Kibir: İnsanın Manevi Rütbesine Darbe
Rafet ULUTÜRK
İnsanoğlu, yeryüzünde varlık olarak bir imtihanla karşı karşıya. Kendini üstün görebilir, başarılı olduğunda her şeyin kendi gayretiyle gerçekleştiğini düşünebilir. Ancak unutmamalıyız ki, her şeyin asıl sahibi ve gücü, yüce bir kudretten gelir. “Sizleri yeryüzüne de hakim kılan O’dur.” Bu ilahi uyarı, insanın kibirli ve benmerkezci düşüncelerinin ne kadar yanıltıcı olduğunu hatırlatmak için vardır. İnsan, tüm gücünü ve başarılarını, yaratanının izniyle elde eder. Ancak kibir, insanı bu gerçeğin farkından uzaklaştırır.
Kibir, İnsan Ruhunun Zayıf Noktasıdır
İnsanın en tehlikeli zaaflarından biri, kibirdir. Kibir, insanın kendisini başkalarından üstün görmesi, sahip olduklarıyla böbürlenmesi ve her şeyin kendi emeğiyle olduğunu düşünmesidir. Kibirli bir insan, etrafındakileri küçümser, kendi düşüncelerini her zaman doğru kabul eder ve zamanla bu düşünceye teslim olur. Oysa kibir, insanı hem içsel hem de toplumsal düzeyde yozlaştırır. Çünkü kibir, insanın en temel özelliklerinden biri olan tevazuyu yok eder. Tevazu ise insanın en büyük manevi gücüdür. İnsanın kibirle, taşla taçlanan bir tahta oturması ne kadar kolaysa, aynı kibirle o tahtan düşmesi de o kadar hızlıdır. Çünkü kibir, insana kısa vadeli bir zafer getirirken, uzun vadede manevi rütbelerini sarsar.
Karun Misali İsyan
Kibrin en trajik örneklerinden biri, tarihteki Karun’dur. Karun, sahip olduğu zenginlikleri ve güçleriyle herkesten üstün olduğunu düşündü. Ama işte o anda, kibri ve isyanı birleştirip nefsine yenik düştü. “Karun misali isyana dönüşürse!” derken, aslında her insanın içinde bu tehlikenin mevcut olduğuna dikkat çekilmek isteniyor. Karun, Allah’a karşı isyan ederek, bütün mal ve mülkünü kendisinin kazandığını düşündü. Oysa her şeyin gerçek sahibi, her zaman Allah’tır. Karun’un hatası, sahip olduklarını sadece kendisinin kazanmış olduğuna inanması ve bu inancın getirdiği kibirle, nihayetinde helak olmasıdır.
İnsanın ne kadar çok malı, mülkü, gücü ya da başarıları olursa olsun, asıl önemli olan bunları nasıl kullandığıdır. Kibire kapılmadan, tevazuyla hareket edebilmek, insanın ruhunu yükseltir ve onu manevi rütbelerinin zirvesine taşır. Kibir, insanı daha da aşağıya çeker; ne kadar çok yükselirse, o kadar çok düşüşe sebep olur. Kibrin bedeli, manevi bir çöküştür.
İnkâr Edenin İnkârı Kendi Aleyhinedir
Kibirli insan, bir noktada hakikati inkâr eder. Gerçekleri görmezden gelir, gözünü kendi benliğine diker ve başkalarının hakikatini anlamak için çaba göstermez. Allah’ın kudretini inkâr eden, kendisinin her şeyin sahibi olduğunu sanan, sadece bir yanılsama içinde yaşamaktadır. “İnkâr edenin inkârı kendi aleyhinedir” ifadesi, bu yanılgıya işaret eder. İnsan, kibirli davrandığında ne kadar çok sahip olursa olsun, her şey geçicidir ve bir gün mutlaka yok olacaktır. Bu gerçeği inkâr eden insan ise, hayatını büyük bir boşlukta geçirmiş olur. Oysa kibir, insanı hakikate ulaştırmaz, aksine ondan uzaklaştırır. Kibirli insan, her şeyin kendi kontrolünde olduğuna inanarak manevi yollarını tıkamış olur.
Manevi Rütbeler ve Kibrin Tezatı
İnsanın ruhsal ve manevi olarak yükselmesi, başkalarına olan sevgisiyle, saygısıyla ve alçakgönüllülüğüyle mümkündür. Tevazu, insanın manevi rütbelerinin en yüksek noktasıdır. Yüce bir insan, kibirden uzak durur, daima kendini sorgular ve her zaman başkalarının haklarına saygı gösterir. İnsan, sahip olduklarıyla değil, ruhsal derinliğiyle yücelir.
Kibirli bir insanın övündüğü her şey geçicidir. Zenginlik, makam, mevkiler… Ancak insanın manevi derinliği ve tevazusu, her zaman kalıcıdır. Kibir, insanın içindeki güzellikleri ve derinlikleri örterken, tevazu bu güzellikleri ortaya çıkarır. İnsan, kibirle yükseldiğini sanırken, aslında kendi içindeki potansiyeli öldürür. Oysa tevazu, insanın hem kendisini hem de dünyayı doğru bir şekilde algılamasını sağlar.
Sonuç: Kibir, Manevi Çöküşün Başlangıcıdır
Kibir, insana sadece yeryüzünde değil, ruhsal dünyasında da en büyük zararı verir. Bir insan, ne kadar malı, mülkü, gücü olsa da, kibirle yükseldiğini düşünmemeli. O yükselmiş değil, aslında alçalmıştır. Kibirli bir insan, Karun misali bir gün o yüksekten düşebilir. Gerçek yükselme, Allah’a olan teslimiyetle, tevazu ile olur. İnsanın ruhsal yolculuğunda, kibir en büyük engeldir. Onun yerine tevazuyu ve şükrü yerleştirdiği her an, gerçek anlamda yükselmiş olur.
Kendini ve sahip olduklarını küçük görmek değil, Allah’ın kudretine inanarak alçakgönüllü olmak, insanın gerçek manevi gücüdür. Ve ancak bu şekilde, ruhsal rütbelerimizde gerçek bir ilerleme kaydedebiliriz.