Kara Arı Yuvası
Tarih: 01 Temmuz 2019
Yazan: Nazım ÇAVUŞ
Konu: Aklımın ermediği şeylerin örneklerinden seçmeler.
Ben hayatta her şeyin dengeli olduğunu kabul edenlerden biriyim. İngiltere Avrupa Birliği’nden (AB) çıkarsa, dengenin Doğu Avrupa’ya eğrileceğini düşündüğümden, Doğu Avrupa’dan birkaç devlet, AB’den ayrılmadan denge sağlanamayacağı fikrindeyim.
Ve AB’den kopup ayrılacak ilk ülkenin Bulgaristan Cumhuriyetini olacağından eminim. Nasıl olur da bu kadar emin olduğunu yazabilirsin? Bu soruyu daha önce de işittim ve tartıştım. Olay şöyle, ben masal anlatmıyorum. Gece hayallerimi de yazmıyorum.
2007’de AB içine sızdık, ama bir türlü AB’ye yapışamadık. Her yıl üyelik paramızı ödüyoruz ama biz hep 28 devletlik AB’de (İngiltere çıktığında 27 devlet kalacak) kuyruktayız. Koyunlar gibi kuyruk kokusuna gidiyorum. Hem gidiyoruz hem de AB kütlesinden uzaklaşıyoruz.
Avrupa Birliği ülkelerinde “A” sınıf, “B” sınıf” ve “üçüncü” sınıf ülkeler sıralaması olsa, Bulgaristan kuyruğun en sonunda. İlgi çekicidir ki, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam, eğitim ve sağlık sorunlarının her birinde ve her atılımda sondayız.
Bunun anlamı nedir. Sosyalizmden kapitalizme dönüş sürecinin ekonomi politiğini yazan bir saçı ağırmış çıkmadı. 1992’den sonra tüm tarım kooperatiflerini, devlet tarım işletmelerini, hafif ve ağır sanayi, işleme ve makine üretim endüstrisi tersane ve lokomotif fabrikalarımızın, kimya sanayi ve atom elektrik santrallerimizin 4 reaktörüne varana kadar her şeyin altından girdik üstünden çıktık. Bu işlerde Bulgaristan’da Romen (Çingene) nüfus “Som Balığı” rolü gördü. Faturasız işleri yaptı. Hani bilirsiniz akvaryumların suyu şeffaf olsun, bulanıp kokmasın ve yosunlaşmasın diye içine sesiz çalışan bir pompacıktan oksijen verilmesi yeterli olmaz, bir de su dibinde yüzen som balıkçıkları vardır ki, onların ödevi çok önemlidir. Dikkatinizi çekmişse, su üzerine yem serptiğimizde somlar dipte kalır. “Bu yemeği yemeyiz” gibi surat asmış tavır alırlar. Onların ballı böreği diğer balıkların dışkılarıdır. Onlar akvaryumun temizlikçileridir. Balığa gitmeyenler, olayı çalka kapma balından insana yarar gelmeyen kara arılarla da düşleyebilirler.
Avrupa Birliği’nin temizlikçileri ise, Bulgaristan gibi ülkeler olduğu görüşündeyim. Avrupa’dan gelen kırıntı paralardan hesap sorulmaması, (AB’den gönderilen milyarlarca Avro ile sanki acil, güncel ihtiyaçlarınızı karşılayın, sıkıntı yaratmayın, uyarısıyla gönderilmişti) hırsız, mafya, rüşvetçi, dalavereci sürüsüne yaradı. Dairelerini ve köy evlerini onardılar, iki katlı, üç katlı “konuk evleri” yaptılar. Aylarca yıllarca maliye bakanlığı, inşaatlar bakanlığı, tarım bakanlığı bu işlerle meşgul oldular. Uzatmayalım. Sonuç ortada, 7.8 milyar Avro çalınmıştır.
Hele 2009’dan sonra Bulgaristan hükümetleri karşılıksız para harcarken bir hal oldu. Şöyle bir gelenek de doğdu. Başbakan Borisov’un kurduğu hükümetler (üç kabine) azınlık kabinesi, ya sağ merkezci yamalı ya sağ uç yamalı olsalar da, hep ayakta kaldı. Şu olaya dikkatinizi çekmek isterim. 1989’da Sosyalist hükümet devrilirken, devletin dış borcu 10 milyar Amerikan Doları idi. Bugün, yalnız Ulusal Elektrik Şirketi (NEK) (devlet kurumudur) borçları 60 milyar leva yani 30 milyar Avro. Devlet borcu ise, 40 milyar Avro oldu. 1990 yıllarda Sofya sokak ve meydanlarında toplanan mitinglerde – bu paraları ne yaptınız? diye bağıra bağıra çeneleri düşenler, bugün 40-50 milyar Avro borca “mık” demiyorlar. Bunu anlayabilmenin kitabı yok…
Lisede 9-uncu sınıfta kimya öğretmeni öğrencilere “etki tepki” meselelerini anlatırken, laboratuardaki deney masasının üzerine kolunu bacağını sermiş ölü gibi yatan kurbağaya azdan az elektrik verir ve biz kurbağanın ani sıçramasından heyecana kapılırdık. Eve vardığımda bu deneyi anneme anlatmıştım, kurbağadan yüzüne gözüne temra sıçrayacak diye kapı ardındaki süpürgeyi kavradığı gibi, beni kovalamıştı.
Bu örnek bende, 50 milyar Avro borcu olan Bulgaristan, (GSMH’sından fazla) bende artık bir “ölü ülke”, “bayılmış ülke” veya “ölmekte olan ülke mi” gibi sorular uyandırdı. Karadeniz sahillerimiz, kumsala yakın komşu yan yana dizilmiş otellerimiz bu yıl bom boş. İnternet taraması yapsan geceliği 50-60 leva (30 Avro) ama bu oltaya tutulup uçak kovalayan yok. Vatandaş da Türkiye ve Yunanistan diyor. Sınır kapıları tıklım tıklım… Nedendir acaba? Sorusunu ben de kendi kendime sordum.
Şezlong fiyatına baktım 30 leva, Şemsiye 30 leva, Denize girmek 30 leva, denizden sonra duş 30 leva, tuvalet 10 leva, park yeri 24 saat 100 leva, dondurma 20 leva, su 10 leva, Coca cola 15 leva ve şemsiye allında sigara içip külünü kumsala silkmenin cezası 50 leva. Tabii deniz bakışlı odaların fiyatı ile ötekilerin fiyat farkı 30 leva, gürültüsüz odaların fiyatı 20 leva daha pahalı… Balkon kahvaltısı ekstralı… İnsan bir defa aldanır.
Bizim ülkemizde Avrupa Birliği’nden gelen karşılıksız paralarla oluşan “lüksün” adı ve kendisidir bu. Turist akımı yaratabilmek için yeni reklamı şöyle görüyorum: “Çalga müziği dinlemek serbest. 1 litreye kadar içki bedava!” Ruslar da gelmez olmuş.
Şu da var veya bana öyle geliyor ki, Bulgaristan’da ne büyük balık tutmaya holta var ne de takılsa bile pişirecek tava var. Büyük balığın derdi büyük olur, diyenler gerçekten haklı. Ergenliğimde arkadaşlarla kalkan balığı avına giderdik. Bu iş için şişleri içine doğru örülmüş bir sepet ve 1 kilogram beyaz peynir gerekiyordu. Karadeniz’in kalkanları beyaz peynire bayılır. Kökten, yılanlık ve yengeçliklerden uzak temiz sulu derin bir yere sımsıkı bağlardık sepetimizi ve sabah güneş doğarken gidip alırdık kalkanımızı. Bu işin sevmediğim yanı, kalkan dümelerini zedelemeden lokma lokma kesmek ve öğlene kadar tuzlu soğanlı zeytinli salamura içinde bekletmekti. Demek istediğim, lezzetine doyum olmayan yemeklerin fiyatı vardır. Kaliteli beyaz peyniri, zeytinin iyisini, tuzun ehlini ve soğanın acı almamış kanadını bulmak, seçmek bir iştir…
2002 yılından beri Bulgaristan Rusya ilişkilerinde bir karmakarışıklık belirdi. Rusya bizim iyiliğimizi mi, kötülüğümüzü mü istiyor sorusuna cevap gelmedi. Akıl bütün insanların tek birleşme noktası olduğuna inansam da, bu noktada uzlaşma imkânsızdır. Hayat, içteki çelişkilerin dıştaki çelişkilerle uzlaşma sağlamasıdır diyenlere inansam da, bizde bunun geçerli olduğunu düşleyemiyorum bile. Hayat iyilikten kötülüğe doğru bir devinim midir yoksa kötülükten iyiliğe doğru mu? Rusya’nın Bulgaristan’a yaklaşımında hep ikincisi ortaya çıkıyor ve hep tutmayan umut tohumları saçılıyor…
Yeni asrın başında, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Başkanı Georgi Pırvanov, Türklerin de oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmişti. Yine eski Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi (BKP MK) kadrosundan Miglene Kuneva Bulgaristan’ı Avrupa Birliği üyeliğine hazırlama komisyonlarına alınmıştı ki, ellerindeki yetkileri kullanarak Tuna nehri kıyısında “Kozloduy” kentindeki 6 reaktörlü Atom Elektrik Satralimiz’in (NES) Birinci ve İkinci reaktörüne bir kalemde, tek imzayla kıydı. Başbakan II. Saks Koburgotski sustu. Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) kolektif işlerde, milli sorunlarda söz hakkı olmayan, henüz kendi sofrasına kendi kalkanını yakalama hakkını kullanan ve buna da “şükür” etmeyi yeni yeni öğrenen bir parti olduğundan “mık” demedi. Hem de hükümet ortağıydı. Mehmet Dikmeler falan bakanı. Büyük işler, derin deniz olsa, DPS henüz derin suda yüzmeyi, hele hele tuz torbası taşımayı bilmiyordu, ancak kendi çıkısına tuz dolduruyordu.
Sözün kısa, tam o zaman, Cumhurbaşkanı Pırvanov Moskova’ya gidip gelmişti. Sofya’ya döndüğünde torbasını açtı ve içinden Bulgarca adına “golemiya şlem” dediği, üç büyük iş (Proje) çıkardı.
Birincisine göre, Burgaz limanından Yunanistan’ın Kocaağaç (Aleksandropolis) limanına petrol boru hattı uzatılacaktı. Kar-kazanç büyük olacaktı. İhya edecektik. Yine o zaman bizde çevrecilik ocağı tutuşuyordu. Önce memleket ikiye bölünüyor, yaygarası koptu. Boruların üzerine ve güneyine kuş bile konmaz, bu topraklar solar, kurur, elden kayar diyenlerin yaygarası mı, yoksa AB’ nden telefon ve SMS’ler mi etkili oldu bilemeyeceğim, ama vinçler, dozerler, hafriyat yüklü “Kamaz” kamyonlar durdu, daha sonra ne olduğunu pek bilen yok. Bu işten zararda mıyız? Evet!
Torbadan çıkan ikinci tavşan daha da büyüktü. Adına “Güney Akım” dediler. “Kuzey Akım” Baltık denizindeki doğal gaz boru hatlarına daha önce verilen isimdi. Rusya’dan deniz altı boru hattıyla Varna kenarında bir körfeze doğal gaz akacak, biz de Varna’dan Sırbistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, hatta Adriyatik denizi dibinden boru hatlarıyla İtalya’ya doğal gaz verecektik, Bosna, Hırvatistan ve Slovenya üzerinden Avusturya ocaklarına doğal gaz gidecek dağıtım merkezi ve neredeyse bu işlerin tekeli oluyorduk. Çok konuşuldu. AB komiserleri geldi gitti ve Brüksel’den çıkan kararda “Bulgar dalı bu meyvesi taşıyamaz” deyince, Rusya yeni seçim yaptı ve “Tük Akım” dedi. Borular Varna Burgaz limanlarına gelmişti. Plan proje işleri hazırdı. Hatta “Bulgar Ticaret ve Kooperatif Bankası” (BTK) gibi bankalara yatırım paraları yatmıştı. “SMS” haberlerinde “hadi işe başlayın da ağzınız tatlansın” dense de bekleyenlerin sabrı tükendi ve “bankayı soydular.” İşler durdu. Bu işten zararımız var mı sorusuna en doğru ve kısa cevap şudur: “Kimileri ihya oldu, bazıları çöplük karıştırıyor.”
Pırvanov’un oltasına Moskova’da takılan üçüncü balıksa, sihirli balık çıktı. Ama şu masallardaki “iste benden ne istersen” diyen altın balıklarda değil. Bizimdi, önce balıktı sonra kurbağa oldu.
Brüksel’in “öncede 5. ve 6. Reaktörleri durdurup soğutarak sökün, ardından da 2007’de AB kapısını aralayıp sizi içeri çekerken, kapıya takılmasınlar diye 3. ve 4. reaktörü de durdurun ve sökmeye hazırlanın dedikleri işitilince, Moskova Bulgarları avutmak için size bir “Belene – 2” NES kuralım deyivermişti. Ardından çıkan yorumlarda Türkiye’ye yeniden elektrik satmaya mı başlamadık, Batı Balkanların elektrik jeneratörü mü olmadık, AB elektrik şebekesine elektrik mi vermedik, Yunaistan üzerinden Türkiye’ye sattığımız elektriği birkaç kat arttırmak için daha kalın iletkenler mi uzatmadık, neler neler. Diyorum ya ah bunların hepsi gündüz görülen düşler olmasaydı.
Ne ki, ilk hamlede 3.2 milyon leva harcayınca, bu karpuz bizim teraziye ağır geldi. Halk oylaması yaptık ve inşaatı durdurduk. Durdurunca, Ruslar NES inşaatında durdurulunca imha edilmesi gereken işler vardır deyip 2 liste çıkardı. Birinci listeye göre yapılan yakıp yıkma işlerine 120 milyon Avro harcandı. İkinci listede, atılan temellerin tabanı olan 1 metre kalın beton-çelik bloğun parçalanıp sökülmesi gerekiyordu. “Yüksek uzmanlık gerektiren” bu iş bizim Çingenelere verilseydi çıkaracakları demirleri satıp birkaç sene geçinirlerdi ama olmadı. 86 milyon Avro ödenip beton taban kaldırıldı yerine büyük bir gol açıldı ve Başbakan Borisov adına “kurbağa gölü” dedi.
Zaman geçti, Bulgar başsavcılığı bu 2 önemli imha işinin faturasını görmek istedi. Bulgar Maliye Bakanlığı “kayıplara karışmış” deyince, aynı evraklar bir de Moskova’dan istendi, cevap gecikmedi. “ Bizde bir hafta önce bir yangın oldu, sizin evraklarınız yandı” cevabı şok yarattı. Öyle olsa da, Bizim Baş Savcıya karşı kimsenin ihbarda bulunma, dava açma ve hatta uyansanıza göreviniz bitti” demeye bile hakkı yok. O ancak kendi kendini ihbar edebilir, fakat bunu da şimdiye kadar yapmadı.
Sözüme başlarken “Breksit”ten sonra sıra bizde, denge saplanması için kuyruktan birkaç kıl kopar, koparsa biz oluruz demiştim.
Bundan tam 14 gün önce, Avrupa Birliği’nden Bulgaristan’a şu “Belene-2” NES konusunda yeni bir uyarı mektubu geldi. “Unutun bu işi ve doğrusunu isterseniz NES merakından vazgeçin” demişler.
Mektubu okur okumaz, devlet 3. Kişisi olan Kırca Ali milletvekili, meclis Başkanı Bayan Karayançeva hemen Moskova’ya uçtu. Çok önemli ve sorumlu görüşmelerden sonra şu yukarıda 60 milyar leva borçlu olan Ulusal Elektrik Şirketi (NEK) ile Rosatom’un “Belene –2” NES’ni kurma kararını açıkladı.
Bulgaristan’daki teknik profesörlerin daha fazlası atom elektriği, atom jeneratörü, atom elektrik santrali atıkları vb gibi konularda uzmandır. Bu defa hep birlikte uyandılar, devletin karşısında izaha geldiler ve “Bu iş bizi Avrupa Birliği”nden koparır,” dediler.
Biz bu bilginlere inanalım mı inanmayalım mı? Bunu zaman gösterecek. Fakat aslında çok büyük bir haber vermiş oldular.
Ben ise şunu düşündüm. AB’den atılırsak, karşılıksız para akışı durursa “Ne Yaparız?” Çöker miyiz? Dağılır mıyız? Yoksa Yutulur muyuz?
Akvaryum içinde dışkılarla geçinenlerin işi de bozulacak. Yazık olacak!
Görüldüğü üzere biz bir KARA ARIYIZ. Bal beklemeyin bilden.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Paylaşanlara özel selamlar.
Bizi izleyenlerle yakında buluşuruz.