Ruh Şiirle Anılır

Raziye ÇAKIR
Tarih: 22 Haziran 2019
Su akarken yıkanır.

Halkının yaşayışını tanımayan şairlerin söyleyecek sözü yoktur.

Bulgaristan Türklerinin şiiri bize kokar, kanatlarında bizi taşır.
Bir gün arkadaşlarımdan biri bana, şiirin mevsimi var mıdır? Sorusunu sordu.

Uzun uzun düşünmeden, var tabii, seçim toplantılarını dillendiren şiirler, olmamış gebeliği anlatır, çobanlarımızın şu kış günlerinde devlet desteği için verdikleri mücadelede kuzular meler, bu yıl olduğu gibi kalın kış altında kalınca ormanda kalan odunlar düşündürür,  baharda çiçek kokularında arılar vızıldar, dedim.

Hayat bir yarıştır. Bu yalnız daha yüksek olana ulaşma yarışı olmakla kalmayı, daha güzel arınma ve daha yetkin olma yarışıdır. Bunun adı bizim kendimizi, yenilememizdir.

Örneğin, ünlü şairimiz Naim Bakoğlu her sabah kahvesini içmek üzere oturduğunda gecenin yükümü atar üzerinden. Dörtlüklerinin kağıda dizmeden rahatlayamaz. Biz ona sen bugün iyi yazdın, ya da olmadı be üstat diyemeyiz. Kağıda düşen şiir çiçek yaprağına düşen çiğ gibidir, yakıp soldurur da serinletir de…

Her sabah giderken böyle şairimiz seçim havasına girmiş. 26 Mart 2017’de genel seçim olacak ya, işte onu yontmaya başlamış.

 

SİYASET

Sağcı dedik, solcu dedik, birilerine kol olduk!
Sabah kalktık ki, komşu komşusunu tanımaz olmuş.
Bir anda kendimizi iblisin kucağında bulduk –
Ne sağ, ne sol bizi iblisin tefesine koymuş!

Meğer oy atma makinesiymişiz biz, hedef bir
Birilerinin ekmeğine yağ sürmekmiş görev!
Kim hangi siyasi kutuptan gelse, aslında sebep bir –
Bir çatı altında toplar hepsini Meclis denen ev!

Demokrasi falan demeyin bundan böyle siz beyler
Milleti düşündüğünüzü de söylemeyin sakın!
Bana göre ne sağ ne sol sizlere bir şeyler söyler
Umurunuzda değil size oy veren halkın!

Maşallah, keyifler yerinde, iyi de değeriniz var
Pazarlarda fiyatınız günden güne artıyor bak!
Satılın, satılın, Millet ve Vatan’ın sözü mü var –
Ama unutmayın, hesap verecek gün değil uzak!

30 Ocak 2017 / Silistre

Seçim dendiğinde, dedemle tavşan avına gittiğim günleri hatırladım.
Rahmetli esprili biriydi. Omuzunda taşımayı sevdiği kırmayı patlattığında, “Gördün mü evladım, kulaklarını deldi geçti!” demeyi severdi.

Şimdiki seçim toplantıları gibi bir şey bu! Konuşmacılar avlu duvarına serilmiş halı gibi dövüyorlar demokrasiyi, toz çıkıyor, çıkmasına da, ne kadar düversen döv tozu hiç bitmez. Bizim demokrasinin de eksiklikleri bitmiyor.

Hiç kimse bizim demokrasi yavru, fazla sallama sopayı canı çıkar demiyor. Bir de şu var, hiç kimse bizim demokrasi büyüdükten sonra ne olacak, yere göğe sığar mı acaba, onu da anlatmıyor.Demokrasi, çocuk olsa anaokuluna verirsin, ana dilini öğrenir, okula gider meslek öğrenir, fakat bu öyle bir şey de değil, toz toplamaya devam ediyor. Su akarken kendi kendini yıkıyor, şiirlerimiz de ruhumuzu sabunlu köpüklü yıkayıp duruluyor. Fakat bizim demokrasinin kendisini arıtma ve paklama mekanizması yok, ancak sopalarsan tozunu atıyor ve o kadar. Ne olacak bilmem!

Son seçimlerde ben de çok uğraştıydım. Avuçlarında çabalarımın hala sıcaklığı var.
Kendimde büyük bir eksiklik hissediyorum. Seçim, her defasında yeni bir demokrasi fidanı dikmek anlamındadır. Bizim fidanlar hep aynı seradan geliyor.

Hangi dallarının meyve yüklenmek için Güneye bakması gerektiğini, hangilerinse rüzgârdan korumak için kuzeye bakacağını bir türlü kestiremedim. Kuzey ve güney dallar hep aynı ağacın dalları olsa da aralarında bir türlü tozlaşmıyor. Bazıları ise çok uzamış ve arılar tırmanmaya üşeniyor.  Bizim işler kısır mı ne?! Öyleyse nasıl arınacağız!