İnsan, İnsanın Kurdudur: Toplumdaki Bireysel ve Kolektif Çatışmalar

Murat ULUTÜRK

“İnsan, insanın kurdudur.” Bu söz, tarihin en eski ve en bilinen düşünürlerinden biri olan Hobbes’a ait olsa da, insanlık tarihi boyunca çokça tartışılmış ve farklı şekillerde yorumlanmıştır. Hobbes, bu ifadeyi, insanların birbirlerine karşı doğasında var olan bencillik ve rekabetçi içgüdülerin bir sonucu olarak ortaya koymuştu. Ona göre, bireylerin birbirine karşı duyduğu bu tür dürtüler, toplumların düzenini bozacak kadar güçlüdür. Ancak bu görüşü, sadece Hobbes’un değil, birçok düşünürün, sosyologun ve psikoloğun üzerine düşündüğü bir kavramdır. Zaman zaman insanın doğası, zaman zaman ise toplumdaki yapılar, bu konuda nasıl bir yaşam sürmemiz gerektiğine dair soruları gündeme getirir.

Bencillik ve Çıkarlar: Doğal Bir Durum Mu?

Hobbes’un söylediği gibi, insanın doğasında başkalarına karşı bir tehdit, rekabet veya bencillik eğilimi mi vardır? İnsan, doğası gereği egemen olmak, diğerini alt etmek isteyen bir varlık mıdır? İnsanlık tarihi, bazen bu karanlık görüşü destekler gibi gözükse de, insanlık aslında çok daha karmaşık bir varlıktır. Modern bilim, insanın sosyal bir varlık olduğuna, empati, yardımlaşma ve birlikte yaşama arzusunun da onun doğasında olduğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte, insanın bireysel çıkarlarını başkalarının zararına savunmaya çalışması da toplumların doğasında yer alan bir olgudur. Sadece tarihsel olaylar değil, günlük yaşamımızda da karşılaştığımız bireysel çatışmalar, Hobbes’un iddiasını zaman zaman doğrular niteliktedir.

Toplumun Etkisi: Kültür, Ahlak ve Değerler

Toplumlar, insanlar arasındaki bu rekabetçi ve bencil doğayı dengelemek, bireylerin çıkarlarını ortak bir paydada buluşturmak için ahlaki değerler ve sosyal kurallar oluştururlar. Ancak, bu değerler her toplumda farklılık gösterir. Bazı toplumlar, bireysel çıkarları baskın tutarken, diğerleri kolektif değerleri, dayanışmayı ve yardımlaşmayı ön planda tutar. Yine de, her iki durumda da insanlar arasında çıkar çatışmaları ve rekabet kaçınılmazdır.

Toplum, bireyin davranışlarını şekillendirir; onu ahlaki kurallar, hukuk sistemi ve geleneklerle yönlendirir. Fakat insanın içinde taşıdığı potansiyel kötülük, bencillik ve egoizm, bu kuralların her zaman ne kadar etkili olduğunu sorgular. Hobbes, insanların birbirine düşman olmasının doğalarından kaynaklandığını savunurken, aslında toplumun bir araç olarak kullanılması gerektiğini de belirtmişti. Toplumun amacı, insanların çıkar çatışmalarını minimize etmek, onlara bir düzen ve güvenlik sunmaktı. Bu düşünce, belki de günümüz dünyasında en çok savunulan fikirlerden biridir.

Modern Dünyada İnsanın Kurtuluşu: Etik ve Sosyal Bağlar

Peki, “İnsan, insanın kurdudur” görüşü günümüz dünyasında ne kadar geçerlidir? Hobbes’un belirttiği bu çatışma doğası, günümüz toplumlarında hâlâ kendini gösteriyor. Ancak modern dünyada, etik değerler, empati, hukuki düzenlemeler ve sosyal yardımlaşma, insanın doğasında var olan karanlık tarafla savaşan araçlar olmuştur. İnsan, bir yandan çıkarlarını savunarak rekabet ederken, diğer yandan kolektif bilinci, yardımlaşmayı ve dayanışmayı da savunmaktadır. Toplumlar, bireysel çıkarların kolektif yararlara hizmet edebilmesi için daha adil ve sürdürülebilir yollar aramaktadır.

Bugün, teknoloji ve sosyal medya aracılığıyla birbirinden uzak olan insanlar bile çok daha yakın bir şekilde birbirleriyle etkileşimde bulunmakta, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma hızla küreselleşen bir hale gelmektedir. İnsan, teknoloji sayesinde birbirine hem tehdit oluşturabilen hem de birbirine yardım edebilen bir varlık haline gelmiştir. Ancak bu durumun, aynı zamanda insanın kendi içinde taşıdığı karanlık tarafla nasıl başa çıkacağı sorusunu da beraberinde getirdiği söylenebilir. Her birey, toplumu şekillendiren bir güçken, aynı zamanda topluma yön veren kolektif bir gücün de parçasıdır.

Sonuç: İnsan, İnsanla Kardeş Olabilir Mi?

Hobbes’un, “İnsan, insanın kurdudur” sözü, insanın karanlık yönlerine işaret etse de, bu sadece bir bakış açısıdır. İnsan, aynı zamanda bir sosyal varlıktır ve kolektif bilincin, yardımlaşmanın ve dayanışmanın gücüyle de şekillenir. Her insan, hem bir kurt hem de bir dost olabilir. İnsanın içindeki bu iki yön, sadece tarihsel olaylarla değil, her gün karşılaştığımız insan ilişkileriyle de kendini gösterir. Toplumlar, bu içsel çatışmalarla başa çıkmak için sürekli evrim geçirmekte, birbirini yiyen bir varlık olmaktan, birbirini besleyen bir varlık olma yolunda ilerlemektedir.

Sonuç olarak, “İnsan, insanın kurdudur” düşüncesi, bir gerçeklik payı taşısa da, insanın yapabileceği en büyük değişim, bu vahşi içgüdüyü denetleyebilmesi, ahlaki değerler ve toplumsal bağlarla kendini yeniden şekillendirebilmesidir. İnsan, hem kurdudur hem de insanın en değerli dostudur.