Dertlerin Derdi – Nüfus Sorunu

BGSAM
Tarih: 1 Aralık 2020

1878’de kurulan III. Bulgar devletinin çözemediği en önemli sorun nüfus sorunudur. Daha kurulduğu tarihte azınlık olan Bulgar kavmi, 142 yıldan beri dengeleyeni kendi lehinde değiştirememiştir. 1782’de Bulgar Prensliğinde Müslüman nüfus %52 oranındadır. Azaltarak kurutmak amacıyla hiç arasız yurt dışına yönlendirilse de, iki aşarı bir yukarı denge asla bozulmamıştır. 2020 sonunda aldığımız son haberlere göre, azınlıklar % 53, kendisine Bulgar’ım diyenler de % 47 gibi bir doğum oranı kaydetmiştir. Ha bu arada bunların içerisinde Pomak Türkleri, Makedonlar, Gagauzlar vsy de vardır.

Son dönemde Bulgar kamuoyunda sürekli gevelenen “devlet kurucu” ve “devlet kurma yetisi olmayanlar”  gibi kavramlar nüfus oranı tamamen değişirse ne olacak endişesinden kaynaklanıyor. 2011’de yapılan son nüfus sayımındaki oran % 52 – %48’e Bulgarlar lehindeydi.  2030’a kadar bu dengenin % 52 azınlıklar lehinde değişeceği görüşünde düğümlendi.

1913 yılından beri sert ve gevşek, dalgalı ama sürekli şiddetlenen ve 1984-1989 yılları arasında Türk ahalisine karşı, soykırım denemesine dönüşen bir asimilasyon siyaseti izleyen Bulgar devleti, azınlıkların etnik ve milli kimliği konusunda çok bulanık bir ortam yaratmayı başarmış olsa da yeni bir sınav vermek zorundadır.
2021’de Avrupa Birliği ülkelerinin her birinde (27 ülke) yapılması öngörülen NÜFUS SAYIMINDA birçok sorunun gün ışığına çıkması bekleniyor. Ön planda olan Etnik kimlik, anadili, din, kültürel kimlik, işi, işyeri, geliri, okul ve sağlık problemi vb sorunlardır.

2020 Bulgaristan çok ağır bir sosyal ve demografik çöküş yaşıyor. Bu feci felaketi doğurulana inanılan kaynaklardan kendisi okumak isteyenler şu elektronik internet sayfalarına bakabilirsiniz.

https://www.nsi.bg/sites/default/files/files/pressreleases/Population2019_en_XE8MEZL.pdf;

https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/tps00001/default/table?lang=en;

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/bu.html;

https://www.worldometers.info/world-population/population-by-country/;

https://en.wikipedia.org/wiki/Demographics_of_Bulgaria;

https://www.prb.org/international/geography/bulgaria.

Önemli olan feci durumun hükümet ve meclisin halkla tartışmaktan kaçmasıdır.
2017’de hazırlanan ve demografik durumu ters çevirmeyi amaçlayan hükümet programı 2020 sonunda başarısız kaldı. Çöküş batmaya devam ediyor. Hükümet belgelerinde bir krizden söz ediliyor. Kriz (bunalım) ile batmak veya çökmek kavramları farklıdır. Kriz, gelen bir çöküşe işaret, habercidir. Bir sistemin normal gelişmesinde bir arıza belirdiğini haber verir.

Çöküşün özü ve karakteristiği farklıdır. Bir felaket, batmak, çökmek anlamındadır.
Geri dönüşü olmayan bir yeni sürece girildiğini anlatır. Nüfus açısından kullanıldığında çöküş durdurulamaz bir süreçtir. Toplumun kendini yenileyemeyeceği bir döngüye girdiğine haber verir. Bunun tam adı demografik öçzülme ve dağılmadı ve Bulgaristan’da yaşanan budur. Söz konusu olan Bulgar nüfusun tarihe karışarak yok olmamasıdır. Söz konusu olan bir halk ve devlet olarak yok oluştur. Üstelik bunun politik, ekonomik ve kültürel olarak dönüşümsüz bir süreç olarak ilerlemesidir.

Rakamların dili şunları anlatıyor.

  • 1988’de 9 milyon olan Bulgaristan 30 yılda nüfus olarak yarı yarıya azalırken, genç nesil de gurbetçiliği seçmiştir.
  • Corona-19 virüsün her gün 150-200 vatandaşı alıp götürdüğü dikkate alınmadan yapılan reel hesaplar, 2020 yılı öngörüsünde nüfus artışı % ‘65’tir.

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos /bu.html.

https://www.worldometers.info/world-population/population-by-country/

  • Bu çöküş ve yok oluş yalnız Bulgaristan’da yaşayan Bulgarlara

ilişkindir. 2011 yılında 1. Sınıfa başlayan çocuklardan % 52’sinin anası Bulgar Bayandı, şimdi bu rakam çok değişti ve tablo çok farklıdır. 9 yıl önce çocuklardan % 48’inin ana dili Bulgarca değildi.

https://www.vesti.bg/bulgaria/obshtestvo/za-48-pyrvolaci-majchin-ezik-ne-e-bylgarskiiat-3579331,

Demografik bunalımın başlangıcı ve çöküşe dönüşmesi.

20.yüzyılın başında Bulgaristan’da binde 28’le Avrupa’da en yüksek doğum oranı kaydedilmişti. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı faciasını herkes aşmak istiyordu. Millet kırılmıştı. Makedon Cephesinde yaklaşık 10 bin Türk de ölmüştü. Aileler çok çocuklu köylü aileleriydi. Geçimleri tarımdandı. Yüksek çocuk ölümü olsa da, bu şartlarda ülke nüfusu hızla artmıştı.

İkinci nüfus artışı 1950’li yıllarda yaşandı. 150 bin Türk 1951’de göç ettirilse de, toplumun modernleşmeye başlaması, sanayileşmeyle nüfus artışında patlama yaşanmıştı.

Bulgaristan monarşi yıllarında sanayileşemedi. Bu süreç sosyalizm yıllarında başladı ve aynı zamanda 2 çocuklu, 4 kişili şehirli aile tipi oluştu.

1980 yılına kadar Bulgaristan’da nüfus bunalımından söz edilemez.

1985’te Müslüman Türk ailelerde doğum oranı düşmeye başladı. 1988’de nüfus ekonomik bunalımla birlikte nüfus artışı dondu ve giderek durdu. 1989 yaşında “Büyük Göç” yaşandı, 500 bin Türk ana-vatana geçti. Bu gün bu rakam bugün 960 bin çifte vatandaştan söz ediyoruz. Türklerin memleketten çıkmasıyla diğer azınlıklar ve işsiz kalan veya uzmanlık derecesi olan Bulgarlar Batı Avrupa’ya ve diğer ülkelere çıktı ve çocuklarını dış ülkelerde doğurmaya ve o ülkelerin sosyal statüsüne uyum sağlarken,  vatandaşlık istemeye ve geri dönmekten vaz geçmeyi seçtiler.

Bulgaristan’ın demografik çöküşü “soykırım denemesi” ve “Büyük Göçle” yani Türklerle başladı ve bir daha durmadı. 1990’lı yıllarda Bulgaristan’da doğum giderek azalırken, nüfus da yaşlandı. Çöküşün tabanına iniş 2003 – 2008 yılları arasında hissedildi. Gış ülkelere çıkanlar 2.500 000 kişiyi buldu. Sağlık sisteminin çökmesi, sosyal yardım ve emeklilik sistemindeki bozukluk, yoksulluk ve eğitim öğretim sistemindeki köklü bozulma, büyük sayıda okulun kapanması demografik çöküşü hızlandırdı. Aynı yıllarda Bulgaristan Avrupa Birliğine girse de, birden bire en yoksul, okuryazar oranı çok düşük, işsiz sayısı yüksek ve devlet kurumları halktan kopmuş bir ülke ortaya çıktı ve ekonomi ve sosyal hayat stop etti. O yıllarda Türkiye’nin çok yönlü el uzatması olmasa devlet dağılabilirdi. Türkiye Cumhuriyeti Bulgaristan’ın NATO üyeliğine garantör oldu. İlk AB fonlarının kullanılmasında yardım eli uzattı. Üretim ve tüketim kredileri açtı. Bir milyon Bulgaristanlı göçmeni bağrına bastı ve Yakın Doğu’dan ve Afrika’dan güç seline set oldu. Aynı zamanda en aktif ticaret yapılan, turizmde problemsiz hizmet sunan, sağlık hizmetleri sunan vs komşu olarak halkın gönlüne girdi, güven kazandı, sevildi.

Buna rağmen Bulgar nüfus azalmaya, doğum oranı düşmeye devam etti.
2001 – 2012 yılları arasında Bulgaristan’da 280 bin genç kadın olduğu, 35 yaşından önce doğurmak istemedikleri ve dış ülkelerde doğum yapmaya hazırlandıkları tespit edildi, fakat yönelmeyi durdurabilecek önlem paketleri açılmadı. 2020 yılına kadar devam eden bu eğilimde her yıl 26 bin kadın dış ülkeye çıkarken, çocuklarıyla geri dönmediler.

Şöyle bir gerçek de var. Bulgaristan’da 65 yaşın üzerindeki vatandaşlar dün ortalamasının 2 kat üstünde iken, 15 yaşın altındaki gençler de dünya ortalamasından 2 defa daha azdır.

Bu durumu etkileyen ana unsur Bulgar sağlık sisteminin erken teşhiz ve ön bakım üzerine değil, hasta bakımı üzerine kurulmuş olmasında da gizleniyor.
Bu nedenle ölüm nedenleri öncelikle damar hastalıkları, tansiyon, inme ve kanser olarak kendini gösteriyor. Bulgaristan’da 2 milyon yüksek tansiyonlu vatandaş olması ve inmelerin % 12’sinin de 35 yaşın altında gençlerde rastlanması buna işarettir. Bunlar riskli faktörlerine erken tedavi yapılmamasına bağlı olaylardır. Bulgaristan’da kanser tercihisiniz son aşamada yapılması, tedavinin artık imkânsız olduğu zaman başlaması kendini anlatan olumsuzluklardır. Sağlık hizmetlerinin özellikle 1990’dan sonra  çok kötüleşmesi (Korona pandemisi kliniklerinde 500 sağlıkçıya ihtiyaç var ve ülkede ortalama maaş 1200 leva iken, 3 000 leva maaş teklif ediliyor)  değişik örneklenebilir.

Doğu oranının gerilemesinin başlıca Bulgarlar arasında olduğuna dikkat çekmek zorundayız.
Bu konuyu işleyen Bulgar olmanlar, Bulgar devletinin varlığı için çok büyük tehlike var olduğuna işaret ediyorlar. Onlara göre Bulgaristan’da “Bulgarlardan başka devlet kurup yönetecek millet ve azınlık yok.” Bu gidişle devletin çökme tehlikesinden endişeleniyorlar. Fakat bu endişeyi dile getirenler 142 yıldan beri Müslüman Türkleri memleketten kovduklarını, anadili, alfabesi, edebiyatı, kültürü ve medeniyeti olan Türk azınlığın ruhlarını söndürmek için arasız zulüm uyguladıklarını 2 700 Türk okulu yıktıklarını, öğretmen, eğitmen ve okul müdürlerini “Belene” kampında ezdiklerini, taş ocaklarında sağlıklarını aldıklarını yazmıyor ve anlatmıyorlar.
Bugün Bulgar nüfusundan % 80’i (çaresiz ve zavallı) durumdaysa bu Bulgar devletinin azınlıkları ötekileştirerek, yasa dışı yollarla ezerek ve devletten ve belediyelerden uzak tutarak suna ulaştığını lanetleyen yok.
Son dönemde GERB partisi üyesi olmayan Türkleri hademe olarak bile işe almadıklarından, Türklerin ekmek teknesi olan tütüncülüğü yok ettiklerinden vs vs söz eden yok.

Bu olayın tek gerçek özelliği vardır.
Bulgar toplumu kendisi devlet kuran bir millet değildir. Millet olma sürecini tamamlamadan, Rusların ve Almanların itip kakmasıyla devlet kurduğu imacı yaratmıştır. Kültürel olarak kendini yeniden üretememesinin ardından ekonomik ve sosyal çöküş geliyor, 2017’den beri hızlı bir politik çöküş de gözden kaçmıyor. Bulgarlar kendileri Başbakan ve Başsavcının istifa etmesini, yeni anayasa ve adalet reformu istese de, dış güçlerle bütünleşmiş oligarşi yolları kesmiştir. Bu gelişmeler demografik süreçleri direk olarak etkiliyor. Öğretim reformu yapılmadığından dolayı, azınlıklar okullarda da ötekileştirildiğinden ve ana dilde eğitim hakkı özendirilmediğinden, Bulgar okullarında okumak önemini kaybetmiştir. Öte yandan 37 yıl mesaisi olan bir vatandaş ile ömrünü sosyal yardım sofrasında geçirenlerin aynı emekli maaşını alması da genç kuşağı toplumsal yaşamdan ve milli kalkınma uğruna seferber olmaktan soğutmuştur. Göç kapısı açan sebepler nesneldir.

İspanya, İtalya, Yunanistan, Hollanda, Almanya ve ABD Bulgar vatandaşlarına daha iyi şartlar ve daha yüksek maaş veriyor ki bu da demografik çöküşü özendiren bir unsurdur.

Her yıl Bulgaristan’dan okumak için dış ülkeye çıkan 10 bin genç de geri dönmüyor. Ülkemizdeki matematik, dil ve özel liselerden diploma alan öğrencilerin % 70’i Almanya, İngiltere ve ABD’yi seçiyor. Bulgaristan zengin devletlere sanki “kan vergisi” ödüyor.  Osmanlı döneminde dış ülkelerde okuyan Bulgarlar ülkeye geri dönerken şimdi dönmüyorlar. Genci olmayan ülkeye dış finans kaynağı bulunsa da teknoloji, modern ekonomi ve entelektüel yenilikler gelmesi olanaksızdır. Basın bu olaya orta vadeli analizlerinden “soykırımdan” daha doğrusu “Bulgar milletinin kendi kendisini ve devletini yok etmesinden”söz ediyor. 2 defa Sovyetler Birliğine hibe edilmek istenen memleketimizin  zengin bir ülkeye satılmasından ve yabancı dolması konu edilmeye başlamış durumdadır.

Devam edecek.

Okuyanlara teşekkürler.

Paylaşınız.