Rüzgâr Dönüyor -3

Tarih: 29 Eylül 2019
Yazan. Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu: Bulgaristan’da Yeni Toplumsal Enerji Uyanıyor

Seçim kapısı açıldı. Kampanya başladı. Muhtar ve belediye başkanı görevlerine kimlerin seçileceği belli oldu. Seçim olmadan nasıl belli oldu?  diye soranlara cevabımız kesin. Eski kuşak yerinde kalıyor. Görev ve nesil değişimi yok. Politik havada sanki sihirli bir denge sağlandı. Ansızın huzur bastı. Yani taraflar uzlaşıp anlaştılar gibi. Uzlaştıkları nokta ise, eski hamam eski tas, yola devam.

Bir ay önce Bulgaristan’a bir gençlik enerjisi patlaması hissedilmişti. Sözde demokrasi koşullarında doğup yetişen ve artık yetişkin yaşa basan gençlerimiz “verin artık toplumsal işlerin dizginlerini bize” sesi yükselttiler. Son yıllarda güçle yükselen umut yüklü sesti bu. Türk ocaklarından, obalarımız köy ve kasabalardan gelmesi hepimizi sevindirmişti.

Yeni kampanya açılmazdan önce, Başbakan uzun bir ziyaret için Güney Kore’ye gitti. O ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve iş adamlarıyla görüşmelerinde “ama gelin bizim ülkemize yatırım yapın” diye ısrarla yalvardı. Sanki memlekette iş yapacak adam kalmış da, Güney Kore sermayesinden medet umuyoruz. Olayın üzerinde düşünüldüğünde, köyleri boş, tarlaları nadas, nüfuslu emekli çağında memleketimizde kendimiz taşı sıkıp su çıkaracağımıza, hep dış ülkelerden yatırım bekliyoruz. Dıştan gelen yatırımla biz değişemeyiz, yenilenemeyiz, baş kaldırıp medeni bir ülke olamayız. Demek oluyor ki 2009’dan beri iktidarda olan bu Borisov hükümeti  “statiko” olarak anılan şu var olan ve sürüp giden vahim durumu daha da yaşatma çabasındadır. Yani değişiklikler yolunu bu seçimde de tıkamak, kesmek istiyor.

Beklenen değişiklikle ilgili analizimiz şöyledir:
27 Ekimde 6 bin muhtar adayı yarışa çıkacak. 70 partiyi temsil ediyorlar. Açıklanan program yok. Niyetlerinde olan vermek değil, bir şeyler almak. Bizdeki demokrasinin hamlığından kaynaklanan bir olay bu.

Bugünkü sözde demokrasimiz ve onu günümüzde temsil edenler, totaliter düzenin bağrında yani baskı ve terör ortamında mayalanmışlardı. Onlar asalaklığı, vahşetleri ve zulmüyle ünlü komünist toplumun bağrında 7-9 ay arası kaldıktan sonra dünyaya geldiler. Anneleri sayılan totaliter toplum bağrında malak besliyordu. “Yavrucuk”  zülüm toplumundan sürekli aldı. Beslendi.  Hatırlarsanız ilk milyonerler, hukuk dışı yaşayanlar, asalaklar, korumalılar, malak gibi göle yatıp serinlerken hür yaşamak isteyenler, demokrasinin doğum gününden önce, daha biz 1989 Mayısında ayaklanmazdan önce, anneler “çocuklarının soluyabileceği temiz hava için” Ruse mitinglerine toplanmazdan önce, lükse arabalarla sokaklarda dolaşmaya başlamıştı.

1989’un 10 Kasım günü totaliter rejim sanki çöktü fakat hak etmeden alan, sürekli isteyen, denetimsiz tüketen ama asla doymayan zengin tabaka artık oluşmuş ve ayakta kalmıştı. Sosyalizm yıllarında oluşturulan bütün maddi ve manevi değerleri gasp edip tüketmeye başladı. Malak, erginlik çağında manda oldu. Kör sofra yıllarına  “Geçiş Dönemi” dediler. Toplumu yönetmeye göz koyan bizim manda bu dönemde bulduğunu tüketmeye devam etti. Biz ise dibe vurduk. Kendimizi, ailemizi, toplumu geçindiremez olduk. Demokrasiyi yönetme umutlarıyla gelen bizim manda totaliter komünist annesinin bağrında ve doğunca bebe ve ergin olarak her şeyi tükettiğini görenler yetişkin çağını beklemeye başladılar. Nihayet yiyip içip bataklıkta yatan mandanın gölden çıkacağı gün gelir dediler.  Bir türlü gelmedi.  Neyse insanların bataklığın etrafından kaçışı başladı.

En sonunda 30 yaşını dolduran Bulgar mandasının yetişkin çağına ayak bastığı ve bir şeyler üretip halka vereceği gün geldi.  Demek istediğim bizdeki demokrasinin de artık bir şeyler üretip halka vereceği gün gelmiştir.

İşte böyle bir ortamda, Başbakan Borisov’un 27 Ekim seçimlerinden hiç kimse hiç bir şey beklemesin anlamına gelen, Güney Kore ziyaretleri yaptı. Orada artık kocaman manda olan totalitarizm malağını beslemek için daha büyük mama aradı. Durumundan memnun, hiç bir şey istemediği ortadadır.

Halkımız bu gibi durumları defalarca yaşadı.
Seçim listelerini gözden geçirdim. Eski hamam eski tas. Genç dinamik iş yapacak tek kişi yok.  Adaylar kampanya başlamadan önce yemlendiler. “İtleri susturma” taktiği bizde daha Birinci Ferdinand Saks-Koburg-Gotski zamanından (1887-1918) yıllarından kalma köklü bir adettir.

Birinci Ferdinand Bulgaristan’a Prens olarak gönderilirken (1887) Almanya hükümeti kendine süresiz fuzuli maaş bağlamış ve 1948’de hayata gözlerini yumarken de aynı parayı emekli maaşı olarak almıştır.

Rus Çarı II. Aleksandır, Prens Ferdinand’ı elinden kaçırmamak için kendisine karşılıksız 2 milyon 200 bin Fransız Frankı vermiştir.

Alman Başbakanı Oto von Bismark da Ferdınand’a 1 milyon Alman Mark’ı hediye etmiştir.

Osmanlıya 1912’de savaş açan Ferdinand aynı zamanda maaşlı bir Osmanlı Mareşalıdır.

O dönem Bulgar meclisinde belirlenen ve sürekli zamlanan Prens ve Çar maaşları, gelir ve giderlerine, Bulgar vatandaşlarından da kişi başı 1 leva Çar parası toplanmıştır.

Meselenin köküne indiğimizde 1789’da Bulgar Liberal ve Konservatif partilerin dış kaynaklı kurulduğu dikkati çeker.

Bulgar Halk Çiftçi Partisi de Alman Fonlarından destek almıştır.

Bugünün ırkçı faşistlerin VMRO partisi  1920-30’larda para kaynakları Belgrat’a ve Moskova’ya uzanır.

Bulgaristan Komünist Partisi Komünist Enternasyonal’in bir koludur.

Dış kaynaksız kurulan Bulgaristan Demokratik Güçler Birliği (CDC) birkaç yılda kurumuştur. Demokratik Güçler Birliği ile iktidar olan İvan Kostov devlet taşınmazlarının % 46’sını özelleştirerek ve 15 bankanın suyunu çekerek ayakta kalmıştır. Moskova borusunun vanası kapanınca baş sosyalist Sergey Stanişev’in bile 2009’da palasını pırtısını toplayıp Batı Avrupa’yı boyladığını herkes gördü.

2009’dan beri iktidar’da bulunan GERB partisi ve Başbakan Boyko Borisov, erk ipinin kopmamasını Bulgaristan Elektrik Enerjisinin % 40’ını üreten, Amerikan mülkünde olan “Maritsa İstok”  Kömür Elektrik Santralinin ürettiği elektriği Bulgar devletine yani fakir halkımıza 3 kat pahalıya satmasına borçludur.

Fakat bizim mandanın  bir şeyler üretip halka vereceği gün geldi. Şimdiki durgunluğun  derin nedenleri henüz bilinmiyor ama yakında su yüzüne çıkar İş Allah! GERB partisinde derin bir bunalım yaşanıyor. Amerika’dan gelen “siz ne yapıyorsunuz orada?” sorularının  anlamı aslında “bu totalitarizm mandası artık bir şeyler vermeye başlamayacak mı?” anlamındadır. Bulgaristan’da 420 bin hazır yiyici olduğunu herkes biliyor. Milyonerler tabakası oluştuğunu bilmeyen yok. Yoksul halkın kölelik devrindeki gibi ezildiği ortada! Halkın çilesine derman yok. Ve bu durumu değiştirmeden yaşatmak için Başbakan Borisov yatırım yani para aramak için Güney Koreyi boylamıştır.

Seçim kampanyasıyla birlikte sivrilen GERB eski Başkanı Tzvetan Tzvetanov’un “Avrupa Atlantik Güvenlik Merkezi” partilerle görüşüyor, Avrupa Merkezlerini dolaşıyor, sanki “artık para bende” der gibi hava atıyor.

Bulgar sosyolojisine inanılırsa, Boyko Borisov ile birinci yardımcısının arasının açılmasının sebebi “Amerikan fonlarından gelen paralardır.” Anlaşılan Borisov havuzuna akan borunun vanası kapanmış, artık paralar Ts. Tzvetanov’un kuyusuna akacakmış.  Dananın kuyruğunun koptuğu yer burasıdır.

Borisov’un asalak totaliter mandayı bundan böyle besleme imkânlarımız tükenmiş bulunuyor. Rüzgâr değişmeye başlarken birden bire durgunluk ortamı bastı. Sebebini anlatmaya çalıştım. Kabaran değişim enerjisini daha geniş ve endamlı anlata bilmeye kapı araladık. Böyle bir enerji belirdi. Bizi izlemeye devam ediniz.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

4. konumuz:  Edebi olmayan Bulgar toplumu değişikler için olgunlaşmayı engellemeye çalışıyor.

Paylaşınız.