Hayatın Koşuşturmasında Kaybolmak
Derya YILDIRIM
Doğarız, ağlarız ve sonra büyümeye başlarız. İlk istediğimiz şey belki basit bir şeydir: bir tabak melemen, sevgi dolu bir dokunuş. Ardından, yürümeyi öğreniriz, koşmayı başarırız. Çocukluk hayallerine sarılırız: bisiklet almak, okula gitmek, dersleri bitirip mezun olmak… Daha sonra hayat hızlanır. İş sahibi olmak, sevmek, sevilmek, evlenmek, ev almak, araba almak derken bir bakmışız hayatın karmaşasında kaybolmuşuz.
Bir gün geri dönüp baktığımızda, elde etmeye çalıştığımız şeylerin bizi ne kadar meşgul ettiğini ve ne kadar az şeyin aslında önemli olduğunu fark ederiz. Hayat bittiğinde anlarız ki çoğu zaman boş işlerle oyalanmışız.
—
Hayatı Yanlış Yerden Anlamak
İnsan doğası gereği hep bir hedef peşindedir. Ancak bu hedefler zamanla ihtiyaçtan çok, gösterişin, rekabetin ya da başkalarını tatmin etmenin bir aracı haline gelir. Daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, daha çok para… Bu liste hiçbir zaman bitmez. Ama ne yazık ki, hayatın sonunda bu yarışın bizi asıl mutluluklardan nasıl uzaklaştırdığını fark ederiz.
İlk bisikletin verdiği mutluluk, son model bir arabadan daha değerliydi. Ama bunu fark etmemiz için yıllar geçmesi gerekiyor.
İlk sevgi dolu dokunuş, satın alınan bir mülkten çok daha kalıcı bir iz bırakır. Ama maddi kazanımların peşinde koşarken, bu duyguları ihmal ederiz.
Hayatımız boyunca “daha fazlası”nı isteriz, ama “daha derini” asla düşünmeyiz.
—
Zenginliğin Yanıltıcı Cazibesi
Hayatın birikimle, sahip olmakla değer kazanacağına inanan bir kültürün içinde yaşıyoruz. Oysa gerçek zenginlik, sahip olduğumuz şeylerle değil, deneyimlediğimiz ve paylaştığımız anlarla ölçülür. Maddi varlıklar yalnızca geçici bir tatmin sağlar; kalıcı olan, insanlarla kurduğumuz bağlar ve hayatımıza kattığımız anlamdır.
Mal biriktiririz, ama sevgi eksik kalır.
Gösteriş yaparız, ama huzurdan uzaklaşırız.
Daha fazla kazanırız, ama içimizdeki boşluğu dolduramayız.
Zengin olma arzusu bizi yalnızca daha çok istemeye yönlendirir, ama tatmin etmeyi öğretmez. Çünkü zenginlik, içeride değil dışarıda arandığında hep eksik kalır.
—
Gerçek Hayat Nerede Başlar?
Hayat, hedefler belirleyip onları başarmakla anlam kazanır gibi görünür. Ama bu hedefler, insanın özünü unutturacak kadar dışsal şeylere yönelirse, hayat bir noktada anlamsızlaşır. Geriye dönüp baktığınızda, sahip olduklarınızı değil, sevdiklerinizle yaşadığınız anları hatırlarsınız.
Gerçek hayat:
Çocuğunuzla birlikte oynadığınız bir oyunda,
Sevdiklerinizle paylaştığınız bir kahkahada,
Paylaşılan bir sofrada,
Yardım ettiğiniz bir insanın teşekküründe gizlidir.
Bunlar, mal mülkten daha kalıcı ve daha değerlidir.
—
Hayatı Yeniden Düşünmek
Hayatı dolu dolu yaşamak için bir an durup şunu sormamız gerekiyor: “Ben gerçekten neyin peşindeyim?” Bu soruya dürüstçe cevap verdiğimizde, birçok şeyin aslında hayatımızda düşündüğümüz kadar önemli olmadığını fark ederiz. İşte o zaman, “boş işlerle oyalanmayı” bırakıp hayatın gerçek anlamına odaklanabiliriz.
1. Sadelik ve Şükran
Daha az şeyle yetinmek, hayattan daha çok tat almak demektir. Basit bir yemek, dostlarla paylaşılan bir an, bizi daha büyük lükslerden daha fazla tatmin edebilir. Şükretmek, sahip olduğumuz şeylerin kıymetini anlamamıza yardımcı olur.
2. Anı Yaşamak
Hayat gelecekte değil, tam şu anda yaşanır. Plan yapmak önemli olsa da, bugünü unutursak geleceğin mutluluğu da elimizden kaçar. Melemen yerken onun tadını, sevdiklerimizle konuşurken o anın güzelliğini hissedelim.
3. Bağlar ve Paylaşım
Sevdiklerimize daha fazla zaman ayırmalı, onların hayatına daha çok dokunmalıyız. Çünkü insanı insan yapan şey, sahip oldukları değil, başkalarına verdikleridir.
4. Kendine Sorular Sormak
Gerçekten neyi hedeflediğimizi sorgulamalıyız. Daha fazla mal mı, yoksa daha derin bir anlam mı? Kendimizi anlamadan hayatın anlamını bulmamız zor.
—
Hayatın Özünü Yakalamak
Bir gün hepimiz bu dünyadan ayrılacağız. O gün geldiğinde, geriye dönüp baktığımızda sahip olduklarımız değil, yaşadıklarımız bizimle olacak. Daha fazla kazanmayı hedeflerken, en değerli şeyleri—sevgiyi, dostluğu, huzuru—kaybetmek en büyük hatadır.
Bu yüzden, daha zengin olma peşinde koşarken hayatı kaçırmamaya çalışmalıyız. Hayat, birikimle değil, bağlarla zenginleşir. Daha fazlasını istemek yerine, elimizdekinin kıymetini bilmek bizi gerçek mutluluğa götürür.
Unutmayalım: “Hayatın sonunda, kazandıklarımız değil, paylaştıklarımız hatırlanır.” Öyleyse, hayatı dolu dolu yaşayalım, ama bu doluluk maddi değil, manevi olsun. Çünkü gerçek zenginlik, anlamlı bir yaşamdır.