içerisinde örgütlenme gayretinde olan başka gruplara da kesinlikle göz yumulmamalıdır. FETÖ ile mücadelenin dinsel değil siyasi bir mücadele olduğu, FETÖ gibi terör örgütlerinin siyasi alanda yayıldıkları hususu vurgulanarak, kamuoyu aydınlatılmalıdır.
  8. FETÖ soruşturmaları sonucunda kamu hizmetinden ihraç edilen kişilerin yakınlarının radikalleşmemeleri için bir kontrol mekanizmasının kurulması gerekmektedir. Kamudan ilgili bir kaç kurumu bu konuda çalışma yapmak üzere görevlendirmek gerekir.

İsmi barış, esenlik, saadet, adalet anlamlarına gelen yüce dinimizin bin yıldır bayraktarlığını yapmış; farklı dine, kültüre, inanca mensup insanları adaletle yönetmiş ve bu tarihsel geçmişiyle sadece İslam dünyasının değil, tüm mazlum milletlerin umudu olan yüce milletimiz, varlığını ve gücünü zorbalıktan, sömürüden, baskıdan alanların birinci derecen düşmanı olmuş ve olmaya da devam etmektedir.  Çünkü biliyorlar ki! Türk milletinin ve devletinin güçlü olması, İslam dünyasının ve tüm mazlum milletlerin güçlü olması demektir. Bu sebeple milletimizin ve devletimizin iradesini zayıflatmak, birlikteliğini bozmak için fırsat bekleyen iç ve dış düşmanlar buldukları her fırsatta harekete geçmeyi ihmal etmemişlerdir. 15 Temmuz gecesi yaşananlar bunun örneklerinden birisidir.

Hepimiz şunu iyi bilmeliyiz. Bu vatan hepimizin. Vatanımızı seviyorsak , milletimizi seviyorsak işimizi iyi yapacağız. Öğrenci isek öğrenciliğimizi, öğretmen isek öğretmenliğimizi, memur isek memurluğumuzu, esnaf isek esnaflığımızı, çiftçi isek çiftçiliğimizi iyi yapacağız. Vatanımıza, devletimize, demokrasimize her şart ve durumda sahip çıkacağız. Şu unutulmamalıdır ki; devletin sahibi millettir. Milletin üzerinde bir güç yoktur. Demokrasi herkes için gerekli vazgeçilmez bir unsurdur. Yöneticileri millet seçer ve ancak milletin kararı geçerlidir.

Tarihimize kara bir leke olarak geçen menfur olay sebebiyle hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet; milletinin yanında yer alan asker, polis ve sivil tüm yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.  Başta Cumhurbaşkanımız ve Başkomutanımız Recep Tayyip ERDOĞAN olmak üzere, siyasi iradeye, siyasal partilerimize, tüm kamu kurum ve kuruluşlarımıza, demokrasi için meydanlara inen sivil toplum kuruluşlarımıza (özellikle BULTÜRK’e milletimizi bilinçlendirdiği için), kendi içindeki kirli oyunu bozan askerimize, güvenlik güçlerimize ve demokrasiye olan inancıyla 15 Temmuz 2016 Cuma gününden itibaren tüm geceleri sokaklarda geçiren milletimize bu hain girişime karşı gösterdikleri dik duruş nedeniyle minnettarız.

Ay yıldızlı bayrağımızın gölgesinde onurlu, yürekli ve huzurlu insanlar olarak geleceğe yürümek istiyorsak; millet olmanın değerini, bizi dipdiri ayakta tutan ezanların, salaların ve inanç değerlerimizin kıymetini, tarih şuuru ve vatan sevgisinin önemini, ruh hafızasına kazınmış sahih bir dindarlığın desteğine ihtiyacımız olduğu bilincini hep diri tutmalıyız.

Yüce Rabbimiz bir daha milletimize böyle kötü günler göstermesin. Vatanımıza, bayrağımıza, mukaddesatımıza göz diken iç ve dış düşmanların, ihanet şebekelerinin bütün hile ve tuzaklarını boşa çıkardığı için Yüce Rabbimize sonsuz hamd olsun. Millet olarak birliğimiz, beraberliğimiz, kardeşliğimiz hep daim olsun. Bütün şehitlerimizin ve gazilerimizin manevi dereceleri yüksek olsun. Yarınlarımız hep aydınlık olsun…

Allah’a emanet olunuz…