Ebediyete Göç Eden Bulgaristan Türk Şairlerin Şiirlerinden Seçmeler

Hazırlayan: Galip SERTEL

– 1.Bölüm –
ALİOSMAN AYRANTOK-TOKTAMAZ
(D.1878 Sredişte/Beypınar,Silistre – Ö.1952 Onogur/Yurtluk/,Dobriç/Hacıoğlu Pazarcık)

Mi Dersin?

Şu mesut vatanın zümrüt dağında
Nağmekar bülbüller öter mi dersin?
Cennetten numune yeşil bağında
Her zevkin neşesi tüter mi dersin?

Her yanı akar su, hayat kaynağı
Sütünden fışkırır tatlı kaymağı,
Sürüyü otlatan çoban yamağı
Kavalı neşeli çalar mı dersin?

Her türlü varlığın yatağı sende
Şerefli ünün var cihan içinde,
Dobruca ovası, Meriç nehrinde
Taş eksen, aş olur biter mi dersin?

Biraz da geçelim günlük hayata
Umutlar buzlaşır kışta ve karda,
Cesetin yüzerken zehirli sularda
Dostların elinden tutar mı dersin?

Ayrantok, bir dert var gizli, dilinde
Açık yaz bu şirin ecdat ilinde,
Kardeşin gidiyor hicran selinde
Akıbet ölümden beter mi dersin?

***
MEHMET MÜZEKKÂ CON
(D.1885 Zlatoklas/Balabanlar/,Silistre -Ö. 1974 Zaritsa/Kamberler/,Silistre )

Duymaz mısın

Cana kıyar şimdi zaman
Göz yaşını silmez misin?
Bulunmuyor derde derman
Duymaz mısın, görmez misin?

İnsan ömrü geçmez para
Türk olanın bahtı kara
Yüzler gülmez, kalpler yara
Duymaz mısın, görmez misin?

İşimizde, düşümüzde
İtler koşar peşimizde
Kurt olurlar dişimizde
Görmez misin, bilmez misin?

Derde deva yok mu dersin?
Her davranış ok mu dersin?
Garipleri tok mu dersin?
Görmez misin, bilmez misin?

Şerleri hep başkan seçtik
Kanunları ezip geçtik
Şerbet diye zehir içtik
Duymaz mısın, görmez misin?

Bir dinleyin Mehmet Con’u:
Selametmiş sabrın sonu
Çok yaşadık bu oyunu
Görmez misin, bilmez misin?

***

MEHMET BEHÇET PERİM
(D.1896 Nevrokop /Gotse Delçev/ -Ö. 1965 İzmir )

GEÇİT VER KAMÇI

Kenarında ölgün yatan milletim
Uyanmağa muhtaç…Budur zahmetim.
Bunun için çarpar göze mihnetim
Dertlerim çok,sorma,ah,Deli Kamçı!

Ecdadımdan kalmış bahçeler, bağlar
Uyuklayan kardeş elinde ağlar…
Eldeki varken yokluk kalbimi dağlar
Buna yanar gönlüm,ey dertli Kamçı!

En büyük köyde bir tek mektep yok
Mektepsiz köylerde dinden eser yok,
Sarıklı çok,lâkin dindar olan yok
Bilgisizlik yakmış milleti,Kamçı…

Elleri doğru atarken ayak
Yan gelerek yatmış milletime bak,
Hayat kavgasında geri kalacak
Bunu düşünür de ağlarım Kamçı…

Her köy odasında kaldım bir gece
Milletin derdini soruştum; nice,
Umutlu devalar sundun gizlice
Allah’tan şifalar dilerim,Kamçı…

Yola çıktım erken…Sabah olmadan
Bin dağ aştım halâ yorulmadan
Ulaşsın efkârım,akşam olmadan
Koşayım yolumda…Geçit ver,Kamçı!

***

LÜTFİ ERÇİN
(D. 1902 Tırnova – Ö.1970 İstanbul )

GÜZEL TUNA

Güzel Tuna,mavi Tuna
Gözleri hep nemli Tuna,
Bizden uzak yaşamanın
Hicranıyla yaslı Tuna…

“Uzun kavak yeşillendi
Derdim yine tazelendi”
Bu türkünü hem dinledim
Hasretinle hem inledim.

Mevsimlerin en güzeli
Şimdi bahar sardı seni,
Bülbüllerin şakıdıkça
Ruhum arar sorar seni,

Nazlı güzel,şirin Tuna
Dört mevsimi renkli Tuna,
Ayrılığın acısıyla
Talihine küsen Tuna.

Tam beş asır biz seninle
Kaderinle,gür sesinle,
Neşe içtik sularından
Güzel Tuna boylarından.

Hicran dolu duygularla
Çağıldayan o sularla,
Sen ayrıldın bizden Tuna,
Attın bizi tundan tuna.

***

MEHMET FİKRİ
(D.1908 Omurtag/ Osmanpazarı / – Ö.1941 Sofya )

KAVAL

Sönerken günün son şuaları
Akşamın yası sardı dağları
Yetmezmiş gibi kasveti güzün
Çöktü kırlara derin bir hüzün.

Ağlayan süküt içinde çoban
Vecde gelerek ruhunu saran
Kara günleri mahzun ve gamlı
Alıp üfledi dertli kavalı…

İnliyor kaval tıpkı Ben gibi
Kim bilir belki onun da kalbi
Ne kadar mahzun,ne kadar kırık?
Kahkaha değil,bu bir hıçkırık…

Ağlıyor kaval,inliyor yayla
Nedir Yarab bu vaveylâ?
İnliyor kaval dertli mi yoksa
Nedir bu keder,neden bu gussa?

Elemin nedir ey kaval,söyle…
Hicran mı seni inleten öyle?
Dalgalanıyor sesinde melâl
Anlıyorum:sen benimle hemhâl!..

Hasta şiirimin hazin anğmesi
Gibi ağlıyan o yanık sesi.
Hicran veren mi ey kaval sana
Saklama,söyle derdine bana…

Hicranzadeyim anlat,dinlerim
Senle beraber ben de inlerim…
Söyle ey kaval,ey vatan-ı cûda,
sevgilin nerde,vatanın hangi dağ?

20 Kasım 1939

***

ETEM ÜTÜK
( D.1925 Gorotsvet /Ütükler/Razgrad -Ö.1989 İstanbul)

İHTİYAR YOLCU

Uzaklardan ağır ağır gelirsin
Dur,bir haber söyle İhtiyar Yolcu,
Bizim eski yurdu belki bilirsin
Dur,bir haber söyle İhtiyar Yolcu!

Nazlı Tuna coşup akmazmış artık
Bülbülleri güle bakmazmış artık
Kızları türküler yakmazmış artık
Dur,bir haber söyle İhtiyar Yolcu!

İşittim ki orda çiçekler solmuş
İşittim ki orda bir hazar olmuş,
İşittim ki orda ıstırap bolmuş
Dur, bir haber söyle İhtiyar Yolcu!

Dertli anasını buldu mu Aliş?
Acep göz yaşını sildi mi Aliş?
Bilmem ki öldü mü, kaldı mı Aliş?
Dur,bir haber söyle İhtiyar Yolcu!

Niçin susuyorsun, söylemiyorsun?
Kederli gönlümü eğlemiyorsun?
Ah!Tuna boyunu sen biliyorsun
Dur,bir haber söyle İhtiyar Yolcu!

***

HÜSEYİN OĞUZ
(D.1926 Kestanyovao /Kestane/,Tırgovişte /Esk Cuma -Ö. 2007 Ankara)

İÇİMDEKİ SES

Öbek öbek çiçek açmış şu yurdun
Bahçesinde renksiz bir gül kalmamış,
İzi kaybolmuş gür dağdaki kurdun
Dağlarda susan tek bülbül kalmamış.

Meleyen kuzusu var çayırların, .
Her yerde ahengi var bayırların,
Zevkine hiç doyum olmaz kırların
Bu yurtta .açmadık tek gül kalmamış.

Kokuya gömülmüş gördüğün dağlar
Dağlarda gümüşten dereler çağlar,
Böyle yerlerde hiç gönül mu ağlar?
Bu yurtta ağlayan gönül kalmamış.

Ağlayan gönül mü dedin kalmamış,
Kimin gönlü dertle sor bunalmamış?
Hangi gönül acep kana dalmamış?
Her gözün içinde görünmez yaş var.

Hangi· yeri bunca ıssız kürenin?
Ahengi . kalmamış hiçbir derenin
Ölümle konuşan her bir zerrenin
İçinde. ne derin bir ağlayış var.

Ötüyor sandığın bülbül ağlıyor,
Her ötüşü binlerce yürek dağlıyor
Göster sular hangi yerde çağlıyor,
Çağıltı değil.

– devamı yarın –