Mescid-i Aksa’nın Minberi
Hazırlayan: Semra YUSUFLAROĞLU
Biz minber yapmaya geldik, kim onu yerine koyar o bizim işimiz değil.
Bir zamanlar Bağdat Halepte ünlü bir marangoz varmış. Bu marangoz Mescid-i Aksa’yı çok düşünüyor ve Kudis aşkıyla yanarmış. Çünkü o zaman Kudüs Müslümanların elinde değil. Burası bildiğiniz gibi Müslümanların ilk secde ettiğimiz yani ilk kıblemiz olur.
O sebepten Müslümanlar için önemli bir yerdir. Amma Müslümanların elinde değil ve bu marangoz da bu sıkıntıyla yanıp tutuşurmuş. Adam ben ne yapabilirim diye düşünmüş, düşünmüş benim burayı işgal etme imkânım yok ne yapayım ne yapayım derken. Bir gün aklına gelmiş ben marangozum benim işim bu bende buraya bir minber yapayım demiş.
Başlamış yapmaya ve öyle bir minber yapmış ki, bu güne kadar yapılan en güzel minberlerden biri haline gelmiş. Minberi gören hayran oluyormuş ve satın almak istiyorlarmış o da diyormuş ki. Bu Minber Kudüs’te Mescidi Aksa için yaptım. Gerçekten de çok güzel bir minber olmuş her gören tekrar geri dönüp hayranlıkla bakıyormuş. Sedef kakmalı, ceviz ağacından. Alımlı mı alımlı, her gören onun güzelliğiyle adeta büyüleniyormuş. Güzel minberin nâmı almış yürümüş. Öyle ki Bağdat’a her gelen, marangoza gidip “Şu minberi bize sat, falanca camiye götürelim” diyorlarmış. Onun cevabı hep aynı, “Bu minber Mescid-i Aksa’da duracak”.
Döneminin en iyi en güzel minberi olarak ağızdan ağza gezermiş ve herkes onunla artık dalga geçmeye dahi başlamışlar. Ahali şaşırıyor tabii, bir gün halk toplanmış “İyi de Kudüs Haçlı işgali altında” nasıl olacak bu. Marangoz yorulmadan hep aynı cevabı veriyormuş o da ahalinin karşısında “Benim elimden gelen bu. Ben zanaatkârım. Minber yontarım. Ben bunu yaptım bir babayiğit de çıksın, Kudüs’ü geri alsın, bu minberi de yerine oturtsun.” demiş.
Derken bu minber hikâyesinin konuşulmadığı hiçbir şehir kalmamış. Herkes minberin güzelliğini bire beş katarak birbirine anlatırken, aynı hikâyeyi 7–8 yaşlarında bir çocuk da işitmiş. Ama o, eserin güzelliğinden ziyade, müessirin vasiyetine kulak vermiş.
İnsanlarda gülüyormuş diyorlarmış ki, sen bunu buradan oraya nasıl götüreceksin. Bu minberi yapmışın tamam da neyine yapmışın bu senin hayalin hiçbir zaman olmayacak ki. O da diyormuş ki herkese “Ben bu minberi yaptım, bunu bana yaptıran Allah, Bu minberi de oraya koyacak kumandanı-komutanı da illa içine o ateşi de veriyordur”.
İşte Bu güzel anekdot her yere yayılmış. Çocukların arasından da birisi demiş ki, “vallahi de billahi de bu minberi oraya koyan komutan da ben olacağım”. Onu diyen de Selahattin EYÜBİDİR: Bu gerçek bir hikâyedir.
Evet biz minber yapalım komutanlar gelir bunları yerine koyar;
Aradan 40 yıl geçmiş ve o minberi durması gereken yere, Mescid-i Aksa’ya yerleştirmiş. Diller onu Selahaddin-i Eyyubi diye anmış…”
Daha da kötüsü “Şunu yapsam ne olacak” diye hayıflanıp üretmekten vazgeçiyoruz.
Oysaki bu kıssa bir kaç şeyi çok güzel anlatıyor;
– Yaptığın işi en iyi şekilde yapmaya bakalım. Elbet kıymet veren biri çıkacaktır. İyilik yap denize at misali, balık bilmese de Hâlık bilir. Yeter ki sabredecek gücümüz olsun.
– İşini iyi yapıyorsan büyük bir hedef koymaktan çekinme. Başkalarının sözleri veya teklifleri seni büyük amacından saptırmasın.
Bu çok değerli minber, 21 Ağustos 1969 Perşembe günü sabahı İsrailli yahudilerce ateşe verildi. Minber büyük hasar gördü. Ürdün hükûmeti minberin bir benzerini yaptırarak aynı yere koydurttu. Demek ki, gerçekçi ve büyük hedefler, onu gerçekleştirecek insanları da buluyor.
Kudüs’ün şanlı fethi
100 yıldır işgal altında olan peygamberler şehri Kudüs, şarkın en sevgili Sultanı Selâhaddin Eyyûbî tarafından kuşatıldı. Kuşatma şehri savunan Kudüs komutanı İbelinli Balian’ın 2 Ekim 1187’de şehri teslim etmesiyle sonuçlandı. İşte Kudüs’ün fethi ve şarkın en sevgili sultanı Selahaddin Eyyübi…