Küflü Yalanlar Siyaseti

Oya CANBAZOĞLU
Tarih: 26 10 2020

Son zamanlarda, Sofya’da çıkan “24 Çasa” /24 Saat/ basın grubundan olan “168 Çasa” /168 Saat/ gazetesi dünya yerinde sayarken Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınmada hızlanma trendi yakalamasından fazlasıyla rahatsız olmuş olacak ki, gocunmaya başladı. Türkiye’nin altının oyuk olduğunu, sanki her an bir boşluğa çöküp yok olacak ya da parçalanacak bir ülke olduğu imajı yaratmaya önemli zaman ayırmaya başladı.

Çıkan yazılarda, bir de ömrünün en zor devrini yaşayan Birleşik Amerika’ya gönüllü yardakçı olma hevesi var ki, sanki bu boş işlerden yarar bekliyorlar.

“24 Saat” grubunun sahibi, Rusya’ya ya 500 milyon US Dolar borcu olan ve hala ödeyemediğinden dolayı Başsavcı İvan Geşev’in ofisinden çıkmayan, Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) milletvekili Delyan Peevski’dir.

Rusların, imparatorluk devri geleneklerinden biridir,
bir ülkede, işler ters ve Rusya aleyhine dönerken, yerli gazetelerin yarısını satın alıp kamuoyunda dünya görüşünü, düşünme tarzını değiştirerek halkın kafasını karıştırmaya başlaması..1916 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nın tam alevlendiği devirde Sofya’da çıkan günlük gazetelerden yarısı Rus Çarlığı ajanları satın alınmış, yalan yanlış yazarak, lügat değiştirmişti. Bilirsiniz, Rusya Birinci Dünya Savaşı’nda Ege denizi kıyıları, Üsküp, Manastır Cephelerine asker çıkarmıştı. Üsküp’teki “Zeytinlik” Mezarlığı ve Manastır’daki Rus – Sırp askeri kabristanlığı bunu anlatır. Makedonya Cephelerinden sonra “Dobruca Cephesi”nde Bulgar ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Ruslara karşı ortak çarpışmaları ve zaferleri, Bulgaristan’daki Ruslar’a çalışan basın tarafından yansıtılmamış, daha sonra da olaylar ders kitaplarına alınmamış, Rusya’nın 1916-1918 yıllarında Bulgaristan’ı karadan, havadan ve denizden bombalayarak perişan etmeye çalıştığı kitaplarda da işlenmemişti. İşlense de olaylar ters yüz gösterilmişti.

Moskova’nın emriyle Daniel Peevski’nin önce annesi üzerine, varisi olduğu “Multigrup” Holding paralarıyla Bulgar basınından 8 yayın birden satın alındı. Olay, 2005-2009 BSP -HÖH-DPS hükümet ortaklığının sona ermesine rastlar.

Avrupalı Bulgaristan Vatandaşları GERB partisinin Federal Almanya ve ABD ile anlaşmalı ve Avrupa Birliği destekli iktidara uzun bire için geleceği tam anlaşılmıştı.  Olayların ters yüz gösterilmesi zamanı gelmişti.  Bulgaristan kuklası başını batıya çevirmeye hazırlanıyordu. Gide gide geldiğimiz nokta şudur: 2019 yılında Bulgaristan basın özgürlüğü bakımından dünya sıralamasından 111. yerdedir.

*

D.Peevski basının ağır toplarından biri olan “168 Saat” (tarih 22 Ekim 2020) gazetesinin son sayısında, bazı başka Bulgar gazeteleriyle paralel olmak üzere, olayları çarpıtma, yakın tarih gerçeklerini yanlış anlatma, abartma ve gizleme kampanyası başlatılmış bulunuyor.

Petya Todorova imzasıyla “ABD Türkiye devlet sınırlarını yeniden çizebileceği bir belgeyi 100 yıldan beri saklıyor” başlıklı bir yazıya yer verdi.

Yazıyı okurken, bir türküsünün şu dörtlüğü anımsadım:

“Üflediler söndüm
Karanlıkta güldüm.

Hiç bilmezdim ama
Derindeymiş pek derdim.”

Gazeteci P. Todorova yazılarında Fransız düşünür Bertrand de Jubenel’in 1960’ta kurduğu “Futuribles” (Gelecekçilik) yayınından alıntılar veriyor.

Bu yayın eskiden Cumhurbaşkanı F. Miteran’ın eşinin Güney Doğu Türkiye izlenimlerini yayınlıyordu.

Daha önce de “Kudüs Karalığı” konusuyla “tarihi aktüel-leştirmeye” çalışan bu haftalık gazete, bu defa (Reuterse dayanarak) aynı konuya Amerikan Başkan adayı Donald Trump’un bir fotoğrafında eline sıkıştırdığı boş bir kâğıt üzerinden girdi. Kışkırtıcı niyetini  1920 Sevr Anlaşması açısından politik sahneye taşımaya çalışıyor. Bir defa Birinci haçlı seferine katılan öncelikle Fransalı Katoliklerin 1099’da ilan ettiği “Kudüs Haçlı Krallığı” topraklarının 1187’de Selahaddin Eyyubi tarafından ellerinden alınmasıyla Akdeniz kıyında küçük bir şehre sıkışmışlardı.  Memluklerin Aka’yı 1291’de almasıyla ise de  tarihe karışmışlardı, demiştim.

Besbelli ki, biz “Mavi Vatanımızı” ilan edince, Fransa’nın en dev uçak gemisi olan “Charles de Gaulle” Akdeniz’e yönelince dengeleri değiştirecek ve “boyun eğmeyenlerin omurgasını kıracak” zannettiler. Ne var ki, yine yanıldılar.

Amerika Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson (1913-1921) Sevr Anlaşması metni altında imzası yoktur. Bu gerçeğe işaret etmeden, Osmanlı devleti ile Ermenistan arasına sınır çizgisi çekilmesinde uzlaştırıcı hakem rolüyle görevlendirildiğini öne çıkarırken ne demek isteniyor, anlamak zor. Çünkü olayın üzerinden bir asır geçmiş.
O gün bu gün,18 Amerika Başkanı değişmiş, 4-ü hala yaşıyor ve 19-uncusu bir hafta sonra seçilecek ve hiç biri “ne oldu o mesele” demeden tam yeni bir yüzyıla girilmiş ve dosyalar çoktan arşivlenmiştir.

O anlaşmanın altına imzası olan Osmanlı Devleti’nin Saltanat kanadı 1922’de yıkıldı. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
1922’de imzalanan Uluslararası Barış Anlaşması ve 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla hükmü kalkmış, süresi dolmuş, eski anlaşmaların hepsi geçersiz kılınmıştır. Üstelik Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1920’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne katılmış, 1925 yılında Moskova ile Ankara arasında dostluk ve işbirliği antlaşması imzalanmış ve bu gibi sorunlar daha sonra asla gündem olmamıştır.

Gazetede yayınlanan uydurma haritada Ermenileri Trabzon’a çıkaran, Osmanlıyı Anadolu’ya sıkıştıran, Orta Doğuyu İngilizlere, Fransızlara, Kürtlere ve daha bilmem kimlere dağıtarak paylaştıran hayaller renkli çizilmiş.

100 yıl sonra

29 Ekim 2020’de 97. Kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Yakın ve Orta Doğu ile Balkanların dev devleti olmasından kaynaklanan bir korku ve endişe yazıya damga vurmuş.

“Ülkede Barış Dünyada Barış” siyasetine 100 yıldan beri bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti, milli menfaatlerini ve siyasetini görememe karanlığı büyülemiş yazıyı.. Türkiye Bulgaristan’ın dostudur.
1989’da Memleketlerinden kovulan Bulgaristan Türkleri Türkiye’de yaşıyor ve resmi rakamlara göre Türkiye’de 960 bin Bulgar pasaportlu, çifte vatandaş Bulgaristanlı ikamet ediyor. Bu gerçeği dikkate almayan hiçbir Bulgar gazeteci bölgesel konulara ilişkin yazı yazmamalıdır. Yazarsa tek taraflı kalır ve halka yalan yanlış bilgi vermiş olur.
Şu da var, yazıda konu olan ve gösterilen haritada yer alan topraklardaki terörden kaçıp da Türkiye’ye sığınan ve sayıları 4 milyon olan bir sığınmacı kardeş kitlesi var. Bununla birlikte, bu iki gerçek dikkate alınmadan, Azerbaycan ve saldırgan – soykırımcı Ermenistan arasındaki toprak konuları da yorumlanamaz. Olay ne kadar derin olursa olsun gerçek gün gibi ortadadır.

Türk millerine dahil olma bilinciyle vatandaş, dış ülkelerde bulunan her Türk, Türk azınlığı, her Türk topluluğuna sahip çıkan ülkelerinin, devleti, bileği bükülmez gücün Türkiye Cumhuriyeti olduğu inkar edilemez. İzlenen mazlumlara sahip çıkma, ezilenlere sahip çıkma ve terör ocaklarını söndürme politikası Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenliğine saygı artırmıştır.

*

Tabi ki bu yazının yazılmasına neden, Azerbaycan ordusunun, kahraman halkın öz toprağı Dağlık Karabağ’ı tepe tepe, köy köy, sokak sokan kurtarırken elde ettiği büyük zaferden çok endişelenmiş ve ürkmüş olmasıdır. Bu nedenle,  1920’de Amerikan Başkanı’nın Karabağ ve Nahcivan’ın Ermenistan’a bağlanması kararı aldığına vurgu yapıyor. Bu bir yalandır. O zaman bu topraklar SSCB içindedir. Bu da Sovyetler Birliği’nin iç işlerine müdahale etmek olur.

Dahası da var. Azerbaycan halkının 1990’dan beri her yıl 20 Ocak günü 137 şehidini anarken “Kara Gün” kutladığını, 1992’de Dağlık Karabağ’da soykırım yaşandığını, Ermeni asilerin köylüleri camilerde kesip kıydığını, 600 kişiyi öldürdüğünü, okulları yaktığını, halkı evlerinden –yerlerinden kovduğunu,  1 milyon yerli Azerbaycanlının toprağından, köyünden,  kentinden kovulduğunu yazmıyor, bu gerçekleri görmezden geliyor. Can sıkıntısı farklı…
Okurları yanlış bilgilendiriyor. Boyası küflenmiş haritalarla okurların aklı çelinmeye çalışılıyor.  Ermenistan’ın 100 yıldan beri saldırgan ve soykırım işleyen bir devlet olduğunu bildirip kınamıyor. Katiller süslü püslü gösteriliyor.

Biz söyleyelim: Kafkaslarda kanayan bir yara olmasının nedeni Ermenilerin saldırganlığıdır. Barışçı şehirleri, sivil insanları, okula giden çocukları, okulları, camileri bombaladığı halk acısına kesin kanıttır. Rus askerleri tarafından korunan Ermenistan topraklarından Azerbaycan şehirlerinde sivil halk üzerine gece bombalar atılıyor. Bu bombalar da hep Rus yapımıdır.

“168 saat” gazetesi, ABD’nin imzası olmayan, yalnızca sözü geçen zamanı dolmuş anlaşmayı yürürlüğe koymuş olsa “Dağlık Karabağ” çatışmalarının anında duracağını ve “Büyük Ermenistan kurulacağını” ve “sorunun çözülüp unutulacağını” yazarak taraf alıyor. D. Peevski’den başka ne beklenebilir ki? Bulgaristan Müslümanlarının oyuyla milletvekili seçilmiş utanmıyor. Azerbaycan davası biz Bulgaristan Müslümanlarının öz davamızdır. Biz her zaman Azerbaycan halkının ve devletinin yanında olduk ve olacağız.

Gazeteci Todorova, Türkiye Cumhuriyetini “kancaya takılmış bir balık” olarak tarif ediyor. Bunun sebebi Büyük Türkiye’nin dallanıp budaklanmasının Bulgaristan Müslümanlarını yüreklendirmesine, Bulgaristan’da Türk ruhunun yükselerek pekişmesine gölge düşürmeye çalışmasıdır.
Kendisine en iyi duygularla duyurmak isterim;

Amerika Birleşik Devletleri Türkiye Cumhuriyetine Bulgaristan’a ve Bulgarlara davrandığı gibi davranmamıştır ve davranmaz. Türkiye dünyanın en büyük devletinin ve imparatorluğunun devamıdır. Türkiye eli kolu, başı gözü oynayan, ipleri çekilen bir devlet değildir. Amerikan Cumhurbaşkanları bunu iyi bilirler. Amerikan devleti Osmanlı Devleti örnek alınarak yapılanmış, ve dünyada en yüksek düzeyde örgütlenebilmiş demokrasi düzenini kurmuştur. Hiç bir ABD Başkanı,  2020 yılında bir çöp kağıt kadar önemi olmayan Sevr Sözleşme paçavrasını eline verip bakanlardan birini Osmanlıya ya da Türkiye Cumhuriyeti hükümetine göndermemiş ve göndermeyi düşünmemiştir.  Türkiye bağımlı bir devlet değildir. Dünya medeniyet kurucu devletleri arasında önde gelenlerden biridir ve her zaman ve her yerde örnek olarak alınmış ve alınmaktadır.

Ayrıca Türkiye Avrupa kıtasında en büyük ve nitelikli yetiştirilmiş NATO ordusuna sahip olmakla birlikte, yazıda da işaret edildiği üzere Rusya’dan S-400 savunma füzeleri alarak ve geliştirdiği modern askeri sanayisiyle bölgenin en güçlü silahlarla donanmış devleti olarak Türk Dünyası ve birçok İslam devletinin güvenli merkezi ve öncüsü olmuştur.

Yazının sonunda, Amerika Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson’un “olayın” üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen,yeni düzenli bir dünya kurmak için üstlendiği ödevi yerine getiremediği, işlerinin yarım kaldığından sanki hüzün ifade ediliyor. Arkada kalan yüz yıl boş umutların ve vaatlerin artık kesinlikle unutulması zamanının geldiğine kesin kanıttır. Sevr sözleşmesi tarihin gömdüğü bir boş umuttu. Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlettir ve daha bundan yine yüzyıl yıl önce bugün hala gerçekleri konuşmayan dilleri dönmeyen devletin  – İngiliz, Fransa, İtalya ve Yunanistan’ı – en güçsüz ve yaralı olduğu dönemde denize dökmüş ve Anadolu’ya çöreklenme heveslerini kursaklarında bırakmıştır. Bugün çıkan ses o ezilmiş ve sıkılmış kursaklardan çıktığı için çatlaktır.

Biz gerçekleri hatırlayalım. Çocuklarımıza de ancak gerçekleri öğretelim. Gerçeklerden ilham alalım.

20.yüzyıldan bize kalan en değerli nasihat:
“Ne mutlu Türküm diyene!”

Ona buna uşaklık etmekten, yalanlardan düğüm yapmaktan bir şey çıkmaz. Ancak zaman kaybı ve sonunda hayal kırıklığı yaşanır.
Bu dünyada bazı şeylerin Amerika Başkanlarının da yapamadığına örnekler çoktur. Dünya çarkını çeviren halkların iradesi ve hayalleridir.

Bu yüksek ruhlu, güçlü iradeli ve hayalleri engin olan biz Türkleriz.
Okuyanlar lütfen paylaşsınlar.
Ellerimizi yıkayalım, kendimizi koruyalım, yakınlarımıza yardım edelim.
Mesafe-maske ve elleri yıkayınız…
Paylaşanlara teşekkürler.