Mukaddes Bir Gedik: Necip Fazıl’ın Mirasına Dair
Gülten RAYİMOĞLU
“Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!”
— Necip Fazıl Kısakürek
Bazı insanlar, yaşarken iz bırakır; bazılarıysa öldükten sonra bile çağları şekillendirir. Necip Fazıl Kısakürek, yalnızca bir şair değil; bir fikir adamı, bir dava eri, bir medeniyet hayalcisidir. O, kelimelerle surları delen, kalemle inşa eden bir öncüdür. Bugün vefat yıl dönümünde onu yalnızca anmıyor, aynı zamanda kendi varlık muhasebemizi de yapıyoruz.
Ahmet Necip Kısakürek, 26 Mayıs 1904’te İstanbul’da doğdu. Genç yaşlarda Batı edebiyatıyla tanıştı; bireysel yalnızlık, ruhsal bunalım ve metafizik arayışlar içinde yazdığı ilk şiirleriyle dikkat çekti. Ancak 1934’te tasavvufla tanışması, onu bambaşka bir yolculuğa çıkardı. O günden sonra artık kalemini yalnızca bireysel sorgulamalara değil, bir milletin uyanışına adadı.
Necip Fazıl, sadece yazmadı — inşa etti. Kendi deyimiyle “Büyük Doğu” adını verdiği bir düşünce hareketi kurdu. Bu hareketle birlikte, İslamî ve millî değerleri önceleyen bir dünya görüşünü savundu. Büyük Doğu dergisi, sadece bir yayın değil; bir ruh, bir duruş ve bir direnişti.
Onun şiirlerinde ve yazılarında bir yangın, bir davet, bir isyan ve en çok da bir çağrı vardır. O çağrı, Batı’nın tüketen uygarlığına karşı Doğu’nun yeniden doğuşuna, İslam’ın ve Türk milletinin dirilişine dairdir. Her satırı, her kelimesi bir çığlık gibidir: “Uyanın! Kendinize dönün! Aslınıza sarılın!”
Kaleme aldığı yüzlerce şiir, tiyatro oyunu, fikir kitabı ve hatırat; yalnızca sanat eseri değil, aynı zamanda bir milletin yeniden kendine gelme arayışının not defteridir. “Tohum saç, bitmezse toprak utansın” diyerek yalnızca yazmanın değil, yaşamanın ve mücadele etmenin de ahlâkını öğretti.
Necip Fazıl, kelimenin tam anlamıyla bir “ruh mimarıydı.” Ölümünden sonra bile fikirleri muhafazakâr entelijansiya üzerinde derin bir iz bırakmış; hâlen daha genç dimağları etkilemeye devam etmektedir. Onun “ben ideolojilerin çilesini çekmiş adamım” sözü, fikri bedel ödemeden inanç sahibi olunamayacağını gösteren bir yemin gibidir.
Bugün rüzgâr tersinden esiyor olabilir. Gün, bulanık, zihinler yorgun olabilir. Ama bir kez açılmışsa o mukaddes gedik, artık hiçbir rüzgâr kapatamaz. O gediği açanlar unutulmaz. Ve Necip Fazıl, işte bu unutulmazların öncüsüdür.
O yüzden bugün sadece bir şairi değil, bir çağın ruhunu, bir milletin diriliş çığlığını anıyoruz. Bu milletin özüne, ruhuna, sancağına sahip çıkma davasını anıyoruz.
Rahmetle anıyoruz Üstad’ı.
Ve onun şu duasıyla kapatıyoruz kelâmı:
“Allah’ım! Bize, idealleri uğrunda çile çekmeyi;
ve çile çekerken bile yüzümüzü yere düşürmemeyi nasip et.”