KADİR CANPOLAT İLE BULTÜRK BAŞKANI RAFET ULUTÜRK RÖPORTAJI -4-
- Soru: Kadir CANPOLAT; Otuz yılda Bulgaristan’da iyi kötü neler oldu? Türklerle Bulgarlar mahallede köyde hiç bir birileri ile çatıştılar mı?
Cevap Rafet ULUTÜRK; Mahallelerde hiçbir dönem Türk-Bulgar çatışması yaşanmadı. Siyaset her zaman azınlıkları Bulgarlardan ayırdı. Bulgaristan’da sosyalist düzen ekonomi ve manevi olarak çöktü. Sosyalizmin kapitalizmden sonra gelen ve daha üstün olan bir üretim tarzı, medeniyet ve kültür olduğu yalanmış. Faşizmden farkı ise, ancak özel sektörsüz bir toplum olduğunu görmeyen kalmadı.
Biz Bulgaristan Türkleri hem Hitler faşizminin hem de Stalin totalitarizminin tüm zulmünü gördüğümüzden ve üstüne üstelik de soykırım denemesi ve sürekli göç ve parçalanmalardan ezildiğimizden dolayı, bizdeki totalitarizm alaca gölgeli, ayrıca zulüm kokan demokrasiye önce gelişmelere sevindik. Zamanla bu beklentilerimiz söndü, çünkü Bulgarlar da çöp tenekeleri etrafında dolaşmaya başladılar. En iyi olan Türkiye kapısının açık kalması, gençlerin ekmek teknesini Avrupa Birliği ülkelerine taşıması, NATO üyeliğimiz ve ayrıca Avrupa Birliği’ne alınmamız gibi gelişmeler oldu diyebilirim. Başka bir ifadeyle, aklı başında olan herkes derede kafasını taşlara vura bura ölmek yerine, denizde boğulmak ister. 20. Yüzyılda biz, “bir kaşık suda” boğuluyorduk…
Durumun kökten değişmesi zamanı gelmiştir. 20.yüzyıl süreçleri bugün usulsüzlük ve yolsuzluklar, dolandırıcılık ve rüşvetçilikler olarak devlet bünyesinde devam ediyor.
Sosyalizmin birikimlerini ve son 15 yılda Avrupa Birliği’nden gelen yardım ve yatırım paralarını ele geçiren 200 aile, ülkenin kalkınmasına yatırım yapmak istemiyor. Sosyalizm yıllarında kurulan alt yapı ve endüstrinin çökmesinden sonra hala geleceğini göremeyen halk kâbustadır.
Avrupa’da ve Amerika’da okuyup geri dönen ve artık 100 gündür Sofya’da gece gösterileri yaparak hükümetin istifasını, meclisin dağılmasını, başsavcılığın yok olmasını ve parlamenter demokraside köklü reformlar isteyen – yani komünist totalitarizm döneminin tamamen sökülerek süpürülüp sabunlu suyla yıkanmasını isteyen – 6. nesil genç kitlenin hayallerini okumak zor.
Çünkü program açıklamıyorlar. Fakat son yıllarda ülkede oluşan yeni bir olgu var. Bulgaristan’a Batı’dan büyük sayıda yazılım şirketi geldi. Bunlarda 160 bin genç çalışıyor ve maaşları da 6 bin levaya çıkmıştır. Bu gelir ülkemizdeki ortalama emekli maaşından 15 defa yüksektir ve yeni bir üst tabaka oluşmaya başlamıştır. Geleceği bu tabakanın belirlemesini isteyenlerden iktidar, siyaset ve adaleti biz belirleyeceğiz sesleri yükseliyor ve direnişler ısrarlı ve serttir.
Azınlıkların kaderi konusunda kimsenin ağızını bıçak açmıyor.
Eğer son 30 yılda Bulgaristan toplumunun oluştura bildiği ve genç neslim öncülerini birleştiren, en değerli olan buysa, uygulamada şu hususla yüzleşince şaşmamamız gerekir. Yani Z kuşak teknolojik toplumu yeniden biçimlendirip yönetecek çok varlıklı küçük bir zümreye işaret ederken şunları da görebiliyoruz. Bulgar ruhunu kayıtsız koşulsuz kabul etmiş olan, politik isteklerinden, azınlık hayallerinden, seçme ve seçilme hakkından vaz geçmiş ve yalnız yemeden içmeden ve eğlenmeden tatmin olan, hayatı garantili bir sosyal tabakaya var olma hakkı tanınmak isteniyor. Bugün de sosyal yardımlardan yaşayanlara iş gösterilmiyor.
Avrupa Birliği üst aklındaki “jendet toplumu” ya da İstanbul Anlaşmasına göre çok farklı yeni bir deney toplumu oluşturulmasına Bulgaristan seçilmiş olabilir. Olayları izleyenler dünyanın “insan haklarını”, “azınlık haklarını” ve “milli kimlikleri” yok saymaya hazırlandığına işaret ediyorlar.
Bulgaristan, gelecek toplumların deney ülkesi oluyor.
İnsana öyle geliyor ki, sanki ikinci Rusya esaretinde kalmamızı ve Almanya Nazi esaretinin bir asır bilincine varamadığımız gibi, teknoloji devri köleliğini, ülkemizin satıldığını, satılabileceğini, asırların posası gibi fark etmeden yaşamaya zorlanabiliriz.
Ne var ki bu kapı henüz açılmadı fakat ilgililerin elleri anahtarlıktadır. Toplumda şimdilik bu yönde bir gelişme var ve yeni önlemlere tepkiler henüz beliriyor. 2019’da Roman çocuklarının okullardan kaçırılıp Norveç’e götürülmesi ve kimliksiz insan tipleri oluşturma olaylarını tepkiler toplumu sarsmıştı. Bu çocukları orada neler yapıldı, duyulanlara göre işkence edilerek onların kanları alınıyormuş bunun doğurulu nedir bilemiyorum. Amma Medeniyetin merkezi diye bilinen Avrupa üstünden halı kaldırıldığında galiba dünyada en vahşi ve en acımasız bir yer olduğu görünecek gibi duruyor.
Bu gün 30 yılın en iyilerinin en kötülerinin sentezinden yapabildiğim çıkarma ne yazık ki budur. Vatandaşlarıyla birlikte sosyalizm yıllarında pazara çıkarılan ve Sovyetler Birliğine ucuz pahalı teklif edilen memleketimin yeniden tezgâha konacağından korkuyorum.
- Soru: Kadir CANPOLAT; Bulgaristan’da Türk partilerinin katkıları nelerdir? Türklere faydalı olduklarını düşünüyor musunuz?
Cevap Rafet ULUTÜRK; Bulgarlar Osmanlı’da dini alanda toplumsal sahneye çıkabildiler. Yunan papazların kiliselerinden çıkarmak için Kongreler yaptılar. Sultan kapısı çaldılar ve 1872’den başlayarak Doğu Ortodokslukla kiliselerde anadillerinde ibadet, kilise ve kilise dışı Bulgar eğitim ve öğretim hakkı elde ettiler. Bu, Bulgar din adamlarının Osmanlı devletiyle yürüttüğü diyaloğun bir başarısıdır.
Bulgar politik zümresi siyasete katılma hakkını ve kendi menfaatlerini öne sürme hakkını Berlin Konferansından (1878) tepsi içinde aldı. Yenileşmenin Bulgarların Müslüman vatandaşları da politik sahneye davet etmesi gerekirdi ama bu olmadı, Bulgarlar bu nimeti kendilerine sakladılar. 2001 yılına kadar Türkler az sayıda temsilciyle ancak meclise girebildiler. II.Simeyon hükümetinde bakanlarımız oldu.
2005-2005 döneminde Başbakan Yardımcımız görev aldı ve Bulgar siyasi çevresinin iplerin içerenler değişmemiş olsaydı, HÖH-DPS partisi belki de birkaç hamle sonra Başbakan çıkarabilecekti.
Bu gelişmenin güç kaynağı Türklerin dikey kültürlü bir millet olmasından ve Güneşin her sabah Türkiye üzerinden doğmasıydı.
Ne yazık ki 2009’dan sonra Bulgaristan’da siyasi durum çok değişti. Bugün Cumhurbaşkanı Hava Kuvvetlerinden General, yürütmenin başı polisten General, meclis dış siyaset komisyonu başkanı da Amiraldir.
Bulgaristan bir NATO ülkesi olmasına rağmen, azınlıklardan subay yoktur.
Yeni Bulgar tarihinin 112. Yılında, Bulgaristan’da ve Doğu Avrupa ülkelerinde rejim değişikliği oldu. Bu değişiklik Bulgaristan’da yüzeysel kaldı. Ülke çöküş yaşadı. Bulgaristan’da kurulan ilk Türk partisi, son 30 yılın belirli bir döneminde Türklere devlet siyasetinde bir pay talep edeceğine, ulusal siyasette denge unsuru rolü görmeyi seçti, genel siyaseten sadece kişisel pay elde etmekle yetindi, dolayısıyla Türk azınlığın dertlerini çoktan unutulmuştu. Türklerin haksız ve siyasetten uzak bırakılmasını belirleyen ve ayakta tutan zamanını doldurmuş belgeleri maalesef yırtamadık.
Bu durumda Hak ve Özgürlük Hareketinin içinden gelen baskılar 30 yılda 7 defa parçalanmaya neden oldu.
Kim ve niçin parçalandık hala belli olmadı, çünkü arkada şeytani aklı göremedik. HÖH’ten kopan güçleri 4 defa HÖH Genel Başkan Yardımcısı ve son defa da bizzat Lütfi Mestan şahsında Genel Başkan tarafından yönetildi. İkinci bir Türk partisine hayat hakkı, meclise girme fırsatı tanınmadı, hep engel olundu. Bu partilerin Bulgaristan Müslümanlarına hangi konularda yardımda bulunduğunu söylemekte güçlük çekiyorum.
Lütfi Mestan, eski başbakan Ahmet Davutoğulu ve Bulgaristan’ı tanımayan sadece turistik olarak gelen gezen Aziz Babuçu’nun oltasına takılmıştı. Bunların hepsinin yem olduğunu ve kimin o yemi bıraktığını öğrenmemiz için ille de 20 sene mi geçmesi gerekir. Maalesef burada çok profesyonelce yönetildik ve Bulgaristan STK’larının da burada günahları çoktur. Bunu öğrenmemiz bizlere Bulgaristan’da HÖH’ün muhalefet kadroları bitirtildi ve bir nesil yok olmasına mal olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca Bulgaristan karma bölgelerinde hayvancılık geliştirmek için 1 280 000 000 Avro yatırım yapılacağı balonu salındı ve uçmadan balon patladı.
HÖH partisi ise Bulgaristan Müslümanlarının geçim kaynaklarını yok etmiş ve yerine bir şey koymamış, yeni hedef ve yön de göstermemişti. Fakat felaket kuyusu kazılırken partinin başındaki kişi Lütfi Mestan, kurbana dua okuyan da, onun en yakın dostu, ekmek teknemizi kıran Delyan Peevski idi. Manevi ve kültürel alanda totalitarizm döneminden kalan durgunluğun korunmasına, Müslümanlar için derinleşmesine ve yer yer sertleşmesine suskun kaldı. Bunlar “Bulgar Etnik Modeli” asimilasyon siyasetinin yeni bir biçimiydi. Her şeye rağmen Türk partilerinin kapanması, dağılması ya da yasaklanması Bulgaristan Müslümanları için büyük bir kayıp olur. Bulgar milliyetçiliğini kükretir. Bunun için Azınlıklara tek yol kaldı o da bağımsız adaylarla bu parlamento duvarlarını aşmalıyız.
- Soru: Kadir CANPOLAT; Bulgaristan’da Bulgar partilerinde neden Türk yardımcı yok. Bulgaristan’da yeni kurulacak partilerden Türk Başkan Yrd. Olacak mı?
Cevap Rafet ULUTÜRK; Üçüncü Bulgar devleti tarihinde Bulgaristan Müslümanları 1913 seçimlerinde Radoslavov’un Liberal Partisine, 1919’da Aleksandır Stanboliyski’nin Çiftçi Partisi’ne ve 1944’ten sonra Vatan Cepgesi’ne, Bulgaristan Halk Çiftçi Partisine, Komünist Partisi’ne ve 2017 genel seçimlerinde de GERB partisine oy verdiler.
Bu siyasi partilerin hiç birisinde kurucu Türk veya Başkan Yardımcısı Müslüman yoktu. Bu siyasi adımların hepsi bilinçli atılmıştır.
Radoslavov liberallerine oy vermekle, Pomaklar Türk isimlerini, İslam dininde ibadet haklarını, medrese, cami ve mescitlerini, mezarlıklarını, İslam geleneklerine göre yaşama hakkını geri aldılar.
1919’da Aleksandır Stanboliyski’ye oy veren Türkler tarım reformunu, kooperatifleşmeyi, tarımın makineleşmesini ve yeni üretim ilişkilerini desteklediler ve ekonomik kalkınmadan yana tavır aldılar.
1944’ten sonra Türkler Vatan Cephesi hükümetlerini, 1946 referandumuna katılarak monarşiden kurtulup Cumhuriyeti desteklemekle aslında faşizm zincirlerini kırıp özgürlüklere el atmıştır.
Bulgar Çiftçi Partisi 1923’te iktidardan düşürülüp ezilmiş olsa da 1944 yılına 760 bin üye ile girmiş ve tarımda dönüşümlere kucak açmaya hazırlandı ve Türklerle birlik olmada gelenekleri vardı.
1945’te Moskova’ya bağlı bir grup silahlı komünistin İşçi Partisi olan komünist partisi, ülkenin tek döviz kaynağı olan tütün üretimi geleneğinin Türklerin elinde olduğunu bildiğinden dolayı, onları sosyalizm davasına kazanmaya önem veriyordu.
1951’de Stalin’in baskısıyla 250 bin Türkün göçe zorlanmasına Başbakan Vılko Çervenkov ve İç İşleri Bakanı Anton Yugov karşı çıkmıştır.
Bu gelişmeler büyük sayıda Türkün İşçi Partisi’ne dolayısıyla Komünist Partisine geçmesine neden olmuştur.
1952-1958 yılları arasında Türklerin kültürel otonomi haklarının tanınması bu yakınlaşmayı güçlendirmiştir.
1989’a kadar Türklerin politik partisi yoktu. Oylarını Çiftçi partisine ve BKP’ye verdiler.
1971 Anayasası da 1946 anayasası gibi halk oylamasıyla kabul edilmişti.
Son 30 yılda Bulgaristan Türkleri ve soydaşlar oylarını başlıca HÖH partisine verirken, 1992’de tarımın talancı özelleştirilmesinden ve 1997’den sonra devlet endüstrinin de haydutça paylaşılmasından sonra, 2001’de yapılan seçimlerde, yolsuzluklardan hesap sorulması sloganını yükselten aşırı sol parti “Ataka” oyların %2’sini almıştı.
2017 genel seçimlerinde GERB partisini özellikle Deliorman’da ve Güney Doğu Rodoplar’da 14 köy muhtarlığını kazanması nedenleri farklıdır.
HÖH partisinin gerçekleştiremediği sosyal ve ekonomik istekleri, Başbakan Borisov’un amaca yönelik yatırımlarla çözmüştü.
HÖH partisinin Türk seçmenin seçim özgürlüğünü kısıtlayan seçimlerde tercihli oy kullanma özelliğini bir parti kararıyla kabul etmemesi ve Razgrat milletvekili Güney Hüsmen’in partiden atılmasına tepkiydi.
2021 gelen seçimlerinden önce “Evet, Bulgaristan!”, “Demokratik Bulgaristan”, “Var Böyle Bir Halk!”, “Cumhuriyetçi Bulgaristan”, “Diril Bulgaristan” vb partilerin hiç birinde Başkan, eş başkan ya da Başkan Yardımcısı Türk yoktur. Sadece Pomak genç aydınlardan Mustafa Emin “Evet Bulgaristan” partisinin kurucularından biridir. Ayrıca Cumhuriyetçi Bulgaristan partisinde de Pomak Filibeli iş adamı Kemal TİNEV de kurucuların arasındadır. Bu yeni partilerden ikisi – “Evet Bulgaristan” ile “ Cumhuriyetçi Bulgaristan” partileri azınlıklarla çalışmaya açık olduklarını açıklarken ve ilk adım olarak seçim konuşmalarının Türkçe yapılması isteklerimizi destekleyeceklerini açıklamış bulunuyorlar. Bulgar kamuoyu, seçimlerde Türklerin Bulgar partilerine oy vermesini kabul ediyor, fakat Türkleri mecliste ve milli politika kurumlarında kabul etmiyor. Peki, Türk kamuoyu Bulgarların Türk partilerine oy vermesini kabul ediyor mu? Soran yok tabi ki.
Bu bir süreçtir adım adım ilerlerken uzman düzeyinde Türk kadrolar yetiştirmek de bizim ödevimiz olmalıdır.
- Soru: Kadir CANPOLAT; Bulgaristan’da Cumhurbaşkanları seçiminde Türkler kime oy veriyor? Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu mu? Olmadıysa Neden?
Cevap Rafet ULUTÜRK; 1990’dan sonra Bulgaristan’da 5.Cumhurbaşkanı seçildi. Türk seçmen bunların hepsine katıldı ve her defasında ikinci turda seçilen adaya oy verdiler. Yani Türklerin oyu alınmadan Cumhurbaşkanı seçilen bu güne kadar olmadı. Sadece 2011 seçimlerinde HÖH oyları ile seçilmeyen Cumhurbaşkanı Sayın Plevneliev olmuştu. A.DOĞAN seçim sonrası bizim kaybımız 50.000 oy demişti. Bu oyları da ilk turda alan İlk Türk Cumhurbaşkanı Sali ŞABAN olmuştu. Yani yine Türk oyları ile seçilmiştir. Bu oylama her defasında HÖH yönetiminin çağrısına uyularak yapıldı. Bir olayın ciddi tepki uyandırmadan 5 defa tekrara etmesi, oyunu veren seçmen kitlesinin uyanamadığına, birilerine inanarak, bilinçsiz ve sürü duygusuyla hareket ettiğine de kanıttır.
Bu sonuçtansa, olayı örgütleyenlerin Türk seçmen ve özellikle azınlık oylarını, devlet düzeyinde imtiyazlar ve kişisel menfaatler için sattıklarına işarettir. Son seçimlerden sonra HÖH lideri Ahmet Doğa, milletvekili Delyan Peevski gibi resmi görevleri açısından devlet yönetim sistemi dışında bulunan kişilerin milyonlarca leva para harcanarak korunması gibi örneklerde olaylar büyüteç altına alındı ve tepki uyandırdı.
2016’da Türklerin oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in Eylül 2020’de HÖH yönetimi tarafından istifasının istenmesi anlamlıdır.
Ayrıca yine bu yıl elektrik faturalarına eklenen “soğuk rezerv” ödemeleriyle toplanan 46 milyon levanın Ahmet Doğan’a verilmesi, Varna Isı Elektrik Santralı ortaklığının birkaç bin levaya yine Ahmet Doğan’a aktarılması, Türk seçmen oylarının parti yönetimi tarafından değişik oylamalardan önce satıldığına kanıt oldu.
Bu oylamalar ABD’den çok pahalıya savaş uçakları alma, “Belene” NES masrafları, polis maaşlarına zam üstüne zam yapma, baraj sularının boşaltılması, AB fon paralarının yoksullara ve küçük ölçekli üreticilere ulaşmaması, tarım üreticilerine paraların adaletsizce dağıtılması vb gibi örneklerde aslında kendini gösteriyor. Cumhurbaşkanlarının bu konularda susması, azınlık sorunlarına el atmaması ve milli birlik ve beraberlik sağlamaya çalışmaması dikkat çekicidir. Bulgaristan’da hiçbir defa Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı olmamıştır. Bu hiçbir zaman da gündeme getirilmemiştir, burada Türklerin siyasi konularda ne kadar anladıklarını da sanırım anlatmaktadır. Cumhurbaşkanı Etnik azınlık sorunları danışmanı da her defasında bir Bulgar vatandaş seçilmiştir.
- Soru: Kadir CANPOLAT; Bulgar Türk kışkırtmalarını kim körüklüyor? Neden birlikte huzurlu yaşayamıyorlar?
Cevap Rafet ULUTÜRK; Osmanlı devletinde milli uyanış ümmet çatlamasından, aynı olayların farklı öykülenmesinden, anlam değiştirmesinden, ufuk seçeneği belirmesinden doğmuştur. 19.ve 20. Yüzyılın en önemli olaylarından biri Osmanlı düşmanlığının Türk düşmanlığına dönüştürülerek çarpıtılması ve “Türk düşmanıyım” diyenin Batı’dan ve Doğu’dan destek ve himaye bulmasıdır.
1820’de Ege adalarında 15 bin Türk çiftçinin Yunan asiler tarafından katledilmesinden sonra İngilizlerin suçlulara kol kanat açması; Osmanlı’da açılan Amerikan kolejleri, Rusya Çarı’nın burslu yetiştirdiği Bulgar gençler, Belgrat’ta açılan “Legya” askeri eğitim merkezi, Romanya’daki komita yerleşkeleri bunların hepsi Türk düşmanlığı kuluçkalarıdır. Bulgar milliyetçiliğinin enkübasyon devri yaklaşık bir asır sürmüş ve İngiliz emperyalizmi ve Rusya imparatorluğu tarafından kışkırtılmış ve her tür maddi ve manevi desteklenmiştir. Nedeni Bulgaristan topraklarının Osmanlı devleti başkenti İstanbul’a yakın olmasıdır.
Şöyle ki 19. Yüzyılın 2. yarısında Bulgar komitalarının hepsi Rusya askeri istihbaratının maaşlı görevlileri oldu da artık gün yüzüne çıkmıştır.
Tuna’yı geçip Bulgaristan’da tüfek patlatan haydutların hepsinin zinciri elinde tutan Rusya göndermiştir. Bulgaristan’da bir arada yaşayan Türk ve Bulgarlar huzur içinde iyi komşuluk, yardımlaşma ve işbirliği örnekleri vermiştir. Bu ikisinin arasında tarih kitaplarına geçmiş hiçbir olay yoktur. Amma zincirli Rusya’da olan Bulgarlara organize edilen olaylar çoktur. Bulgar dilindeki en değerli sözlerden biri “komşu” dur.
Bulgar literatüründe “Osmanlı, Müslüman ve Türk” kavramlarının aynı anlamı taşıyan sinonim olarak kullanılması ve Osmanlı tarihinin son döneminde Batı devletlerinde kasıtlı olarak geliştirilen kötüleyici, küçük düşüren, alaycı ve lanetleyen simgelemenin Bulgaristan’a taşındığında yerli Türklere yüklenmesinden Türk ve Müslüman düşmanlığı doğmuştur. Bu ayrımcı ve gurur kıran eğilim Rus askeri istihbaratının Odesa’da İvan Vazov gibi Bulgar aydınlara para ödeyerek yazdırdığı şiir, destan ve “Esaret Altında” gibi romanlarla alevlenmiş, okul kitaplarına girmiş ve artık 6 kuşan öğrencilerin hafızasına zehir olarak akıtılıyor.
Monarşi ve totalitarizm yıllarında bir devlet politikası olan Türk ve Türkiye düşmanlığı, Alman faşizmi ve Moskova ve “Varşova Paktı” tarafından da desteklenmiş, yıllarca bir NATO üyesi olan Türkiye’ye karşı silahlanan Bulgaristan, 1984’te aynı silahları ve askeri birlikleri Bulgaristan’daki Türklere ve Türk köylerine çevirmiştir.
Bir iç savaş olarak gelişen bu ırkçı saldırı, 1882 -1944 yılları arasında Osmanlı maddi kalıtının sökülüp değiştirilmesinden, 1944-1990 döneminde okulların, okuma evleri ve kütüphanelerin devletleştirilmesi, Türkçe öğretimle birlikte ve kuran kursları ve medrese eğitiminin yasaklanmasının ardından Türk kimliğinin sökülmesi ve zorla Bulgarlaştırma sürecine dönmüştür.
Bu gelişmeler, Bulgaristan’da Türklerle Bulgarların arasını derin açmış, göç etmeyen Türkler isimleri ve din haklarıyla “Türk gibi yaşamaya yasaklı kale” içinde kalmışlardır.
İşte böyle bir sosyal ve kültürel ortamda Türklerle Bulgarların, Müslümanlarla Hıristiyanların yeniden kişisel dostluklar, iyi komşuluk ve öteki eski ilişkileri yeniden geliştirip güçlendirebilmeleri yolları henüz açılamamıştır. Bulgar kamuoyu ve devlet ruhu da azınlıklara mensup kimsenin yaşamadığı bir Bulgaristan hayal ettiği için yakınlaşma ve kaynaşma ufku olmayan bir perspektife ya da kuru bir ağaca işaret ediyor. Bu perspektife engel olan bir de Bulgaristan devletinin Avrupa Birliği değerlerini, yasaların üstünlüğünü, insan hakları ve azınlık hakları, kişinin kendi kimliğini kendisinin belirlemesi ve çocukların ana dillerinde eğitim görmesi gibi temel hakları uygulamayı kabul etmemesi belirleyici oluyor.
1990’dan sonra, kökleri 1920-1930’lara uzanan Bulgar faşist ve Nazi mayalanmasının, Avrupa Konseyi’nin tanımıyla “faşist” partiler olarak yeniden belirmesi ve VMRO – İç Makedon Devrim hareketi; NDSB – Bulgaristan’ı Kurtarma Hareketi ve “Ataka” partisi olarak “Yurtsever Cephede” birleşerek 2017’de hükümete tırmanmaları milliyetçiliği kükretti. Yakınlaşmanın, dostlukların ve yardımlaşmanın yeniden serpilip açması için öncelikle azınlıkların bireysel ve kolektif haklarının tanındığı, sivil toplum örgütlerinin yeni siyasi kokuyu oluşturduğu, politik partilere devlet yardımlarının kesildiği, çok kültürlü bir Bulgaristan’da adil ve demokratik yaşamın yasallaşması gerekir. Hayatın özünde özgür kişiler ve topluluklar daha güzel bir hayatı belirlemede birleşmelidir.
Bugünkü toplumsal yapı bu yolların hepsini kapamıştır.
- Soru: Kadir CANPOLAT; Sizce Bulgaristan’da yaşayan Bulgarların ve Türklerin hataları eksikler ve artıları nelerdir?
Cevap Rafet ULUTÜRK; Milliyetler ve milliyetçilik dikenlerinin büyüdüğü 20. Yüzyılda varoluş anlayışı İnsanı İnsanoğlunu yola düşen bir nimet, göle atılan bir taş gibi görse de, biz Bulgaristanlı Türkler için insan yaşadığı toplumun ürünüdür.
İnsan doğmakla hata işlemiştir sayılmaz.
İnsan dünyaya hata işleme üzere de gelmemiştir.
Bu Bulgarlar ve Türkler için de geçerlidir. Türkü Türk yapan toplumun ona yüklediği kimlik ve bilinçtir, bu Bulgar için de geçerlidir. İnsan taşıdığı toplumsal sorumlulukları kadar Türk ya da Bulgar’dır.
İnsan soyu topu, anası babası, ailesi, içinde yaşadığı toplum, devlet önünde sorumludur. Bu sorumluluk aile ve toplum ahlakı, anaya ve yasalarla ve devletin özel kurallarıyla belirlenmiştir.
Bir insan sorumlu olduğu kadar büyük insandır.
İşte bu noktada biz Türklerin ve Bulgarların hatalarından, eksiklerinden ve artılarından söz edebilmek için ortak değerler ve ortak sorumluluklar sistemi oluşturmalıyız. Bunu yapabilmemiz için milli menfaatlerin, ulusal güvenliğin, çok milletli ve çok kimlikli bir toplumsal ortamda kişisel kimliğin tanımını bilmeliyiz. Anayasası ve yasası olan bir ülkede yukarıdaki tanımlar yoksa ortak değerlerin kıstasları belirlenemez, dolayısıyla bir şeyin hata, artı ya da eksik olduğu belirlenemez.
Bulgaristan’da tarihsel toplum değerlerinden, çok kültürlü toplumda beraberlik kıstaslarından süzülen bir toplum sözleşmesi imzalanamadı. Bu yönde ilk adım atılacak olsa bile, Türkler başta olmak üzere azınlık temsilcileri yuvarlak masaya davet edilmiyor.
1990’da da Türklerin yeni anayasanın siyasi ilkelerinin belirlendiği yuvarlak masaya davet edilmedi. Anayasada totalitarizm suçlularından ve güya “soya dönüş” katillerinden hesap sorulur, gizli ajanlar, muhbirler ve ihbarcılar yeni toplum düzeninde ve devlette sorunlu görev alamaz ilkeleri konmadığı için, ne suçlular yargılandı, ne de gizli polis devletten söküldü! Her olgunun 2 yüzü vardır, Bulgar toplumu gerçek yüzü görmek, suyun aynasına bakmak istemediğinden dolayı, hakikat ve adalet konuları karanlıktır ve farklılıklar eksiklik olarak görülen bir toplumda adaletten söz edilemez… Bulgarların kendine baktıkları ayna Gabrovo’da (Humor i satıra) müzesinde olan aynalar gibidir. Her türlü kendini görebilirsin ama gerçek halini göremezsiniz… Bulgarların gerçekleri bunlar.
- Soru: Kadir CANPOLAT; “Türk Akım” doğalgaz boru hattını “Balkan Akım” olarak değişmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Cevap Rafet ULUTÜRK; Bulgarların tarihinde her zaman değişim vardır. Bilmedikleri ise şeklin değişmesiyle öz değişmez. Önce “Güney Akım”, ardından “Türk Akım” daha sonra da “Balkan Akım” olarak değiştirilmesiyle Türkiye’den başlayarak bir sürü Balkan Yarımadası ülkesinden geçerek Avrupa’nın merkezine uzanan bu doğal gaz boru hattının hak ettiği ve işlevini yansıtan gerçek adını bulduğu kanısındayım.
- Soru: Kadir CANPOLAT; Yunanistan son durumda Türkiye’ye karşı savaş durumuna gidiyor gibi ne diyeceksiniz? Ayasofya için AB ye şikâyet mektubu yazmış
Cevap Rafet ULUTÜRK; Avrupa Birliği 21.Yüzyılda kendi kıtasal sömürge sistemini kurdu, fakat artık çalıştıramıyor. Merkez ve kenar ülkeler, Doğu ve Batı ülkeleri olarak parçalanmış, özünü kemiren yolsuzluklara dayanamayan İngiltere “brekzit” dedi ve ayrıldı. Önümüzde İtalya bunu izler ve en ilginç olanı da Türkiye’nin oluşturacağı birliğime katılmak ister diye düşünüyoruz. Avrupa Birliği bir adalet merceği değildir, aldığı kararlardan hiç birini de uygulayamamıştır. Uygularım dese, dayanacağı güç NATO’dur. Eski kıtada en büyük ve en güçlü ordu Türkiye silahlı kuvvetleridir. Yunanistan’ın Türkiye’ye saldırabilmesi için ise, NATO karargâhından ve ABD’den izin alması gerekir. Yunanistan açsa bile desteklemez. Avrupa Birliği’nin iplerini çeken Almanya Türkiye’ye savaş aç(a)maz, o da ancak Türkiye’ye katılır, Akdeniz’de sınırları belirleyen dalgalardır. Artık Akdeniz Dalgaları da Türkiye’ye akacaktır. Türkiye tüm dalgaları önüne kattı Suriye, İrak, Libiya bunların hepsi Akdeniz de rahat gemi gezdirebilmek içindi. Burada tek güç var o da Türkiye Cumhuriyetidir bunu da sahalarda bileği ile göstermiştir.
- Soru: Kadir CANPOLAT; Bulgaristan’da ABD üstleri ne kadar oldu.
Cevap Rafet ULUTÜRK; Bulgaristan’da 4 AB üssü tesis edildi. Bunlara bağlı olarak askeri atış alanları, lojmanlar, depolar ve sağlık, sayfiye ve turistik merkezler de kuruluyor. Varna ve Burgaz limanlarında askeri deniz üsleri ve denizaltı hangarı inşa edilmesi için de hazırlıklar görülüyor. En büyük füze savunma üssü Kavarna’da, en büyük kapasiteli askeri hava üssü Plovdiv’e bağlı “İganovo” hava alanında en büyük mühimmat depoları da Burgaz’ın Aytos dağlarındadır. ABD’de Kasım da yapılacak seçim sonrası devam edebilir mi o pek belli değil işte…
- Soru: Kadir CANPOLAT; Bu son Karadeniz de saray tartışması ne için, neden Doğan’ın devlet korumaları alındı. Yoksa Ahmet gözden mi çıkarıldı?
Cevap Rafet ULUTÜRK; Bulgaristan totalitarizmi dışardan aldı. Hitlerin totaliter devleti Alman savcılığı ile Alman Nasyonal Sosyalist Partisinin kaynaşmasından doğmuştur. Stalin, Sovyet Birliği Komünist Partisi ile Savcılık ve KGB’yi birleştirerek totaliter Sovyet devleti kurmuştu. Totalitarizm Bulgaristan’a dışarıdan geldi ve 1971’den sonra Komünist Partisi BKP, savcılık ve gizli polis (DS) gücünün kaynaşmasından oluştu. Bu devletin her birinde totaliter yönetimin yıkılmasının nelere mal olduğunu dünya bilir.
Şimdi Bulgaristan’da meydana gelen Başbakan Boyko Borisov’un Başkanı olduğu GERB partisi, Başbakanı olduğu hükümet ve Başbakan İvan Geşev olan Başsavcılığın kaynaştığını ve totaliter bir yapılanma görüyoruz. İv. Geşev, B. Borisov’la birlikte diktatör Todor Jivkov’un yakın korumalığını yapmış kişilerdir. Bulgaristan’da ordu olmadığından, en güçlü kolluk kuvvet 72 bin polis, jandarma ve itfaiye görevlilerinde oluşur.
Parlamenter demokrasi olan Bulgaristan’da totalitarizm suçlularını koruyan, 15 bankanın çökmesini, 1 500 sanayi işletmesinin hurdaya kesilip satılmasını, Avrupa Birliğinden gelen paraların talan edilişini görmezden gelen, adalet mezarını kazan devlet gücü Başsavcılıktır. Başsavcılığın Türklerin davalarının bakılmasına engel olan politik güç Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH) politik elitinden, Mültigrup varisi Delyan Peevski ve partinin “fahri başkan”ı Ahmet Doğan’dır.
Sokak direnişlerine katılanlar ve siyasi muhalefet, avukatlar, yargıçlar ve aydınlar Hükümetin istifa etmesinde, meclisin dağılmasında ve Başsavcı Geşev’in hemen istifa etmesinde ve Başsavcılık kurumunun kaldırılmasında ısrar ederken, HÖH partisi Borisov hükümetinin dağılmasından ve Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in istifa etmesini istedi, fakat Başsavcılığa dokunmadı. Bulgaristan’da adaletsizliğin düğümü Başsavcılıksa ardındaki devlet güzü gizli polis ve siyasi güç de HÖH yönetiminden Peevsk-Doğan ikilisidir. Bu düğüm kesilmeden Bulgaristan’da adalet düşünülemez, hukuk üstünlüğüne geçilemez, insan hak ve özgürlükleri savunulamaz.
2021’de Bulgar totalitarizminin başı ezilecekse, Başsavcı Geşev, HÖH partisi elitinden Doğan ve Peevski ile, Başbakan Borisov’un bileklerine kelepçe takmadan bu olanaklı ol(a)maz. Yalnız Ahmet değil, bu dört ismin de zamanı dolmuştur.