Her Oy Bir Mermidir

Tarih: 2019-07-17
Yazan.  Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu:  Seçme ve seçilme özgürlüğü ve seçim usulü
             Aktif ve pasif seçmen.  Ayrımcılığın yasal biçimlerinden biri.               

Değişik bir dünyada yaşıyoruz.  Seçimle işbaşına gelenler, seçimden, herkesin oy vermesinden ve hatta seçim pusulasından korkuyorlar. Evet! Doğrudan doğruya korkuyorlar.

Vaktiyle, ilk seçimler Atina’da yapılırken, oy pusulası, oy sandığı, seçim komisyonu, komisyon başkanı, komisyon üyeleri, seçim kaşesi, noter tasdikli imzalar, zarfları sayanlar, çuvallara dolduranlar, çuvalların ağzını bağlayanlar, mühürleyenler, oy taşıyan araçlar, Yüksel Seçim Komisyonu vs vs yokmuş.

Hatta seçim kanunu bile yokmuş. Belki de insanların aklına seçimlerin sosyal yaşamda, demokrasi ortamında en önemli denge kuralı ve aracı olacağı da kimsenin aklından, hatta aklının ucundan geçmemiş.

O zamanlar yalnız bir kişinin seçilmesi önem arz ediyormuş. Atina Belediye Başkanı seçiliyormuş. Ne ki o devirde herkesten Atina Belediye Başkanı olmuyormuş. Önce asker olması, General rütbesine yükselmesi, savaşlara katılması, zaferler kazanması ve nihayetinde aday olması şartı ana kuralmış.

Belediye başkanı oylaması da 1 günde değil, 1 yıl boyu sürüyormuş.

3 sene Atina’da yaşayan ve kaydı tamamlanmış erkek ve kadınlar seçime katılabiliyormuş.  Oy kullanmak için seçimden önce 6 ay Akropol etrafında bir yerde yaşamış olma, ya da sabah saat 7 ile akşam 18 (19) arasında oy kullanma işlemi de yokmuş.

Seçim nasıl mı oluyormuş?

Bir asırlık, koyu gölgeli, sık yapraklarının oluşturduğu şemsiyeden yağmur damlaları dibine düşmeyen, kocaman bir sedir ağacı, altında gövdesine dayanmış kocaman bir beyaz mermer levha ve kenarında bir sepet içinde kömür parçaları tasavvur ediniz. Kömürler beyaz mermer levhaya çentik atmak için durur orada.

Ne için çentik atılıyormuş?

O yıl Atina’yı yöneten Belediye Başkanından herhangi bir konuda memnun olmayan, gider sedir ağıcı gölgesine, eline aldığı kömürle mermere bir çizgi çekermiş. Kimsenin bu çizgiyi bir yılda 2 defa çekme hakkı yokmuş. Oy kullanmaya sebep, şehrin susuz, kışın yakacaksız kalması, salgın hastalığa karşı önlem alınmaması, yabancıların şehre dolması, huzurun bozulması, açlık belirmesi, çöplerin toplanmaması, Pazar yerlerinin temizlenmemesi gibi sebepler olabiliyormuş.

Yıl sonunda çentikler sayılır ve eğer şehirde ikamet eden sakinlerin yarısından fazlası sedir ağacının altına gidip hür iradesini ve Belediye Başkanından memnun olmadığını işaret etmişse, başkan görevinden alınır ve uzak adalardan birine sürgün ediliyormuş.

Yeniçağdan 435 yıl önce hayata gözlerini yuman büyük antik tarihçisi HERODOT eserlerinde Atina’da seçim kavgasından söz etmemiştir. Hatta kışın yakacaksız klanların gece gece gidip sedir ağacı altındaki sepetten kömür çaldığını ve yakalandığını da anlatmamıştır.  Demokrasi böyle dünyaya gelmiş. İlk çığlıkları halkın iradesine saygı, seçim aracı olan ve sandık işlevi gören çentik atılan mermere ve bu işi yapmaya yarayan o yılların tükenmezi kara kömüre saygı sonsuzmuş. Sedir ağacı ise, yazılı kuralları olmayan, genel geçerli ahlaka uyulan antik dünyayı simgeler.

O zamandan bu güne ne değişti de, 16 Temmuz 2019’da Sofya halk meclisinde seçme hakkı olan vatandaşın oy pusulasını işaretleyip seçim sandığına eliyle mi atması yoksa makine aracılıyla mı oy vermesi konusu milletvekillerini birbirine düşürdü.

Kanımca, bütün sorun yeniçağdan öncesi ile sonrasının farklı kurallarla işlemesinde gizlidir. O zaman, seçmen ben bu Belediye Başkanı’nı istemiyorum diye çentik atıyormuş, şimdi ise “ben bu adamı seçiyorum” – paramı aldım, kafasıyla oy kullanılıyor. Her şeyin kökten değişmesi gerek. Biz aslında eski kurallara dönsek 27 Ekim 2019 yerel seçimlerinde, Belediye Başkanı, muhtar ve belediye meclis üyelerini seçerken, “biz bu adamı muhtar, belediye meclis üyesi ve Belediye Başkanı” olarak istemiyoruz oyu kullanmalıyız.  Çünkü görüldüğü üzere memleketimizde çok ciddi yolsuzluklar olduğunu duymayan kalmadı. Hatta Bulgaristan Cumhuriyeti Tarım Bakanlığına bağlı Avrupa Birliği (AB) Fonları Komisyonunda,  7 800 000 000 (yedi milyar sekiz yüz milyon) Avro paranın çalınarak çarçur edildiği ve hırsızlığın bu boyutunu düzeltmek ve toplumun üst katlarındaki dalaverenin yolunu kesmek için Bulgar hükümetinde güç kuvvet yok. 20 gün önce Bakanı ve Komisyon çapulcu ekibini büyük bir vinçle kaldırıp çöpe attılar. TV’ler haber bültenleri bugün aynı haberi tekrar etmekten bir hal oldu. Dün gece Bakanlık ve Fon yönetimine yeni atanan Genel Müdürlerden 9’u, adına adalet kepçesi demek istediğim, o büyük küreğe doldurup nezarete atılmışlar.  Ben, bir gün önce çıkmalarına duacıyım, çünkü bu kadar hırsızı beslemek de bir dert, her çorbayı içmiyorlar, yemek seçiyorlarmış…

Eski Atina’da su kanalından kimse su çalamıyormuş, çünkü kanalları 10 metre yüksekte olduğundan (İstanbul’daki Un Kapanı Su Akıtma Tesisini hayal edebilirsiniz) kimse su çalmıyor, evlerin önünden akan oluk ve kanallardan akan suya pislik atmak, tükürmek, el yıkamak ve benzeri kesin yasakmış. Bu nedenle de Atina mahkemelerinde görülen su davası yok.

Aslında şimdi de öyle. Atina suyu nasıl uzaktan geliyorsa, Bulgaristan’a tarımı özendirme milyarları da uzaktan gelmiş, Brüksel bankalarından çıkıp hiç kimsenin haberi olmadan Bulgar Bankalarına dolmuş, sonra da yine hiç kimsenin haberi olmadan işler kağıdına uydurularak kaçırılmış, çalınmış, kayıplara katılmış. Örneğin geçen 26 Mayısta seçip Avrupa Parlamentosuna gönderdiğimiz Pazarcık ili, Devin- Borino Belediyesi doğumlu, Hak ve Özgürlük Hareketi ‘nin sinek kaydı tıraşlı yeni başkanı Mustafa Karadayı’nın köydeşi olan Atice Alieva-Veli Tarım Bakanlığı Fonlarında Müdür görevindeyken köydeşlerine 10 milyon Euro aktarmış. 5 senede 3 misafir karşılamayan Borino’da konuk sarayları kurulmuş, paralar harcanmış, şimdi artık hesap verme zamanı gelince Ayşe hanım Başkan Mustafa Karadayı’nın yerine Brüksel meclisine gönderildi. Parti içindeki çetede sıkı dayanışma var.  Demek istediğim şimdi bizde birici seçiliyor, yerine Brüksel’e başkası gönderiliyor. Seçmen şu şu  gönderilemez,  suçludurlar, sabıkalıdırlar  listesine oy verse, sanki adalet yerini bulacak!…

Eski zamanlardan bugüne dünya çok dönüştü ve değişti. Bulgaristan Prensliğinde ilk seçimler 7 Ekim 1879’da yapılmış.  O zaman Prenslik nüfusu 2 007 919 (iki milyon yedi bin dokuz yüz on dokuz) kişi imiş ve vatandaşlardan 1 027 803’ü (bir milyon yirmi yedi bin sekiz yüz üçü) erkek, 980 116 (dokuz yüz seksen bin yüz on altısı) kadın, % 51’i Müslüman ve % 49’u da Hıristiyan yurttaşmış.

Bu ilk seçimde 158 milletvekili seçilmiş. 10 bin kişiyi 1 vekil teslim ediyormuş. Kadınlara da oy hakkı tanınmış. (Romenler) Çingenelere bu hak tanınmamış. Adaylar arasında Hıristiyan, Müslüman ve Yahudiler listeye girmiş.

Nasıl olur da nüfusun % 51’i,  dolayısıyla seçmenlerin % 51’i Müslüman iken seçilen 158 milletvekilinden yalnızca 17’i Türk milletvekili seçilmiş, bunlardan dördü Bulgar vekillerle değiştirilmiş, meclis arşivinde ancak 13 Türk milletvekili kaydı var. Bu durumda  Türklerin 80 milletvekili olması gerekmez mi?

1989’da seçilen Türk Milletvekillerin isimleri ve bölgeleri:

  • Rusçuktan (Ruse) 2 Türk milletvekili: Mustafa Efendi Nakşbendi ve Bekir Efendi.
  • Şumen ilinde 6 Türk milletvekili seçilmiş: Dari İsmail, Hacı Şakir, Gençoğlu Memiş, Taci Müezin (Not: bu dört milletvekili Bulgar vekillerle değiştirilmiştir). MTestenci Mustafa ile Tapucu Mehmet meclis oturumlarına katılmıştır.
  • Osmanpazarından 1 milletvekili seçilmiştir: Hüseyin Aga.
  • Varna’dan 1 milletvekili – Latif Efendi.
  • Razgrat’tan 1 milletvekili – Ahmet Efendi.
  • Balçık ilçesinden 5 milletvekili – İdrisoğlu Ahmet, Hasan H. Mahmuduv, Hafız Mahmuduv, Hafız Balat, Ahmet Efendi.
  • Eskicumaya bağlı Yağlı köyden (Kererovo)  1 milletvekili – Osman Efendi seçilmiştir.

1879 seçimlerinden başlayarak Müslüman seçmenin oyunu serbestçe kullanamadığı gün gibi ortadadır. Bu nasıl olmuştur.

Bulgar prensliği özel bir kanunla ilk olağan meclis seçimlerine katılacak seçmenleri  AKTİF SEÇMEN VE PASİF SEÇMEN OLARAK iki gruba ayırmıştır.

Türk seçmene uygulanan aktif seçmen ve pasif seçmen ayrımcılığı:

  1. Silistre ilinde seçilen Türk milletvekillerinin yerine meclise yalnız Bulgar milletvekili gönderilmiştir. Gerekçe olarak seçilen Türklerin Bulgarca yazı dilini bilmemeleri gösterilmiştir.
  2. Şumen ilinde yerli seçim komisyonu seçilen 4 milletvekilini resmi dili bilmedikleri gerekçesiyle Bulgar adaylarla değiştirmiştir. Bu konuda Varna Eyalet Seçim Komisyonuna bir mektup gönderilmesi yeterli bulunmuştur.
  3. Ruse (Rusçuk) ilinde aday listeleri Türkçe ve Bulgarca hazırlandığından dolayı seçim sonuçları geçersiz kılınmıştır. Rusçuk şehrinde Türkçe yazılmış bültenlerle oy kullananların oyları da seçim sonuçları geçersiz sayılmış ve dolayısıyla insan hakları hiç sayılmıştır.
  4. Gabrovo ilinde seçilen Türk milletvekilleri yalnız Türkçe konuştukları, yazı dilleri de Türkçe olduğu için millet meclisine gönderilmemişlerdir.

Anayasa’da resmi dili konuşup yazma istemlerine uymadıklarından dolayı seçilen Türk milletvekilleri aktif göreve seçilmiş olmalarına rağmen, meclise gitmeleri (resmi dil gerekçesiyle) engellenerek pasif duruma getirilmişlerdir. Görüldüğü üzere birinci olağan halk meclisi seçilirken Müslüman seçmene yalnızca “seçme” hakkı tanınırken, seçilme hakkı elinden alınmıştır. Bu Bulgaristan’da insan haklarının ve özellikle azınlık hakkının daha 140 yıl önce tanınmadığına kesin bir kanıttır. Bu ayrımcılık 2019’da da devam etmektedir.

1989 yılında 360 bin Bulgaristan Türkünün vatandan kovulmasından sonra 1991’de seçilen  Büyük Millet Meclisinde hazırlanan, Halk ve Özgürlükler Hareketi (DPS) ‘nin 23 milletvekili ve Demokratik Güçler Birliği (CDC)’nin 39 milletvekili tarafından kabul edilmeyen, imzalanmayan Anayasa  yurt dışında Bulunan Bulgaristan vatandaşlarına pasif seçmen hakkı tanıdı. Dış ülkelerdeki soydaşlarımıza, kardeşlerimize, vatandaşlara seçilme hakkı tanımadı. Şöyle ki bugün dış ülkelerde 3 milyon Bulgaristan vatandaşı seçimlere ancak pasif katılabiliyor.

26 Mart  2017’de  yapılan erken olağan meclis seçimlerine Avrupa, Amerika ve Kanada’dan 40 bin ve Türkiye’den 100 bin oy geldi, fakat bu oylarla dış ülkelerdeki seçmen kendinin gösterdiği 7 milletvekilini Sofya meclisine gönderemedi, dolayısıyla hepsi pasif seçmen durumundaydı.

Bu nedenle olmak üzere, 1879’da Türk seçmenin mecliste aktif rol oynaması, çok kültürlü bir devlet yasalarını hazırlaması engellendiği gibi, 2019’da da demokratikleşme ve dönüşerek değişme ve adalet yolunda yenilenme yolumuz kesilmiş ve hepimiz (vatandaşların yarısı) seçmen olarak pasif duruma getiriliyor.

Şöyle bir ayrıntıya işaret etmek istiyorum. 1879’da halk meclisinin 5. Oturumuna kadar Türkler salona alınmamış, Tırnova hanlarında beklemişler. Oturumda Anayasa ve onaylanacak olan yasalar 13 Türk milletvekillerine Türkçeye tercüme el kitabı olarak dağıtılmış, meclis idaresi Türkçeden tercüman tayin etmiş ve Türk vekillerin yasama organında aktif rolü hayat hakkı tanınmıştır.

Tırnova Anayasası Bulgar Prensliğinde yaşayan tüm vatandaşların eşit insan haklarını ve özgürlüklerini savunmak ve geliştirmek için kabul edilmiş olsa da, daha ilk günde haksızlığı toplumsal yaşama yerleştirmiş, ayrımcılığa kök salma hakkı tanımış ve reel yaşamda toplumu, devleti ve geleceği bölmüştür. Bu ayrım bugün % 40 kara cahil, % 62 okuduğunu anlayamayan ve % 80 “debil” güçsüz ve çaresiz bir sosyal topluluk yaratmıştır. Bu rakamlar meclis kürsüsünden alınmıştır. Demek oluyor ki, bu sefilliğin ve çöküşün temelinde seçim sistemi, seçim usulü, seçmenin pasif ve aktif olarak ikiye bölünmüşlüğü ve bu tabanda yeşeren ırkçılık, milliyetçilik ve öfkeli ayrımcılık devam ediyorsa, biz  çocuklarımız, bugünümüz ve geleceğimiz adına seçim sistemini değiştirmek zorundayız. Nasıl mı?

Bir defa Bulgar vatandaşı olan, bugün Avrupa Birliği vatandaşı olan Bulgaristan vatandaşları, hiçbir surette olmak üzere,“yabancı” sayılamaz, sayılmamalıdır. Bu çifte vatandaşlık almış yurttaşlar için de geçerli olmalıdır. Memleketimizdeki faşizm ve totalitarizm tarafından yurdundan kovulanlar, ekmek parası için İspanya, Almanya, İsveç sokaklarını süpüren veya çöp tenekelerinden geçinenler sefil durumlarından ötürü, politik haklarından mahrum edilemez, edilmemelidir. Bunun için seçim usulü değiştirilmelidir. Ve hemen, daha yarın Bulgaristan’daki seçim sandıkları sökülüp kırılmalı, seçim makineleri kırılmalıdır. Meclisteki milletvekilleri seçim kanunu değiştirerek, BULGARİSTAN CUMHURİYETİNDE BİR TEK POSTADAN GÖNDERİLEN MEKTUPLA OY KULLANILIR kanunu hazırlayıp onaylamalıdır.

Başkan yardımcısı olduğum Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK  bundan 3 yıl önce, daha 2016 yılında  Bulgaristan’da seçim yasasının değiştirilmesini ve POSTA İLE OY KULLANILMASINI önerdi. Dış ülkelerde çalışan, okuyan, sağlık hizmeti alan, gemilerde, ticaret ofislerinde, bankalarda, bilimsel merkezlerde, diplomatik temsilciliklerde görevli, çalışan ya da işi olmayan tüm vatandaşlarımız oyunu mektupla göndererek seçime katılabilir. Postadan mektup gönderenden kaç dil bildiği sorulmuyor.

İngilizler, Almanlar, Avusturyalılar artık 100 yıldan beri seçim günü oy kullanmak için sandık başına gitmiyor. Bu ay  Boris Jonson İngiliz Başbakanı görevine mektupla gönderilen pusulalarla seçildi.

En basit seçim sistemi olarak, yazımın başında, Atinalıların çentikli seçim sistemini örnek olarak anlattım. Köftesiz, birasız, parti listesi, Bulgarca bilip bilmeyenler meselesi, tercihli seçim, her oy için 11 leva gibi birçok şarttan hiç birinin olmadığı bir seçim sistemidir POSTA İLE OY KULLANMA.  Bu sene artık yerel seçimde kullanılmalıdır. Bu usul,  Bulgaristan’ı Avrupa adaletine taşıyacak bir oy kullanma adaletidir.

Siz de düşünün lütfen.

Kimi istemezsek ona oy verme zamanı gelmiyor mu?

Fransa’dan, Kanada’dan, İstanbul’dan, İzmir’den, Bursa’da mektupla gönderilen oy pusulasıyla Bulgaristan’da adalet ve demokrasinin üstünlüğünü sağlamak sizin  elimizdedir. Yasa değiştirip adaylarımızı gönderme hakkımızı da elde etmeliyiz.

Devam edeceğiz.

Paylaşınız.

Bizi izleyin, önerin ve aynı değerlerde buluşalım.

Teşekkür ederim.