Hayatın Gerçek Sahibiyle Yüzleşmek: Ölüm Üzerine Bir Düşünce

Hüseyin YILDIRIM

Hayat, hızla akıp giden bir nehir gibi. Bazen bir su damlası gibi hissettirir kendimizi, bazen koca bir okyanus gibi. Koşarız, çabalarız, biriktiririz, severiz, üzülürüz… Ama her şeyin bir sonu olduğunu unuturuz. Oysa ölüm, hayat kadar gerçektir ve aslında bir son değil, belki de yeni bir başlangıçtır.

Peki, hiç düşündük mü? Sevdiğimiz bir yakınımız bu dünyadan göçtüğünde gerçekten ne hissediyoruz? Onlar için yaptıklarımız bir görev mi, yoksa bir vefa borcu mu? Ya da kendi sonumuz için ne kadar hazırız?

Ölüm: Kaçınılmaz Olanla Barışmak

Ölüm, çoğu zaman konuşmaktan kaçındığımız bir konu. Ama o, kapımızı çalmadan önce yüzleşmemiz gereken en büyük hakikat. Belki de ölümden korkmamızın sebebi, onun bilinmezliğinden ziyade, arkamızda bıraktıklarımızla yüzleşme kaygısıdır.
Sevdiğimiz bir insan öldüğünde, ilk şokun ardından hayatın nasıl hızla normale döndüğünü fark etmek bazen daha sarsıcı olabilir.

Cenaze: Ritüelden Öte Bir Veda

Bir yakınınızı kaybettiğinizde, ilk adım genellikle otomatik işler:
Elbiseler çıkarılır, beden yıkanır, kefen giydirilir ve cenaze namazı kılınır. Ama bu ritüellerin ardındaki anlamı ne kadar hissediyoruz? Bu işlemler, bir sonun habercisi değil; aslında bir yolculuğun başlangıcına hazırlıktır. Önemli olan, o kişinin ardında ne bıraktığıdır:
İyilik mi, kötülük mü, kırgınlıklar mı, güzel hatıralar mı?

Dünya Dönmeye Devam Ediyor

Ölümden sonra dünya durmuyor. Bu, belki de ölümün en çarpıcı yanlarından biri.
Sevdiğiniz kişi hayattan ayrıldığında, hayat kaldığı yerden devam eder. İşler yürür, insanlar günlük hayatlarına döner. Hatta en yakınlarınız bile bir süre sonra sizin yokluğunuza alışır.
Bu soğuk bir gerçek gibi görünse de aslında hayatın döngüsünün bir parçasıdır.

Ancak asıl önemli olan, hayat devam ederken sizin geride bıraktığınız izdir.
Mal mülk gelip geçer, makamlar devredilir ama insanın karakteri ve yaptıkları asla unutulmaz.
O yüzden biriktirdiğiniz servet değil, biriktirdiğiniz iyiliklerdir sizi yaşatan.

Ölümün Diğer Yüzü: Hatırlanmak mı, Unutulmak mı?

Düşünelim, öldüğümüzde insanlar bizi nasıl hatırlayacak?
Adımız, zamanla sadece bir mezar taşında yazılı kalacak belki de.
Ama önemli olan, insanların kalplerinde bıraktığımız izdir. Kimi insanlar, öldükten sonra bile hayırla anılır; onların dualarla yad edilmesi, aslında ölümsüzlüğün başka bir şeklidir.

Korkutucu Olan Ölüm mü, Boş Bir Hayat mı?

Çoğu insan ölmekten korkar.
Ama asıl korkulması gereken, dolu dolu yaşamadan ölmek değil midir?
Hayatta ne kadar insanın gönlünü kazandık?
Hangi iyiliklerimizle anılıyoruz?
Yoksa sadece kendi konforumuzu ve çıkarımızı düşünerek mi yaşadık?
Bu sorular, ölümden daha önemli sorular aslında.

Ahiret: Korku mu, Umut mu?

Ahiret, kimileri için bir korku unsuru, kimileri içinse sonsuz bir huzurun kapısıdır.
Bu tamamen dünyada nasıl yaşadığınızla ilgilidir.
Vicdanınız rahat mı?
Kimseye haksızlık ettiniz mi? Hakkını yediğiniz biri var mı?
Bunlar, ölümden sonrası için asıl düşündürmesi gereken sorular.
Çünkü ölüm, sadece bir geçiş kapısıdır; esas olan, o kapının ardında neyle karşılaşacağımızdır.

Hazır Mıyız?

Ölüm ve sonrası hakkında düşünmek, kimilerini korkutur, kimilerini ise kendine getirir.
Asıl mesele, bu düşüncelerle ne yaptığımızdır. Hayatımızı gözden geçirmek, hatalarımızdan ders çıkarmak ve geride güzel izler bırakmak bizim elimizde.

Belki de en doğru soru şu: Bugün ölecek olsak, pişmanlıklarımız neler olurdu?
İşte bu sorunun cevabı, hayatımızı nasıl yaşadığımızı ve nasıl yaşamamız gerektiğini bize gösterecek en önemli aynadır.

Son Söz:

Dünya geçici, ama insanın bıraktığı iz kalıcıdır.
Ölümden korkmak yerine, yaşamı anlamlandırmak ve her anı değerli kılmak belki de en büyük hazırlıktır. Çünkü sonunda hepimiz aynı yere gideceğiz; ama nasıl bir miras bıraktığımız, bizi biz yapan şey olacak.
Allah, hepimizi doğru yoldan ayırmasın ve güzel bir ömürle, huzurlu bir ahirete ulaşmayı nasip etsin.

Âmin.