Gerçeklik Bayağılık Değilse, Özgürlük Nedir?
Berna KAYA
“Gerçek olmak, kaba olmak değildir.
Özgürlük, ölçüsüzlük değildir.”
Bugün “cesur”, “gerçek”, “özgür” diye pazarlanan bazı sahne gösterileri, bize sadece bir şey sunmuyor.
Aslında değer yıkımı yapıyor.
Nevşah Fidan Karamehmet’in sahnelediği “Efsane” adlı tek kişilik gösteride geçen şu cümle ise, bu dönüşümün çarpıcı bir örneği:
“Masada kadın erkek otururken, aklımdan geçen erkeklerin penis boylarıydı.”
Evet, sahneye çıktığınızda artık her şeyi söyleyebilirsiniz.
Ama her şeyi söylemek, her şeyin söylenebilir olduğu anlamına mı gelir?
Ve daha da önemlisi:
Gerçeklik bu kadar mı düştü?
Bu sadece mizah değil.
Bu, mahremiyetin bayağılaştırılması.
Bu tarz performanslar,
kitleye “sivri, cesur ve gerçek” olarak pazarlanıyor.
Ama sahnede olan şey çoğu zaman:
Etik dışılık
Bedenleştirme
Ölçüsüzlük
Ve değersizliği alkışlatmak
Gösterinin daha başında şöyle diyor:
“Kadın sıyırdı diyorlar. Bir bu eksikti diyorsunuz…”
Bu, sadece bir cümle değil.
Bu bir strateji:
Kendisini baştan “anormal” ilan ederek, söyleyeceği her şeyi meşrulaştırıyor.
Tepkiyi önceden nötrlüyor.
Ve böylece sınır ihlalini “önceden onaylatılmış özgürlük” olarak pazarlıyor.
Z kuşağı bu dili nasıl okuyor?
“Bak açık açık söylüyor. Ne kadar gerçekçi!”
Ne yazık ki:
Doz algısı kaybolmuş durumda.
Çünkü artık:
“Ahlak” baskı gibi gösteriliyor,
“Saygı” özgürlüğe engel
“Utanç” ise geri kafalılıkla eşitleniyor.
Ve sonuç?
Normsuzluk.
Kaotik serbestlik.
Toplumsal dengesizlik.
Bu sadece bir gösteri değil; bir formül.
•Sosyal yapıyı çökertir
•Ahlakın içini boşaltır
•Ciddiyetle dalga geçer
•Yüzeyselliği ödüllendirir
Bu bir retorik değil.
Bu, sistematik bir yozlaşma tekniğidir.
Ve biz buna sadece gülerek bakarsak,
toplum olarak kendi değer pusulamızı sessizce kaybederiz.
Gerçek olmak, kaba olmak değildir.
Özgürlük, ölçüsüzlük değildir.
Ve cesaret, edebe rağmen konuşmak değil;
edeple, ağırlıkla ve özle var olmaktır.
Mesele yalnızca bir cümle değil.
Mesele, o cümlenin toplumun “yeni gerçeği” gibi alkışlanması.
Ve yozlaşma, tam da o alkışla başlar.
İçerikle bağdaşmayan unvanlar, algı erozyonunu hızlandırır.
Ve bu, halk sağlığından tut da eğitim, değer aktarımı ve ruhsal yönelimlere kadar büyük bir boşluk yaratır.
Bir gece kulübünde, mizah kulübünde sergilenen “ölçüsüzlük”, izleyiciye zaten bir bağlam sunar.
Kimse orada “kişisel gelişim” beklemez.
Kimin neyle karşılaşacağını az çok bilir.
Burada sorun, bağlamla beklenti arasındaki uçurumda başlıyor.
Mekân, kurumsal bir kültür alanı.
İfade sahibi ise “Davranış Bilimleri Uzmanı / Kişisel Gelişimci” etiketi taşıyan biri.
İçerik, Sınırları bulanıklaştıran, ölçüyü kaybettiren, özensizce alenileştirilmiş kişisel fanteziler
Bu da şu algıyı besliyor:
“Demek ki gelişmek, artık böyle bir şeymiş.”
“Demek ki cesur olmak, böyle konuşmakmış.”
“Demek ki bilinçlenmek, bu kadar filtresizleşmekmiş.”
Kültürel liderlik, yalnızca popülerlikle değil; yön verdiği değerlerle ölçülür.
Ve ölçüsüzlüğün normalleştiği yerde, toplumsal pusula sessizce sapar.
Yazar Notu: Bu yazı, performans özgürlüğü ile toplumsal değer dengesi arasında bir sorgulama sunmaktadır. Kişisel değil, kültürel bir eleştiridir.