Bulgaristan’da politik mücadele haala fikir düzeyinde

Rafet ULUTÜRK
Tarih: 15 Eylül

Millet Kendini Başına Buyruk Yönetemezse, Siyasetten Söz Edilemez.

Bulgaristan’da 46.Meclisinin ömrü 57 gün yaşayabildi. Geçici seçim hükümeti de 126 gün sonra dağıldı. Yeni erken meclis seçimleri 14 Kasım 2021’de, Cumhurbaşkanı ve yardımcısı seçimiyle birlikte yapılacaktır.

İkinci erken seçim hükümeti Başbakanı olarak yine General Stefan Yanev atanırken, “Bulgaristan işlerini yoluna koymak” için Birleşik Amerika’dan gönderilen Ekonomi Bakanı Kiril Petkov ile Maliye Bakanı Asen Vasilev yeni erken seçim hükümetinde görev almayacaklar, anlaşılan yeni parti kurup hükümet kurma işlerine öncülük yapmayı planlıyorlar. Cumhurbaşkanı Radev’in desteğine dayanan bu gelişme çok büyük ilgiyle izleniyor.

***

Günümüz Bulgaristan’ında görebildiğimiz en çarpıcı gerçek elitin görüşerek uzlaşma yetisini yitirmiş olmasıdır.

14 Kasımda yapılacak olan seçimlerde düşünce ile pratiği (uygulamayı) birbirinden ayırmamak (birleştirmek), onun bunun ardına takılıp da yolu kaybetmemek gerekir. Hele hele dış güçlerin dayattığı kadroların kuracağı bir hükümetin memleketimizi selamete kavuşturacağına ya da azınlık sorunlarımıza çözüm getireceğine inanmak boşunadır. Bu tür dayatmalar hep ülke içinde dağnıklık birliği bozmak için çalışmalar olduğunu artık her kez gördü-öğrendi.

Bulgaristan’da milli politika mayalanmadığını görüyoruz ve ülkemizi Rusya’nın bir Tuna boyu veya Balkan eyaleti olarak gören Moskova’nın yetiştirdiği kadrolarla, ayrıca son 30 yılda İngiliz ve Amerikan Kolej ve Üniversitelerinde yetiştirilen elemanlarla bir Batı sömürgesi olarak yönetilmeye çalıştığı da dikkatimizi çekiyor.
Eğer boyunduruk altındaki ülkelerde milli oluşum gelişmediğini örneklersek, 207 sene İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da, Afganistan’da daha birçok ülkeden örnekler verebiliriz. Milli politika olması için önce bir milletin oluşması gerekir.

Bulgaristan’daki 1990’dan günümüze kadar derinleşen büyük cepheleşmenin kadroları arasında şimdilik temas, iletişim, diyalog ve tartışılarak öneriler hazırlanıp kararların alınabileceği bir yuvarlak anayasa masası ve imzalanmış sözleşme ve antlaşma yok.

Halen hükümet kurma yolundayız ve 3. Hamlenin eşiğindeyiz

***

Bu cephelerin birinde, toplumda var olan durumu savunan güçleri şöyle görebiliyoruz:

1) GERB – Avrupalı Bulgaristan Vatandaşları Partisi;

2) HÖH-DPS – Hak ve Özgürlükler Partisi ve

3) BSP – Bulgaristan Sosyalist Partisi. (Statükocu olsa da sosyalist parti GERB ve DPS partisiyle de ortaklığa yanaşmıyor. Bu gidişle daha da küçülmesi beklenebilir.)

Bu üç politik parti arasında görüşmeye, tartışmaya, uzlaşmaya ve anlaşmaya en açık ve hazır olan parti Bulgaristan Türkleri Partisi DPS’dir. İlkeli ve değerler üzerinden görüşmelere kapısı her zaman açıktır.

İkinci gruba, 2020 yılı protesto hareketinden doğan politik partiler, hatta bunlara yeni muhalefet de diyebiliriz. Bu üç parti şunlardır.

1) VBH – Var Böyle Bir Halk – Slavi Trifonov partisi. 11 Temmuz seçimlerinde birinci parti oldu. Hükümet kurulamamasından suçlu gösteriliyor.

2) DB – Demokratik Bulgaristan koalisyonu. 3 partiden oluşuyor. Bunların arasında en etkin ve tutarlı olan “Evet, Bulgaristan!” partisi kurucularından biri, şimdi partiden ayrılıp yeni hareket geliştirmek isteyen, Beyaz Saray uzantısı, Ekonomi Bakanı Kiril Petkov’tur.

3) AKBg. BG – Ayağa Kalk Bulgaristan! Biz Geliyoruz 8 küçük partiden oluşan bir harekettir ve izlediği tutarsız ve ilkesiz siyaset yüzünden belki 47. Meclise giremeyebilir.

Bu üç protestocu parti sokaklarda birlikte yürüdüler ama mecliste aralarındaki iletişim kurup hükümet kuramadılar ve şimdi hasımlar gibi davranıyorlar.
Onların iplerini çekenler – öncelikler ABD Sofya Büyükelçiliği
 – kendilerinin yarattıkları bu iletişimsizlikten yeni bir nitelik elde etmek yani üçe parçalanmış bu moloz kitleyi tek yumrukta toplamak için Kanada’dan özel olarak getirdikleri ve Bulgaristan başbakanı olmaya hevesli Kiril Petkov ve arkadaşlarına destek veriyorlar.

***

Biz politikanın çok katlı bir piramit olduğunu birinci yazımızda çizdik ve anlattık.Politik etkileşimde iç ve dış faktörlere işaret etik.
Dış ülkelerden getirilen, halkı bol keseden atarak kandıran siyasetçilerin uzun ömürlü ve istikrarlı politika oluşturamadığını, oluşturamayacağını her konuda kısır kaldıklarını 2001-2005 yılları arasında Bulgaristan Başbakan II. Simeon örneğinde defalarca belirtik.

Bir kişinin politikacı olarak başarılı olabilmesi için tarih, devletler ve milli hukuku bilmesi, Avrupa hukuku tarihini öğrenmiş olması ve özellikle politik felsefeyi ilgi alanına alması kaçınılmazdır.
Zengin kültürel birikimi olan siyaset adamları kibirli, bencil, tiran ruhlu ve iletişimsiz, düşmanlık besleyen tipler olamaz.
Sözünü ettiğim zengin kültürel birikim öncülerin devrinim motorudur.

Politika üreten siyasetçilerdir. Bu kişilerin kimliğinde olgunluk katlar halindedir. Bunlar öncelikle 2 boyuttur. Bu yazımızda politikanın birinci boyutu üzerinde duracağız.

Birinci boyut: Fikirler boyutu.

Görüşleri ve değerleri temellendirmek. Bu ödev, aydınların (entelektüellerin) işidir. Birinci boyut mutlaka ihtiyaç olan –normatif gerekler – düzeyidir. Politika katlarından tırmanmak, meclise girmek, meclis komisyonlarına katılmak, kanun tasarıları hazırlamak, iktidara yükselmek güçle, vurup kırarak yapılan bir iş değildir.
Yol, fikirleri, değerleri gerekçelendirerek savunma yoludur.
İktidarın dayandığı platform, öne sürülen ve başarılı savunulan fikirlerin değerli oluşudur. Kamuoyunun kabul ettiği (meşru, /ligitim/ bahaneli, gerekçeli) hale getirilen fikirler hayat gücü kazanır.
Bir fikrin meşru olması yasalara ters düşmediği anlamındadır. Meşrulaşmak yani yasallaşmak ise, haklı olmak anlamındadır. İktidara yönelik her hareket haklı olmanın savunma yolunca yürümelidir. Bu, fikirlerle, görüşlerle, grupların, hareketlerin, partilerin, halkın suskun desteyi ile yürünen yoldur.

Örneğin Bulgaristan Müslüman Türklerinin isim değiştirme zulmüne ve “öze dönüş” saçmalıklarına karşı yasa dışı, illegal bir mücadeleydi.
55 dernek, parti, hareket ve kulüp vb biçimlerinde gelişmişti. Pomak Türkleri ilk insan hakları örgütünü Stara Zagora (Eski Zara) hapishanesinde kurdu. Türklerin en etkin, yarı legal, insan halkları örgütü olan Demokratik Lig Vratsa ve Montara köylerindeki sürgünler tarafından kuruldu. Bu mücadele örgütlerinin yürüttüğü fikirlerin, antı-komünist, anti-totaliter, insan haklarından, azınlık haklarından mücadele idelerinin meşrulaşmasında “Almanya’nın Sesi”, TRT, BiBiSi vs radyoların rolü büyük oldu. Büyük direnişe hazırlanma fikirlerin yayılması ise hapishane, toplama kampları ve sürgün ziyaretlerinde Türkçe temaslarla ve sohbetlerle gerçekleşmişti.

Politik anlamda bir fikrin meşru olması ile meşrulaşması arasında büyük fark vardır. Meşrulaşma (legalizasiya) bir süreçtir.

Meşrulaşma, hukuk usulü veya hukuk normu (kuralların bütünü) değildir. Meşrulaşmayan bir hareketin bir iktidarın ömrü uzun olmaz. Söz konusu olan, toplumun kamuoyunun desteğini meşrulaşarak almaktır. Şu an Bulgaristan’da böyle bir süreç izliyoruz. Cumhurbaşkanı Rumen Radev, yürütmesi de ele geçirerek, otokrat bir iktidar heveslisi olduğunu gizleyemeyen bir lider oldu. Onun çizdiği yoldan çıkmayan General Stefan Yanev’i ikince kez seçim hükümeti başbakanı ataması düşündürücüdür. Bu hükümetin arkada kalan 126 günde bir milli gerekler programı hazırlayarak meşrulaştırmak yani kamuoyuna kabul ettirmek ve Avrupa Birliğine sunmak ve vaat edilen 12 milyar Avroyu alıp, bunalımdan çıkma kapısını aralamaktı.
Ne var ki, hükümet bu ödevi yerine getirmedi.
Meclis 57 günlük görev süresinin yarısında 2021 bütçesini makulleştirmek ve emekli maaşlarına salgın döneminde destek için ayda 120 levalık kaynağı bulmakla meşguldü. İşini yapmayan Ekonomi Bakanı Kiril Petkov’un ise başbakan koltuğuna hazırlanması aynı iğrenç sürecin adımlarıdır. Burada kim hangi kuliste, kim hangi Büyükelçilikte veya dış merkezde hazırlanmış derin stratejik planın yani politikanın yedire yedire meşrulaştırılmaya çalışıldığını herkesin gördüğü gibi bizlerde görüyoruz. Sanki halka, her şey bizim elimizde, istersek biz Brüksel’den bu parayı almayız ve aç susuz ortada kalırsınız, ya dediğimiz olur, ya da kendiniz bilirsiniz diyorlar.

Meşrulaşmayla ilgili olumsuz bir örnekse, halkın güveni, gerekçeli haklılığı kaybeden Başbakan Boyko Borisov’un yolsuzluklar konusunda itibarsızlaşması ve 12 yıllık iktidarın birkaç ayda düşmesidir.

II Simeon zamanında da aynı örnek yaşanmıştı.
50 yıllık gurbetten sonra 2001’de Bulgaristan’a dönünce dedesi Ferdinand ve babası III. Boris’in kullandığı saltanat saraylarına “benimdir, mülküme geçsin” dediğinde iktidardan devrildi. Mahkemelerde sürünmeye başladı. Durum değişikliğinin meşrulaşmasına Bulgarlar yatkındır ve hemen kamuoyu oluşturdular.

10 Kasım 1989’da iktidardan düşen Bulgaristan Komünist Partisi (BKP), 1990’da iktidarını partinin ismini değiştirerek ve seçim kazanarak sürdürmek yani yeni durumunu meşrulaştırmak istedi.
Sosyalist parti art arda 2 defa iktidara geldi.
1995’de BSP seçim kazandı ve tek başına hükümet kurdu.
(Jan Viden hükümeti 1995-1997.) Fakat totaliter-komünist idelerin sosyalist kılıf içinde ömrü az oldu.

Türklerin hakları kâğıt üzerinde sözde iade edildi

Komünistler tarafından 1944’ten sonra devletleştirilen Türk okullarının ve Müftülük ve Başmüftülük vakıf mallarının iade edilmesine ilişkin 1993’te Bulgaristan’da yasa çıkmasına rağmen ve tek bir Türk Okulu iade edilmedi.
Ayrıca vakıf mallarıyla ilgili yıllarca süren davaların birinci derece mahkemelerde kazanılmasına karşın, bütün kararların yüksek mahkemelerce bozulması ve itiraz kabul edilmeyişi devletin adil olacağına ilişkin güven ve umutlar Türkler arasında suya düşürdü. Burada komünist rejim tarafından gasp edilen Bulgaristan Müslüman Türkleri haklarının kâğıt üzerinde sözde iade edildiğine, uygulamada ise tek adım atılmadığına, meşrulaşma sürecindeki Bulgar ikiyüzlülüğüne örnektir.

Türk halkına gerçeklerin aydınlatılması

Güya “öze dönüş” süreci mezalimiyle ilgili şehitlerimizin, yaralılarımızın, hapishanelerde, toplama kamplarında ve sürgünlerde ezilen, evsiz barksız kalan kardeşlerimizin hiç birisinin sonuçlanması da Başsavcılık yol vermemiştir. Bu da bizim haklı davamızın Bulgar kamuoyu tarafından kabul edilerek meşrulaşmasına engel olurken, bir yandan da memleketimizde medya “Bulgaristan’da Türk yok yalanını sürekli geveliyor, evlatlarımızın ana dilini öğrenmeleri ve kültürümüzün yeşermesine arasız engel olunuyor, öte yandan daTürkiye’ye yerleşen Türk kimliğinin kilit taşı olan Bulgaristanlı Türklere “Bulgar Türkü” deme alışkanlığı sürüp gidiyor.
Bu örnekler politikanın fikir boyutunun sürekli işlenmesi ve halka gerçeklerin aydınlatılması açısından hele günümüzde çok büyük önem kazanmıştır. Türkleri birbirine düşürerek parçalama emperyalizmin bir buçuk asırlık uygulamasıdır. Hele Balkanlarda çok derin kökleri vardır.

Hukuk ve adalet rafa kaldırılmıştır.
Hukukun üstünlüğü bir masal…

Bulgaristan’da dernekleşme ile ilgili Strazburg İnsan Hakları Mahkemesinde kazandığımız davaların uygulanmasına da yol verilmedi. Bu yüzdendir ki, biz bugünkü Bulgar iktidarına komünist rejimin, totalitarizmin devamı diyoruz. Bugün de hukuk ve adalet rafa kaldırılmıştır. Hukukun üstünlüğü bir masaldır ve biz bunu 2020 yılının Temmuz ayında Bakanlar Kurulu sütunları ardında kelepçeli gençler dövülürken ve içeri atılırken çekilen videolarda gördük.
Bu olayın lanetlenmesi için meclise taşınması, tartışılması iyi oldu. Son 70 yılda ilk defa böyle bir olay yaşandı.(Çok yaşandı da ilk defa mecliste tartışıldı) Bu gelişme, Bulgaristan’da demokrasi, özgürlük, adalet, toplum hareketleri vb politikaların sokakta mayalanmasına yol açtı.

Başsavcı kayıtları gizledi, adalete engel oldu

Başsavcılık protestocu gençler dövülürken, ezilirken çekilmiş video kayıtlarını, suçluları 1 yıl boyunca sakladı. Dava açılmasına adaletin yerini bulmasına engel oldu. Türklere uygulanan soykırımdan sonra yapıldığı gibi. Yeni örnekler Bulgaristan’da adalet kavgasının halk desteği toplayarak meşrulaşma yolunu araladığına kanıttır.
Avrupa basını olayları yansıttı. Suçluların cezalandırılması ısrarı meclis kürsüsünde ifade buldu. 12 Mayısta 2021’de kurulan geçici seçim hükümeti ve atanan İç İşleri Bakanı Boyko Raşkov adaletten yana çıktı, mazlumları savundu. Bu, Bulgaristan demokratlarının haklı adalet davasını meşrulaşma yoluydu. Halk desteğini kazanmak bir süreçtir.

Bulgaristan’da politik mücadele hala fikir düzeyinde sürmektedir.

Fikirlerle oluşan hareketlenmenin kamuoyu, medya, devlet kurumları ve tüm zinde güçler tarafından kucaklanarak politik arenaya taşınmasını anlatmaya çalıştım. Kahvelerinizi içmeye devam edebilirsiniz, hayata emin adımlarla devam…
Yaratıcı fikirlerle daha güzel yarınlara ulaşmak dileğiyle!

Bu kavganın politik uygulanışı yeni yazımıza konu olacaktır.

Bizi izleyiniz.

Okumanızı ve paylaşmanızı Rica ediyorum. Okuduğunuz içinde teşekkür ederim...