Protesto Dalgaları

Ahmet TÜFEKÇİ
23 Eylül 2020

Protesto Dalgaları. Moral – Sosyal – Politik Mücadele

21.yüzyılda dünyanın yoluna fener olacak bir düşünür çıkmadı. 20 yıldan beri ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) aldığı kararların hepsi yol kesici, yasaklayıcı ve yaptırımcı. Son olarak AB Politik Konseyi Beyaz Rusya’daki protesto dalgasını desteklemek için post komünistlerin Batı devletlerine girmesini, Batı bankalarında hesap açmasını ve para kaçırmasını ve aklamasını yasaklayıcı kararları onaylanmadı, askıda kaldı. Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı konusunda ABD ve AB kararları da doğru dürüst uygulanmadı. Rusya’dan Batı Avrupa’ya ve Türkiye üzerinden Balkanlara ve Güney Avrupa’ya uzatılan akaryakıt boru hatlarıyla ilgili de dünyada düzen kurucu rolünden vaz geçemeyen Washington’dan yeni yeni kısıtlayıcı önlemler geliyor. Doğu Akdeniz konusunda tuzaklar ortada…

Yer küresinin tek elden, bir şef ülkeden yönetilmesini istemeyen dünya demokratik kamuoyu, 100 yaşında bir ihtiyarı andıran, 192 ülkeyi toplamış ama geçerli karar alma ipleri Güvenlik Konseyi üyesi 5 devletin elinde olan Birleşmiş Milletler Teşkilatı BMT siyaset kurallarının kökten değişmesini istiyor. BMT’ına yeni kurallar paketi ilk olarak Büyük Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sunuldu. Güvenlik Konseyi daimi üyeleri sayısının artması ve kuralların değişmesi önerdi. BMT’nin terörle mücadelede ön sıraya geçmesini önerdi. Türkiye‘nin adımları Çin, Hindistan, Venezuela, Türk Dünyası, İslam devletleri ve Afrika ülkelerinin çoğu tarafından destekleniyor.

Dünya siyasetindeki 21. Yüzyıl değişiklikleri bir yandan Üçüncü Dünya Savaşı patlak vermesini engellerken, aynı zamanda barış içinde savaşımla yaşadığımızı inkâr edemeyiz. İnsan hakları, azınlık hakları, kimliklerin tanınması mücadelemizin halkalarıdır.

Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi –  BGSAM ve BULTÜRK yayınlarına katkı sunan ekip araştırma alanımızı şöyle belirlenmiştir. Genel çerçevede ve her yönlü Bulgaristan Cumhuriyeti, özellikle 1989’da ve ayrıca son 142 yılın değişik dönemlerinde vatan toprağından kovulan ve T.C.’ inde yaşayan soydaşlarımızı ve son 30 yılda birçok maddi ve manevi nedenle Batı Avrupa ülkesine ve hatta ABD ve Kanada’ya çıkan kardeşlerimizi bilgilendirmeye çalışıyoruz. Bilgilendirmeliyiz. Zekâ kaynağımız topluluğumuzun birikimleridir.

Bugün 22 Eylül Bulgaristan’da resmi tatildir. Cumhuriyet ilanı ve bağımsızlık günü yıldönümü kutlanıyor. 1908’de  Bulgaristan Prensliği silkip Çarlık ilan edilirken, dünyaya Osmanlı İmparatorluğundan koptuğunu duyurmuştu. Birinci Çar Ferdinand bu gerçeği bir Manifesto ile açıklarken, Bulgaristan Çarlığının Rusya İmparatorluğundan ve Almanya, Fransa ve İngiltere’den koptuğunu ifade edememişti. Bu bakıma devam eden bir süreç içindeyiz. Memorandumda iç ve dış barış ve güvenliği tanımlarına yer verilmediği gibi, Bulgar devleti menfaatleri de belirlenmemiştir.

Dünya tarihinde 112 yıl bir saniyeden az bir zaman kesitidir.

1908’de dünya devletler ailesine doğan bir çocuk olsa, Bulgaristan henüz beşiktedir. Tay duramamış, bağımsızlık ruhu ve egemenlik hayali oluşmamış, mantalitesindeki (anlayışında) kırılganlık ve gevrekliğin ne kadar süreceğini kestirebilmek henüz olanaklı değildir. 112 yıl öncü politik sahneye çıkan bir genç devletin öz kültüründen ve uygarlığından söz etmek mümkün değildir. Bulgaristan Doğu ile Batı, İslam ile Hıristiyanlık arasına sıkışmıştır.

Gerçekler böyle olsa da, 2020 yılında biz Ukrayna, Sırbistan, Venezuela ve Beyaz Rusya kadar şiddetli olmasa da, sert ve kararlı bir protesto dalgası içindeyiz. Toplum iyice gerildi. Gece yürüyüşleri şeklinde yükselen bu dalga üç aydır güç topluyor.

2 Ağustos gecesi Sofya’da sert çatışmalar yaşandı. Başbakan Boyko Borisov, Başsavcı İvan Geşev ve Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in hemen istifası istendi. Bu istekler devam ediyor. Parlamento kapıları yumurta ve domatesle taşlanıyor, meclisin dağılması isteniyor. Erken seçim ve anayasal düzende değişiklikler gündemde. Birikim ve hazırlık olmadığı ortaya çıktı.

Halk ayaklanmasında isteklerin ilk bakışta politik nitelik taşıdığını görebiliyoruz. Protesto eylemleri ateşini yakan kıvılcım moral (ahlak) kökenli. Kural bozanların başında Ahmet Doğan’a işaret edildi. Yaşadığı konak saldırıya uğradı. Başbakan Borisov’un İspanya sarayında teftiş sürüyor.

Önce şuna bakmamız gerekiyor. 112 yaşında olan Bulgaristan’ın devlet ağacını nasıl suladığı çok ilginçtir.

Kendi kendine Çar olan Ferdinand, Bulgar devletini ayakta tutabilmek için parayı sağa-sola, özellikle komşulara saldırmakla elde edeceği gasp ve talandan sağlamayı düşünmüştü. Savaşlarında yenildi. Halk ayaklanmasıyla yüzleşince 1918’de iflas bayrağı kaldırdı. Bir daha dönmemek üzere Bulgaristan’ı terk etti.

Tahta oturan oğlu III. Boris monarşiyi güçlendirip faşist diktatörlüğe taşırken darphane çalıştırdı. Kestiği paraları Almanya Essen Finans Ofisine gönderdi. Aynı paraları “yardım” şeklinde geri alarak, devlet çalıştırdı.

1944’ten sonra durum değişti. 1952’de 23 ton altın ve darphanedeki para basma makineleri Moskova’ya taşındı. Bir süre parti ve devlet memurlarının parası hep Sovyetler Birliği’nden geldi.  Ne ki 1974’te “Kozloduy” AES çalışmaya başladığında Bulgaristan Türkiye’ye elektrik enerjisi ihraç edilerek, her ay kazandığı 20 milyar US Dolarla devlet görevlilerinin aylıklarını ödedi.

1984’te “isim değiştirip Bulgarlaştırma serüveninde” asker ve polisi, sınır birliklerini Türklere karşı iç savaşın 3. Yılında bütün yedekleri tüketti. Katiller kanlı ellerini yıkayacak sabun bulamadı. 1988’de Federal Almanya Bavyera Eyalet Başkanı Frans Yosef Straus’tan 500 milyon Alman Markı istedi. Gelmedi. 1989’da Bulgaristanlı Türklerin hak ve özgürlük davası kanatlanıp ayaklanma ruhuyla dikildiğinde ve ardından sel gibi Türkiye Cumhuriyetine akmaya başladığında Sofya devleti iyice şaşırdı. Diktatör Jivkov Moskova’dan acil 1 250 000 000 (bir milyar iki yüz elli milyon) leva istedi. Yani 112 yıldan beri Bulgar hazine bilançosu hep eksikliydi.

1990’dan sonra Bulgaristan özellikle 2007’ye kadar çok derin bir mali bunalım yaşadı. Enflasyon levanın belini kırdı. 1 US Dolar 37 levayı buldu. Maaşlar 3-5 Dolara bağlandı. Mağazalarda raflar boşaldı. 2000 yılından sonra Avrupa Birliği üyeliğe hazırlık fonlarından gelen yardım paralarıyla ve 2007’den sonra gelen fon paralarıyla bugüne kadar gelinebildi.  AB üye devletleri arasında en yoksullar sıralamasının başında olsak da, hiç olmazsa bir umut kapısı var. Her şey öyle değişti ki, şimdi AES’mizin 4 reaktörünü kapattık ve son yıllarda T.C.’de elektrik alıyoruz. Bu durumu gören T.C. devlet makamları zor zamanda el uzatmak düşüncesiyle de olacak III. Atom Elektik Santral Projesini Kırklareli bölgesinde Bulgar sınırına yakın bir yerde inşa etmeyi planladı.

Fakat yukarıda dediğim gibi bu akşam – 22 Eylül 2020 – Üçüncü Yüze Halk Ayaklanması ateşini akan kıvılcımlar moral (ahlak) şeref ve gurur nedenlidir. Bu isyan rüşvetçiliğe, dolandırıcılığa, dalaverecilere, çalıp kapanlara ve devleti talan edenlere karşı, bu gidişi durdurmak için  fışkırdı.  Özlü ifadesinde birleştirici olan “mafya devletten sökülüp çıksın!” şiarıdır.

İzninizle bir kıyaslamayla olayı açmak istiyorum. Örneğin, 1 200 000 (bir milyon iki yüz bin” kişilik protesto eylemleriyle 26 yıldan beri Beyaz Rusya’da iktidarda olan Lukaşenko’yu devirmek isteyenler ile 120 bin kişilik HALK AYAKLANMASIYLA Başbakan ve Başsavcının istifasını isteyen Bulgar göstericiler arasındaki fark şudur:

  • Beyaz Rusya’da göstericiler Lukaşenko’ya “Biz çok daha fazlasını yapabiliriz, sen bizi engelliyorsun!” diyorlar.
  • Bulgaristan’da göstericiler “artık böyle devam edemez, Borisov başta oldukça daha iyi olamaz!”

Beyaz Rusya’daki birikimden iç savaş patlak verebilir, Bulgaristan’da böyle bir tehlike yok. Birikim enerji yitiriyor.

İki hafta önce Sofya protestolarını değerlendiren bir yazısında arkadaşlarımızdan Dr. İbrahim Soytürk Bulgar toplumundaki olayları Kör sofrada şiştikçe şişen ve artık kendi kendini taşıyamayacak duruma gelen Bulgar mafya yönetiminin kilo verme sancılarıyla anlatmıştı. Sıkı diyetle yağların eritilebildiğini ama damarları tıkayan kolesterolün çıbanbaşlarından akarken çok sancı yaptığını yazmıştı. Tabii zehir temizlendikçe vücuttun hafiflediği gibi, Venezüella ve Ukrayna örneği protestolar da enerji kaybedip sönüyor. Nihayet protestolar duruyor. Artık Sofya’da da meclis önüne haftada bir toplanıyorlar, bir gecede parlamento kapısına 700 yumurta değil artık 100 yumurta ve 7 ton bozuk domates değil, sadece bir ton domates atıyorlar. Şu da var. Protestoların politik karakter alabilmesi için lider çıkarması şarttır. Lidersiz ayaklanma başarıya ulaşamaz. Devlet kurumları arasındaki bağlar kopmuş ve toplum sözleşmesi dağılmışsa, lider olmadan diyalog kurulamaz ve hiçbir sonuç alınamaz…

Bu gelişme seyrinde, Avrupa Birliği’nden gönderilen paralarla iktidarda kalmaya “adalet” ve “istifa” tepkisi verenler haklıdır. Kendisinden hesap sorulamayan iktidar çökmüştür. Toplumsal düzen çökmüşse süreğen devrimin adı sosyal dönüşümdür. Bulgaristan’da bu 1990’da başlamış ve devam ediyor. Ne kadar sürer bilemiyorum.

AB’den gelen paraları II. Simion hükümeti (2001 – 2005 yılları arasında) “dağıtıcı” yani tırnaklayıcı görevine Ahmet Doğan’ı atamıştı. Sergey Stanişev’in BSP-DPS hükümeti A. Doğan’ın AB’den gelen paraları “yağmalama işini” korudu. Dikkat ediniz Bulgar savcılığı değil üniformalı polis “ama çok oldu artık” deyip Doğan’ı kazan başından kovdu.

Doğan’ın yerine geçen Borisov tayfası 2009’da göreve geldi?

Bulgaristan’da sosyalist endüstriyi ve bankaları yıkıp yakan ve NATO ve AB üyeliği dilekçesini imzalayan Başbakan İvan Kostov’tur. Yönettiği Demokratik Güçler Birliği (CDC) ve Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar (DSB)  partilerinin içindeki Avrupacı seğmen onundur. GERB sola gülümseyen sağ kanat partisi olarak tavandan tabana kuruldu. Mantar misali bir lider partisidir. Rüşvet perdesi kalkmasaydı bir süre daha görevde kalabilirdi. Artık ipler koptu. Liderin çıplak olduğu görüldü.

Büyük ölçekli soygun ve rüşvet olayları, çekmecelerdeki 500’lük Avrolar ve külçe altın resimleri manşet oldu. Borisov’un imajı soldu. Halkın Bulgar olma onuruna gölge düştü. Soygun, dolandırıcılık ve rüşvet işlerinde partiden, hükümetten ve meclisten atılanların başında başbakan  olduğu anlaşılınca, atları değiştirme zamanı geldiğini anlamayan kalmadı.

GERP partisi örgütlerini ilmek ilmek örerek kuran ve Borısov’u tepeye  oturtan Tsvetan Tsvetanov “Cumhuriyetçiler Bulgaristan’ı” partisini kurmak üzere ve seçimlere katılmaya hazırlanıyor. 120 bin Türk oyu da dahil, GERB partisinin 1 120 000 (bir milyon iki yüz bin) oyundan % 60’a talep olup 2021 yılında seçimden sonra BİRİBCİ SİYASI PARTİ olmaya kanat açıyor.

“Cumhuriyetçilerin….” Siyasi kimliği.

Partiyi kuranlar olayı üç balina – köpek balığı benzetmesiyle anlatıyorlar. Dünyanın dayandığı üç köpek balığı efsanesinden esinlenmişler.

  • Birinci tezlerinde sağ merkezci olmaları dikkat çekiyor. (GERB partisi ortanın sağında konumlanmıştı.)
  • İkinci tezlerinde Avropa – Atlantik yönelimi ağırlıklıdır. (Borisov partisinin dış politikasında Avro-Asya eğilimi ağırlıklıydı. Ruslarla çalışa hevesinden vaz geçemedi.)
  • Üçüncü tezlerinde Rüşvetçilik, dolandırıcılık ve dalavereli işlere sıfır tolerans. (Borisov’un yumuşak noktası rüşvet konusudur.)

Sofya’daki gösterilere direk olarak katılmasa da yeni lider Tsvetan Tsvetanov hükümete, başsavcılığa ve rüşvetçiliğe karşı halk göterilerine tam destek verdiğini defalarca açıkladı. GERP partisinden sökülmenin ve tabanın doğrudan “Cumhuriyetçi…” saflara akmasında bizzat Tsvetanov’un büyük rolü olduğu belirtiliyor. Muhtar ve belediye başka katındaki hareketlenmenin güçlü bir dalga olarak geldiği dikkatleri çekiyor. Bu bakıma şimdiki halk dalgasına sosyal dalga demek istiyorum. Bu aslında 1989 Türk ayaklanmasından beri güç toplayan, 1990’da, 1997’de ve 2014’te yükselip düşen ve şimdi de daha fazla güçlenirken, dış ülkelerde eğitim almış ve dönmüş, Batıda çalışan ve gidemeyen, yükseköğrenimle olup iş bulamayan geniş bir katmanı kucaklıyor. Son 2 Yüce Halk Ayaklanmasına yaşlıların ve bayanların da kitlesel katılımı dikkati çekti. Bu katmanı yüreklendiren ve dalgaya katan ise “Podkrepa” (Dayanışma) sendikasının emekli maaşlarına % 40 oranında zam istemesi oldu. Avrupa Birliği’nin “Covid -19” bunalımından çıkıp işleri yoluna koyması ve endüstrileşmek için 7, 8’i karşılıksız ve diğerleri de düşük faizli ve uzun vadeli 20 milyar Avroyu Bulgaristan’a verme kararı halkı uyandırdı diyebilirim. Bulgar halkı 2009’dan beri gelen ve nereye harcandığı pek belli olmayan paralar gibi, bu fonların da iz bırakmadan buharlaşmasından korkuyor. GERB hükümetinin ne reform programı, ne uzun vadeli, ne de kısa süreli kalkınma programı var. Bu konuda sağlık hizmetleri ve eğitim sistemindeki son durumda endişe vericidir.

Bundan dolayı yükselen dalgaya sosyal dönüşüm dalgası diyorum. Politik devrim dalgası olsa toplumun, her katmanın, eğitim ve kültürün, sağlık ve üretimin, edebiyat ve kültürün her dalına işleyecek ve köklü dönüşümler getirmesi gerekecektir. Halen böyle bir durum yok. Hatta halkın bilincine çekilerin insanı ehlileştirdiği anlayışı yerleşmemiş. Totalitarizm terörünün, komünizm külfetinin bir çeki olduğuna inanmayanlar hala çok kalabalık. 2007-2020 yıllarında faşistleri iktidarda gördük. Şunu demek istiyorum. 2009’dan beri Bulgar devleti AB’den gelen paralardan beslendi. Polis maaşlarına son 3 yılda kaç defa zam yapıldığını söylemekte zorlanıyorum. Bu nedenle gösterilere katılmayanların katılanlardan daha fazla olduklarını da görebiliyoruz. 6 ay sonra yapılacak seçimlerde çok farklı bir tablo da ortaya çıkabilir. Seçim kanunu buna kapı aralıyor, çünkü soydaşların ve gurbetçilerin seçimlere serbestçe katılması için yasal olanak yaratılmamıştır.

Bundan dolayı olayları yakından izlemeye devam ederken şimdiki dalganın içinde moral (adalet) ve politik istekler güçlü olan bir sosyal devrim süreci olduğuna, fakat yeni zenginler dediğimiz mafyayı geminin güvertesinden atmak isterken faşist ve komünist-totaliter geçmişle henüz hesaplaşma ve köklü arınma istemediğini de saptamış bulunuyoruz. Çünkü Bulgaristan’da ne sosyal ne de politik devrim Türkler ve diğer azınlıklar cepheye davet edilmeden gerçekleşemez, halen böyle bir olaydan haber yoktur.

Okuyanlara teşekkürler.

“Covid -19” ile mücadele ortak mücadelemizdir. Sağlık Bakanlığının haberlerini izleyelim ve onlara uyalım. Çocuklarımıza daha fazla ilgi gösterelim.

Okuyanlar paylaşsınlar, seçimler geliyor.

Teşekkürler.