Öncelikle, ‘İnsanız’ İnsanlığımızı, ‘Edebimizi’ Koruyacağız!

İbrahim SOYTÜRK

“İnsanız!” Ne güzel bir kelime değil mi? Kısa ama derin, basit ama anlamlı. Hepimizin kendini tanımladığı, dünyaya bıraktığı en temel iz, en derin kimliktir aslında. Ama bu kimlik, sadece var olmakla şekillenmez; insanlık, içinde barındırdığı değerlerle, ahlaki sorumluluklarla büyür. Bizler, sadece et ve kemikten ibaret varlıklar değiliz. İnsan olmak, düşünmek, hissetmek, anlamak, saygı göstermek demektir. Ama son yıllarda, hızla değişen dünya düzeni içinde “insan” olmanın ne demek olduğunu sorgulamaya başladık. Bu soruyu sorarken, belki de unuttuğumuz şey, bizim gerçek insan olmamızı sağlayan en önemli değerlerin “edep” olduğunu gözden kaçırmamızdır.

Edeb, sadece bir görgü kuralı ya da yüzeysel bir tavır değildir. Edeb, bir insanın iç dünyasının, ahlaki değerlerinin, duygusal derinliğinin ve toplumsal sorumluluklarının dışa yansımasıdır. Bir kişinin edebi, onun insanlıkla olan bağını, topluma olan katkısını, yaşadığı çevreye karşı duyduğu saygıyı ve başkalarına olan sevgi ve şefkatini gösterir. Ve bu değerlerin, bireysel olarak bizlere yüklediği sorumluluk, aynı zamanda toplumsal barışın, huzurun ve dayanışmanın temellerini atar.

İnsanın Doğasında Edeb Barındırmak

Edeb, insanın doğasında vardır. Her birey doğduğunda, içinde iyiliğe, güzelliğe ve başkalarına saygıya duyduğu bir eğilimle dünyaya gelir. İnsanlar tarih boyunca birbirlerine karşı nazik, dürüst ve saygılı olma ihtiyacını duymuşlardır. Bu ihtiyaç, sadece kültürün, dinin ya da eğitimin bir sonucu değil, insanın kendiliğinden taşıdığı bir dürtüdür. Edeb, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. İnsana dair her şeyde bu edep, bir rehber gibi yol gösterir.

Ne yazık ki, modern dünyanın hızla ilerleyen ve bireyselliği ön plana çıkaran yapısı içinde bu edep değerini kaybetme riskiyle karşı karşıyayız. Kendi haklarımızı savunurken, başkalarının haklarını göz ardı etmek, kendi özgürlüğümüzü savunurken başkalarını yok saymak, sosyal medya üzerinden anonimleşerek birbirimize hakaret etmek, yaşadığımız toplumu daha gergin ve daha kutuplaşmış hale getiriyor. İnsanlar birbirleriyle saygılı, hoşgörülü ve adil bir şekilde ilişki kurmak yerine, sürekli bir üstünlük kurma çabasında.

Ve işte burada, insanlık ve edep arasındaki ince çizgi belirginleşiyor. Edeb, sadece bir davranış biçimi değildir; aynı zamanda bireylerin toplumdaki yerini, toplumla ilişkisini ve birbirlerine karşı duydukları sorumluluğu da gösteren bir ölçüttür. İnsanlık, sadece doğada bir yer edinmek değil, toplumsal düzeyde saygı, empati ve sevgi göstererek var olmaktır.

Edeb, Bireysel Sorumlulukla Başlar

Bir toplumda edebin var olması, sadece kuralların ya da geleneklerin var olmasıyla mümkün değildir. Edeb, her bir bireyin içselleştirdiği, hayatına geçirdiği bir değerler bütünü olmalıdır. Ve burada, edebin temel taşlarından biri olan özsaygı ve başkalarına duyduğumuz saygı ön plana çıkar. Kendimize saygı göstermediğimizde, başkalarına nasıl saygı gösterebiliriz? Kendi haklarımıza sahip çıkarken, başkalarının haklarına göz yummak, toplumsal bir çürüme yaratır.

Bu yüzden, insan olmanın sorumluluğu sadece bireysel bir mesele değildir. Her birey, kendisini bir toplumun parçası olarak görmeli, başkalarının haklarına saygı göstermeli ve toplumsal huzura katkı sağlamalıdır. Her bireyin sorumluluğu, sadece kendi yaşamını değil, tüm toplumu, tüm insanlığı olumlu yönde etkilemeyi gerektirir.

Toplumda Edeb Yıkıldığında Ne Olur?

Edeb, sadece kişisel bir değer değildir; toplumların yapısını, toplumsal ilişkileri, toplumsal barışı ve birlikte yaşamayı şekillendiren bir unsurdur. Bir toplumda edep ve saygı zedelendiğinde, bu sadece bireylerin arasındaki ilişkilere zarar vermez. Toplumsal yapıyı da sarsar. Kendi çıkarlarını savunan ve başkalarının haklarına saygı duymayan bireylerin sayısının arttığı bir toplumda, huzur ve barış sağlanması zorlaşır. Çünkü toplumsal ilişkiler, sadece karşılıklı çıkarlarla değil, aynı zamanda karşılıklı saygı ve hoşgörüyle işler. Bir toplumda edebin kaybolması, sadece bireysel düzeyde değil, devletin ve tüm toplumun huzurunu tehdit eder.

Edeb Her Zaman Güncelliğini Korur

Hangi dönemde, hangi toplumda olursak olalım, edep değerinin güncelliğini asla yitirmediğini unutmamalıyız. Toplumların temelini oluşturan değerler, bir şekilde her dönemde kendini yeniler ve evrim geçirir, ancak edep, sadece zamanla değil, insanın özünden çıkan bir kavramdır. Bu yüzden, insanlık tarihindeki her kriz anında, edebin yeniden hatırlanması gerektiği vurgulanmıştır.

Bugün, modern dünyanın getirdiği hızla birlikte insanlık değerlerinin ne kadar kıymetli olduğunu yeniden anlamalıyız. Başkalarının haklarına saygı göstermek, dürüst olmak, doğruyu savunmak, empati kurmak gibi basit ama çok derin değerler, insanlığımızı ayakta tutan en önemli direklerdir. Bu değerleri kaybetmeden, bir arada yaşamanın yolu ise yine edebten geçer.

Sonuç Olarak…

İnsanın gerçek gücü, kendisini başkalarına saygı göstererek geliştirebilmesinde yatar. Toplum olarak birbirimize karşı duyduğumuz edep, sadece bireysel değil, kolektif bir sorumluluktur. Hepimiz, bu sorumluluğu yerine getirebildiğimiz ölçüde insan kalabiliriz. Bu yüzden, “insan” olmanın gerektirdiği sorumlulukları unutmamalı ve her daim edebimizi koruyarak, hem kendimize hem de toplumumuza katkı sağlamak için çaba göstermeliyiz. Unutmayalım ki, insanlık edebe, edep ise insanlığa ihtiyaç duyar.